12 Temmuz 2011 Salı

Atatürk, Abdülhamid ve Erdoğan

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Mustafa Kemal ve Abdülhamid’den sonra en çok suikast girişimine hedef olan kişinin Tayyip Erdoğan” olduğunu vurguladı, önceki gece TRT Haber’de yayınlanan Büyük Takip Programı.

Doğal çünkü tarih atılımcı, yenilikçi ve yasadışı örgütlerle mücadele eden birçok önderin, her zaman karanlık güçlerin hedefinde olduğunu öğretir bize. Bu listeye rahmetli Bülent Ecevit’i ve Turgut Özal’ı da ekleyebiliriz.

Tayyip Erdoğan’a yönelik ilk ciddi suikast girişimi, oğlu Bilal Erdoğan’ın düğünü sırasında gerçekleştirilmek istenir. İtalyan Başbakanı Berlusconi’nin de katıldığı düğünün seçilme nedeni, suikastın uluslararası alanda da ses getirmesini sağlamaktır. Ancak suikastçılar, istihbarat birimlerince eyleme geçemeden yakalanır.

Atabeyler Çetesi olarak ün salan, aralarında asker kökenli üyelerin de bulunduğu çapulcular, “ülke yönetiminin kötüye gittiği” gerekçesiyle Erdoğan’ı öldürmeye hazırlanırken ele geçirilir. Ankara Emniyet Müdürlüğü, çeteye yönelik operasyonlar sırasında başbakanın evinin krokisini, yüklü miktarda patlayıcı ve çok sayıda silah bulur.



Gelelim Poyrazköy soruşturmasına. Yapılan aramalarda, bir albayın makam odasında bir CD bulunur. Bu CD’nin içinde “Erdoğan’ı Kim Vura
cak?” başlıklı bir dosya vardır. Dosyada yer alan bilgilere göre SAT komandolarından oluşturulacak birim, bu görevi üstlenecektir! Bu, CD’yi hazırlayanın hezeyanları mıdır yoksa gerçek bir plan mıdır?

Derken PKK’nın Kastamonu ve Şırnak’ta başbakana yönelik suikast girişimleri ortaya çıkarılır. Kastamonu Ilgaz Dağları eteklerinde uzun namlulu silahlarla başbakanın seçim konvoyuna ateş açılır, bir polis memuru şehit olur. Başbakansa helikopterle yola çıktığından konvoyda yoktur. Şırnak’taysa yol kenarına döşenen 45 kilo patlayıcının güvenlik güçlerince önceden fark edilmesi sonucu, facia önlenir.

Bunlar bildiklerimiz. Ya bilmediklerimiz? Ya hala, köstebek yuvalarında gün sayan, suikaste yatmış çakallar? Ama merak etmeyin. Gün uğursuzun olmayacaktır hiçbir zaman. “Güç kullananlar kaderciliğe, aklını kullananlarsa ilahi takdire inanır” demiş Balzac. Yani Allah’ın verdiği canı, Allah’tan başkası alamaz.



Senin ocak var ya...

Temel’le Dursun askerdeyken, Dursun köye izne gitmiş. Döndüğünde Temel sormuş: “Ee? Köyde ne var ne yok?” Dursun, “Senin kedi öldü” demiş.

“Ne zaman öldü yahu!”

Dursun önüne bakmış: “Köpekten az önce.”

“Yapma yahu! Köpek niye öldü peki?”

“Sizin at vardı ya Temel. Sizin atın kemikleri boğazına takılmış zavallının, boğularak ölmüş işte.”

Temel yutkunmuş bir iki: “Atım da öldü ha!

Niye öldü?”

“Babanın cenazesini taşırken arkadaş. Ayağı takılıp uçurumdan aşağı yuvarlanmış.”

Temel çıldırmış: “Babam da mı öldü! Niye öldü babacığım?”

“Ananın hasretine dayanamamış!”

“Vah vah vah! Desene bizim ocak hepten sönmüş!”

“Aaah...” demiş Dursun. “Aaah... Ben gelirken hala yanıyordu, çeşmede su kalmadı... Herhalde kendiliğinden sönmüştür!”

(Cengiz Tanrıverdi ve Florya’lı ‘Star -sever- cimbomlulara’ teşekkürler)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder