11 Temmuz 2011 Pazartesi

Biz bu yemini niye etmedik

12 Temmuz 2011 Salı

Bir yanlıştan geri dönüldü. Ama CHP hangi akla hizmetle girdiği hâlâ anlaşılamayan bu süreçte kan kaybetti, itibar kaybetti. Partide zaten birbirlerinin gözünü oymak için hazır bekleyen bir sürü grup olduğu için, bu konuda bir hesaplaşma olacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu zaten yaptığı işin doğruluğunu savunma gereği duymuyor; onun yerine “Yaptım ama sorun bakalım neden yaptım” savunması yapıyor. Parti Meclisi’nde “Eğer böyle yapmasaydım parti evetçiler, hayırcılar ve genelbaşkancılar diye üçe bölünürdü” demiş.


Bence üçe bölünmezdi. Mesela kendisi Genel Başkan olarak Ergenekon sanıklarının milletvekili adayı yapılması taleplerine “hayır” diyebilseydi, genelbaşkancılar da otomatikman hayırcı olacaktı. Böylece parti üçe bölünmekten kurtulurdu; çünkü sadece ikiye bölünebilecekti!

Parti ikiye bölündükten sonra da “evetçi” dediği gruba dönüp “Siz de nereden çıktınız?” diye sorma şansı bulabilirdi. Çünkü karşısındaki kişilerin CHP geleneğiyle ilgisinin olmadığı, hatta bazılarının DYP liderliğine oynayıp orası olmayınca buraya gelmiş olduğu herkesin bildiği şeyler.

Ama bunu yapamazdı. Bunu yapamayacağı için partisinin ikiye değil üçe bölünmesini önlemeyi tercih etti!

***

Takdir edersiniz ki müthiş bir siyasi mizah malzemesi var burada. Dolayısıyla CHP’nin “Meclis boykotu” sürecini ister istemez biraz şakayla karışık ele almaya yöneliyoruz. Ama işin ciddiyeti de var: CHP’nin boykotu neden başarılı olamadı?

BİR. Meclis boykotunun fiyaskoya dönüşmesinin en önemli sebebi boykotçu partilerin kendi seçmen tabanlarından dahi destek görmemeleri oldu. Hem CHP’nin hem de BDP’nin Meclis boykotu toplumda olumlu karşılık bulmadı. Çünkü halk sanılanın aksine olup bitenin gayet farkında olduğu için önündeki tabloyu şöyle değerlendirdi:

“Ortada tartışılan birtakım yargı kararları var. Bunların adil kararlar olmadığını düşünebilirsiniz. Ama bunlardan dolayı ne hükümeti ne de Meclis’i suçlamak haklı bir tavır değil. Bu bir.”

“İkincisi, Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşüren YSK. Ama BDP’liler ve taraftarları hükümeti suçluyorlar, Meclis’i boykot ediyorlar... Aynı şekilde, milletvekili seçilen Ergenekon tutuklularını serbest bırakmayan da ilgili mahkemeler. Ama BDP’liler ve taraftarları hükümeti suçluyorlar, Meclis’i boykot ediyorlar.”

***

İKİ. Seçilen yöntem “sürdürülemez” bir yöntemdi. CHP’liler “Tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılmadığı sürece Meclis’e gelmeyeceğiz” demişlerdi. Bu beyanla kendi ellerini kollarını bağladılar.

Çünkü ilgili mahkemelerden tahliye kararı çıkmadı. Üst mahkemelerden istenen tarzda bir kararın çıkacağının da garantisi yok. Meclis’te bir yasa değişikliği yoluyla sorunun çözümünün de kolay olmadığı anlaşıldı. Tutuklu kişilerin milletvekili seçilmeleri halinde serbest bırakılmalarını gerektirecek bir yasa değişikliğinin suistimale açık olduğu görülünce bundan da vazgeçildi.

Sonuçta “Tutuklu arkadaşlarımızın tahliyesi gerçekleşmediği takdirde Meclis boykotunu sürdüreceğiz” kabadayılığının “sürdürülemez”liği ortaya çıktı. Sürdürülemezdi, çünkü: Mahkemelerden tahliye kararı çıkmazsa, Meclis’te de bir çözüm bulunamazsa CHP’liler bir sonraki seçime kadar Meclis’in dışında kalabilirler miydi? Tabii ki kalamazlardı. Böyle bir girişim “siyasi intihar”dan başka bir şey olmazdı.

***

CHP’liler “AKP’ye diz çöktüreceğiz. Kuzu kuzu çözecekler” diyorlardı. Başbakan Erdoğan da bunun üzerine “tükürdüklerini yalayacaklar” demişti. Bugün itibarıyla CHP’liler Başbakan’ın bu ifadesini üstlerine alınmayacaklar elbette; çünkü kendilerini kurtaracak can simidi gibi bir “metin” var ortada. Yine de CHP’lilerin “biz bu yemini o zaman niye etmedik” diye düşündüklerini sanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder