11 Temmuz 2011 Pazartesi

Burası Fenerbahçe Cumhuriyeti!

Aziz Yıldırım’ın tutuklandığı andan itibaren binlerce insan sokaklarda, meydanlarda, internet ortamında, ekranda, cep telefonları aracılığıyla sosyal paylaşım ağlarında, ertesi günü gazete manşetlerinde, sütunlarında dünyayı ayağa kaldırıyor... Burası sanırım gerçekten de Fenerbahçe Cumhuriyeti... Ve bu Cumhuriyet’e yürekten bağlı olanlar, herşeye ve herkese rağmen sahip çıkıyorlar ona... El uzatanların karşısına dikiliyorlar; genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek bir olup da... Yer gök sarı-lacivert oldu önceki gece İstanbul’da...
Duyarlılıkları bu kadar gelişmiş kitlelerin yaşadığı yer Fenerbahçe değil de Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, o sokaklar, evler, işyerleri, kapılar, pencereler, araçlar çoktan kırmızı beyaza boyanmış olurdu değil mi?
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, ilaç niyetine, sırf yüreğimizi soğutsun diye iki satırlık bir açıklama yapardı Genelkurmay Başkanı!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, Reis-i Cumhur, askerlerimiz bir saat içinde teslim edilmezse/teslim alınmazsa “kötü şeyler olacağı”nı ilan ederdi
değil mi!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı “Fenerbahçe taraftarı” olarak Yıldırım’ın tutuklanması konusunda ne düşündüğünü bildiğimiz Başbakan’ın, hükümetin başı olarak kaçırılan askerlerimiz konusunda ne düşündüğünü, ne yapmayı planladığını da biliyor olurduk değil mi!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, milletin yatak odalarına kadar sızan, her telefonda kulağı, her hanede gözü olan istihbarat birimleri 12 yıldır ellerinde tuttukları caninin İmralı’dan yönettiği terör örgütünün aldığı nefesten bile haberdar olurdu, gazeteci kılıklıların ellerini kollarını sağlayarak girdikleri PKK kamplarında, şimdiye taş taş üstünde kalmazdı değil mi?
Dün bir tek Yeniçağ, Sözcü ve Güneş’te manşetten verildi, askerlerimizin kaçırılışı... Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı, basını organları bu kadar kör, bu kadar sağır, bu kadar dilsiz olmazdı değil mi?
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer “siyasi tarihimizin en posta koyucu Meclis kadrosu” dün yüzüne bakılmaz hale getirirdi açılımcı iktidarı... “Korsan devlet” dediğiniz İsrail bir tek eri için ateş olup yağarken Gazze’ye, koltuğunun altındaki “bin yıllık devlet geleneğinle” sen yıllardır seyre bakıyorsun Kandil’e...
Üstelik meşruiyet sorunun
olmadığı halde!
Bizimki de laf işte, tutmuş neyi sorguluyoruz;
 “Devletim” demekle devlet olunsaydı eğer, İsrail Mavi Marmara’yı “benim” dediği toprağın yamacına yaklaştırmazken, senin denizlerinde casus gemileri fink atıyor olmazdı zaten...


‘Ademi Merkeziyet’te buluştular
Kürt açılımının mimarı Henri Barkey Akşam gazetesine verdiği röportajda “Ademi Merkeziyet Türkiye için yararlı. Entegrasyon önemli olabilir ama Türkiye’de mobilizasyon arttı. Bırak orayı en iyi bilen insanlar yönetsin! En iyi bilen insanlar, oranın insanları...” dedi.
Peki “İyi şeyler olacak” diyerek açılımın “müjdecisi(!)” olan Abdullah Gül ne önermişti: “Ademi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olabilir.”
Ne diyorlardı?
Türkiye yönetimi Türkler’e bırakılamayacak kadar önemli bir ülke mi!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder