12 Temmuz 2011 Salı

İbrahim Akın için birkaç vuruş

13 Temmuz 2011 Çarşamba
Hayatımın azımsanmayacak bir bölümünü genç futbolcuların öykülerini yazma peşinde geçirdim. Sonra gün geldi, bu işin artık heyecan vermeyeceğini düşündüm. Başka heyecanlar, başka arayışlar peşine düştüm. Kendi kendimi de 'Artık öyküsü ilginç gelen futbolcu yok' diye avuttum.
Aynı şekilde futbola olan ilgim de yok olma derecesinde azaldı. Mehmet Ağar'ın şeref tribününde ağırlandığı, futbolcuların Sedat Peker'in hediyesi kol saatleriyle, arabalarla dolaştığı bir dünya kaldırabileceğimden daha kirli göründü gözüme.

Sonradan 'Başkalarının Sakatladığı Çocuklar' isminde bir kitaba dönüşecek futbolcu portrelerim 2003 yılında son buldu. O günden bugüne ise 'Keşke o kitapta olsalardı' dediğim iki futbolcu dikkatimi çekti sadece: Biri, hiç kuşkusuz Arda Turan. Diğeri İbrahim Akın.
Bugün adı şike soruşturmasıyla anılan, birkaç gündür bir hocaya 'Şike için para teklif ediyorlar, alayım mı' diye icazet sorması geyik muhabbeti yapılan İbrahim Akın.
Hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
Ama bu soruşturmayı kaldıramayacak yapıda olduğunu biliyorum.
Bazı insanlar daha güçlü, bazıları daha güçsüz oluyor sonuçta. İbrahim Akın aşırı güçsüzlerden.
Geçirdiği ortakulak iltihabı yüzünden bütün hayatı etkileniyor. Sakatlıklar futbol hayatına darbe vuruyor, o dönemde yapılan eleştirilerden futbolu bırakma noktasına geliyor. Bahsettiğim epey bir öncesi, o da 1984 doğumlu. Düşünün işte, bu kadar dayanıksız.
İzmir doğumlu, babası futbolcu. Ama babası oğlunun büyümesine tanıklık edemeden hayatını kaybediyor. İbrahim Akın'ın hayatında hep büyük bir açık bu. Yıllar sonra evlenip, ancak çocuk, hatta oğul sahibi olunca bu açığı giderebileceğini düşünüyor. Zaten evlenmesi de, babalığı da bir tür güvenli liman arayışından.
Düzenli olarak gittiği psikiyatrdan 'abi' diye söz ediyor; ona 'sosyal fobi' teşhisi koymuş abisi.
İbrahim Akın kurtuluşu sadece bilimde, tıpta arayanlardan değil. O malum telefon konuşmasından da anlaşılıyor ki manevi bir rahatlamanın da peşinde. Genç yaşta iktidarla, parayla, şöhretle tanışan pek çok futbolcu gibi onun da dine yönelmesinde şaşılacak bir durum yok.
Zaten, futbol kulüpleri bu tür dini dayanışmalara imkan veren ortamlar. Yıllar içinde futbolcuların gündelik konuşmalarına bile yansıyan bir değişime bizzat tank olduğum için biliyorum: Amerikan filmlerinden doğrudan çeviri 'Kendine iyi bak'tan yerel ve daha manevi 'Allah'a emanet ol'a geçişlerinde.
Bu simgesel değişim yüzeysel görünebilir, ama İbrahim Akın'ın hocayla yaptığı telefon konuşmasında da bu genç insanların -en azından bir bölümünün- manevi dünyalarının kozmetik olduğu ortada. Sadece ahirette bütün günahlardan kurtulma arzusu değil futbolcunun dine sarılması; aynı zamanda bir dayanışma, kendini sağlama alma, kaybolmama, ait hissetme arayışının da sonucu.
Aklı başında hangi insan kalkıp da bir hocaya 'Şike için para öneriyorlar alayım mı' diye akıl sorar?
Ancak kafası karışık, yaşadığı hayatı tam anlamıyla anlamlandıramamış birinden böyle bir soru beklenir. Belli ki bu çocuklara dini öğretenler bir yerde hata yapıyor, bir aşamada verilen eğitim aksıyor.
Kim bilir kaç kişi birden İbrahim Akın'la dalga geçiyordur bu konuşma sızdığından beri.
Ortakulak iltihabı geçirdiği için bile hayatının karardığını düşünen birinin bu laftan etkilenmemesi imkansız. Onuru incinmiştir bir kere.
Gözaltına alınması, adının bu işe karışması zaten ruh hali sallantıda olan birine kuşkusuz daha da koyar. Hele bu insan hala çocuksa, çocukluğu, ne yaptığını bilmediği o şuursuz soruda bile ortaya çıkıyorsa.
Hemen her alanda Türkiye giderek insan üreten değil, yok eden bir makineye dönüşüyor.
Bahsettiğimiz de sadece bir 'haber' ayrıntısı ya da bir gözaltı istatistiği değil, bir insan.

Not: İbrahim Akın'la ilgili bazı bilgileri Sibel Arna'nın Hürriyet'te yayımlanan 'Beşiktaş'ın üç deli İbrahim'i' başlıklı röportajından aldım. (11 Şubat 2007)

Sayın İsa Gök...
CHP seçmeni değilim. Zaten Mersin'de de oturmuyorum. Hatta ben seçmen bile değilim, gazetecilerin oy kullanmaması gerektiğini düşünüyorum etik olarak.
Bu kuralı iki kere ihlal ettim. Bir kere o zamanlar gerçekten sosyalist olduklarına inandığım için ÖDP'ye oy verdim. Gençlik hatasıydı. Bir kere de İstanbullu olmanın sorumluluğuyla Kadir Topbaş'tan kurtulalım diye belediye başkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'na mührü bastım.
O kadar. Bundan sonra da çizgimi değiştirmeyeceğim.
Zaten bugüne kadar hiçbir vekilin, partinin benim hassasiyetlerimi, benim haklarımı savunduğunu görmedim.
Sizi hiç tanımıyorum, cehaletime verin. Adınızı da yakın zamanda duydum. Açıkçası 'AKP'ye diz çöktüreceğiz' lafınızdan dolayı da antipatimi kazanmıştınız. Siyaset diz çöktürme mesleği mi? Hem bu mesnetsiz iddia nereden geliyor? Dahası, CHP siyasetteki 'çirkin üslubu' değiştirme vaadi taşımıyor mu...
Neyse, bütün bunlar ayrı konu.
Fakat bugün alkışı hak ediyorsunuz. Partinizin omurgasızlığına, karaktersizliğine karşı tek başınıza isyan ediyorsunuz. Boykotu sürdürüyorsunuz.
Bazen tankın karşısında bir tek gencin durması dünyanın seyrini değiştirir.
Umarım siz, yüzüne doğru yöneltilen namludan korkup kaçmazsınız. Size ateş etmeye hazırlananlar arasında emin olun aynı sıraları paylaştığınız CHP'li vekiller oturacak.
Ne yazık ki Başkan Kılıçdaroğlu dahil hiçbir CHP'li adınızı yeni duyduğum sizin kadar olamadı. Ama siz belki gerçekten milletin vekili olursunuz.
Yolunuzdan dönerseniz ilk yumurtayı benden yiyeceksiniz.

Kokartlı muhalefet
Kemal Kılıçdaroğlu'na kim akıl veriyor gerçekten merak ediyorum. Eğer hiç kimse akıl vermiyorsa, derhal kendisine profesyonel bir ekip kursa iyi olur. Eğer birileri akıl veriyor bütün bunlar oluyorsa çok acı. Onları CHP'nin çirkin binasından fırlatıp atsın, emin olun aşağıda çarşaf açacak bir kişi bile bulunmaz.
'Sanki sen çok biliyorsun da konuşuyorsun' diyeceksiniz... Haklısınız, bilmiyorum. Zaten benim derdim de yüksek siyaset hakkında ahkam kesmek değil. Bu işi 'büyüklerimiz' yapsın. Ama en azından estetik nedir, bilirim.
Yemin törenindeki o kokartı gördünüz mü?
Koskoca ana muhalefet partisi göstermelik diploma alan anaokul çocuğu mu? Ona böyle uyduruk, fırfırlı, saçma sapan, çirkin, ne olduğu belirsiz bir kokart takılır mı? Bu kadar komik duruma düşürülür mü siyasette saygınlığıyla var olmuş bir lider?
Ne kadar çirkin ve ne kadar komikti o yakaya iliştirilen 'ucube'.
Hadi bir simge isteniyor: Neden Mustafa Balbay'ın, Mehmet Haberal'ın resmini yakalarına takmıyorlar?
Koca CHP'de bir kişinin bile aklına bu öneri gelmez mi...
Korkuyorsanız yazıklar olsun... Bunu bile düşünmekten acizseniz size oy veren yüzde 26'dan utanın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder