11 Ekim 2011 Salı

C vitamini ile spor, kanser ve gribin ilacı

Kış geldi gelecek. Havalar soğumaya başladı. Yakında sobalar yanacak, kaloriferler çalışmaya başlayacak. Buna bağlı olarak da, günümüzün çoğu zamanını kapalı mekanlarda geçirecek, bakteri, virüs, mikro küçüklükte mantarlarla koyun koyuna yaşamaya başlayacağız. Yağmur, çamur, kar, soğuk havalarda devreye girince sağlıklı kalmak epey zorlaşacak.
Bilim dünyası kapıya gelip dayanmış bu tehlike nedeniyle, daha şimdiden, 'Aman dikkat!' nitelikli uyarılarda bulunmaya başladı bile.

İttihatçı'dan adam olur mu?

Eisenhower, 1955 yılında Süveyş krizi çıktığında, "Osmanlı İmparatorluğu bu bölgede varolsaydı bunları yaşamazdık" demiş, bilmiyordum, Mehmet Barlas'tan öğrendim.
Yazıya böyle girersen okunma şansın da kalmaz çelebi! Hem iki tane yabancı isim, hem 1955 gibi gençlere "tarih öncesi" gelen bir yıl...
Neyse canım, beterin beteri var: Yorumculuk yaptığım yıllarda bizim televizyonda çalışan bir lumpen oğlan vardı... Kadın berberi... Bir gün çocukluk anılarımı anlatıyordum, Başkan Eisenhower'ın 1959 yılında Ankara'ya gelişinden sözettim... Lumpen oğlan "hadi be," dedi, "Amerikan başbakanı Charles Aznavour ne zaman Türkiye'ye geldi ki?"

Karayılan hangi yazarları seviyor?

12 Ekim 2011 Çarşamba

Hasan Cemal’in Kürtler”in devamı sayılan “Barışa Emanet Olun” kitabını okuyorum. Hemen söyleyeyim, “faydalı” bir kitap.

Zaten Hasan Cemal ne yazsa okurum... “Tank Sesiyle Uyanmak”tan başlayarak, bütün kitaplarını adeta “yuttum...” Hem de çok şey öğrendim ve geleceği bırakılmış çok önemli belgeler olarak kütüphanemin “önemli kitaplar” bölümünde mahfuz tutuyorum

Bu “Kürtler” ve “Türkler” vurgusu her zaman rahatsız etmiştir beni ama Hasan Cemal’in yazdıklarına ilişkin bir rezerv değil bu.

Köstebek, Beşir Atalay mı?

Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısındaki konuşmasını "Köstebek, Beşir Atalay'dır" cümlesiyle tamamladı. Peki neye dayanıyordu? 14 Ekim 2009'da, saat 22.19'da, İçişleri Bakanlığı Özel Kalem'inden, bakanın koruma müdürünün yaptığı konuşmaya istinaden bu iddiasını ortaya atmıştı. Koruma, Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz'ı aramış, ona, Deniz Feneri'yle ilgili bazı kişilerin ev ve işyerlerinin aranacağı haberini vermişti. Veli Korkmaz, saat 22.22'de, Kanal 7 televizyonu Genel Yayın Müdürü Mustafa Çelik'i aradı. Çelik, hemen arkasından ortağı İsmail Karahan'a haber verdi. Aynı zamanda, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ı da arayarak hemen bir toplantı düzenlenmesini sağladı. Zaten, İsmail Karahan'ın savcılık ifadesinden de, Mustafa Çelik'in, arama yapılacağı haberini kendisine verdiği anlaşılıyor. Karahan, "Çelik bir yere ayrılmamamı, gerekirse bilgime müracaat edeceklerini söylemek için beni haberdar etti" diyor savcıya.

NATO Füze Savunma Sistemi

ABD Savunma bakanı Leon Panetta, gelen tepkiler üzerine savunma sisteminde İsrail’le bilgi paylaşımı olmayacağını söyleyerek Başbakan Erdoğan’ın sözlerini teyit etti.


“Füze kalkanı” adı altında içte ve dışta çok fazla sayıda spekülasyon yapıldı. Hatta Türkiye’ye açıkça düşmanlık yapan Fransa başkanı Sarkozy “Biz kediye kedi deriz” diyerek, Türkiye ile İran’ın arasını açmaya çalıştı. Türkiye’nin resmî açıklamalarının aksine bu projenin İran’a karşı yapıldığını söyleyen Sarkozy, Türk düşmanlığı sayesinde yaklaşan seçimlerden kendine pay çıkarmaya çalışıyor.
Sarkozy’ye bir diyeceğim yok, zira kendi siyaseti ve politikası gereğince bunu yapıyor. Lâkin hükümeti yıpratmak adına yapılan her anlaşmaya ve projeye karşı çıkmak doğru mudur? İyice düşünmek lâzımdır.

Gülen Hareketi ve PKK

12 Ekim 2011 Çarşamba

New York

Fethullah Gülen Harekatı Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki faaliyetleri nedeniyle PKK’nın tepkisini çekiyor.

Hem Kandil, hem sokaktaki kimi Kürt başta KCK operasyonu olmak üzere bölgedeki gelişmelerden hareketi sorumlu tutuyor.

Seçim zamanı gördüğümüz üzere, Hareket’le ilişkisi olduğunu düşündüğü din adamlarını doğrudan hedef alıyor.

Oysa somut hayata baktığımızda bu Hareket’in mensuplarının Kürtlere ve toplu haklarına çok olumlu baktığını görüyoruz.

Los Angeles’taki ziyaretimiz esnasında rehberimiz İspanyolca ve Çince’nin Kaliforniya’da resmi dil olduğunu söylediğinde, Anadolu’dan gelen birçok insan olumlu tepkisini dile getirdi.

Bu sadece göstermelik bir tepki değil çünkü Hareket bölgede Kürtçe yayın yapan televizyonlar kuruyor.

Bıçaklanmış kanlı çıplak kız bedeni

11 Ekim 2011 Salı
Kaymakamlık Yazıişleri Müdürü ve bir yüzbaşının da aralarında bulunduğu 28 kişinin Mardin’de 2002 yılında yedi ay boyunca sürekli tecavüz ettiği 12 yaşındaki N.Ç.’yi hatırlıyor musunuz?

Olayın ortaya çıkmasıyla N.Ç.’yi pazarladığı öne sürülen iki kadın ve 25 erkek tutuklanmıştı.

Davanın ilk duruşması 24 Şubat 2003 yılında yapıldı.

Aynı yılın altıncı ayından sonra davada hiç tutuklu kalmamıştı...

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise ancak sekiz yıl sonra, Şubat 2011’de karar verdi.

13 sanığı, ‘15 yaşından küçük çocuğun ırzına geçtikleri’ gerekçesiyle alt sınırdan beş yıl hapisle cezalandıran mahkeme, altıda bir oranında iyi hal indirimi yaparak, cezayı dört yıl iki ay olarak belirledi.

Bu adamın sonu kötü olacak!

Bütün gücünü Türkiye karşıtlığına yöneltmiş. Seçim hazırlıklarını, dış politikasını, Avrupa Birliği'nin geleceğine ilişkin perspektifini hatta ekonomi politikalarını Türkiye'yi tecrit etmeye, sindirmeye, Avrupa'nın dışına itmeye adamış. Avrupa ne ki, Türkiye'yi mümkünse Ortadoğu'dan, Balkanlar'dan, Kafkaslardan hatta Orta Asya'dan çıkarmak için yoğun çaba sarfediyor.

Söylem ile eylem -1

11 Ekim 2011 Salı

Hükümetin 'Komşularla sıfır problem' söylemine yönelik eleştiriler çoğalınca ve Esad'ın CHP heyetine söylediklerini Cumhuriyet Gazetesi yayınlayınca Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 12 meslektaşımızı davet ederek eleştirilere yanıt vermiş. Meslektaşlarımız bu sohbetin detaylarını kendi köşelerinde anlattılar. Herkesin üzerinde özellikle durduğu konu Suriye-Türkiye ilişkileri. Çünkü Suriye; Türkiye'nin dış politikasının yani 'Komşularla sıfır sorun' ilkesinin test edildiği yerdir.
Gelin birlikte bakalım.

Facebook’taki erozyon!

Kuveyt’ten Suna Durmaz: “Bildiğiniz gibi teknoloji çift taraflı bir silâhtır. Hayra kullanıldığı zaman hayır, şerre kullanıldığı zaman şer getirir.

Doğrusu, 2 yıldır facebook’a üye olup olmama konusunda düşünüp durdum. Sonra, her gün Risale-i Nur’dan bir vecize koymak, yazılarımı paylaşmak, Arap âleminde olup biten son olayları yorumlamak için bir hizmet ve iletişim aracı düşüncesiyle üye oldum. Üye olunca baktım ki, nice kapalı genç hanımlar poz poz resimlerini koymuşlar. Tek olarak yüz güzelliklerini, şıklıklarını gösterir şekilde adeta bir resim panosu yapmışlar. Çok rahatsız oldum. İlla bir resim gerekiyorsa (ki, hiç gerekli değil) tanıtım amaçlı vesikalık resim yeterlidir diye düşünüyorum. Kadının kaşının gözünün güzelliğini gösteren resimler oraya uygun mudur? Konuyu fıkhî olarak ele alır mısınız?”

Müslümanlarla Kürt sorunu ve Kürtçe eğitim!

Bir Müslüman, Cemal Uşak özeleştiri yapıyor: “Kendine mümin diyen kişiler, farklı dillerin ve kimliklerin özgürlüğünü kabul etmeli ve bu özgürlüğün temini için elinden geleni yapmalıdır. Dindarlar bu sorumluluğu yerine getiremediler.”

Dayan İsa, tarihe geçebilirsin

11 Ekim 2011 Salı
İsa kim?
Kim olacak? CHP Mersin milletvekili Sayın İsa Gök...

Kendisi “samimi” bir insandır, yarenlik eder gibi konuşur, dilinin ayarı ve mesafesi yoktur, aklına gelen ilk şeyi söyler, delikanlıdır, sözünün nereye gideceğini hesap etmez; her sözü ve davranışıyla Kurtlar Vadisi repliğini hatırlatır.

Hiç ağlayan başbakan görmemiştim...

Çok özlemişiz değil mi? Uygarca yaklaşımları, hislerini saklamamayı çok özlemişiz. Bu hafta sonu yayınlanan iki resim kamuoyunu çok etkiledi. Bunlardan biri Başbakan’ın annesi için döktüğü gözyaşı idi. Sizleri bilemem ancak ben şimdiye kadar kamuoyunun önünde ağlayan hiçbir liderimizi görmedim. Gözyaşı dökmek, ağlamak neredeyse ayıp görülürdü. Neredeyse bir nevi zayıflık gibi algılanırdı.

9 Ekim 2011 Pazar

Gibi yapıcılar

Ferhan Şensoy'la uzun süredir aramız bozuk, yıllar oldu görüşmeyeli ama çocuğun bazı "hasletlerini" de inkâr edemem.
Ferhan kurduğu topluluğa "Ortaoyuncular" adını vermişti, bu özentili bir abartmaydı (çünkü oynadıkları ortaoyunu değildi) ama kendi tiyatro anlayışını tanımlamak için çok yerinde bir deyimle "gibi yapanlar" terimini kullanır.
Genç kuşakların hiç tanımadıkları Bertolt Brecht estetiğine göre, sahnede sergilenenin gerçek yaşam değil bir oyun olduğu seyirciye her öğeyle hatırlatılır, buna oyun tarzı olduğu kadar dekor, kostüm ve ışık da dahildir.

Bu fotoğraftan zevk alana muhalif değil kalpsiz denir

Tayyip Erdoğan’ın annesinin arkasından döktüğü gözyaşları bile yumuşatmaya yetmedi kimi yürekleri...
Bu ülkenin Başbakanı, en acılı gününde, bu ülkenin hiç de azımsanmayacak sayıdaki vatandaşından (bakın internet sitelerine, sosyal paylaşım alanlarına) neredeyse “oh olsun”a varan, “insanlık dışı”  tepkiler almaya devam ediyorsa, elbette şapkasını önüne alıp düşünmeli:
Ne oldu da bu insanlar  “kalp”lerini devreden çıkarabildi!
Ama...
Hepimizin, birini siyaseten yaptıklarından ötürü, yasalarla belirlenen sınır çerçevesinde en ağır sözlerle eleştirme hakkımızın olması...

Beşar Esad dün Gemlik’te miydi?

10 Ekim 2011 Pazartesi
Ortadoğu’daki ‘Kürt Sorunu’ alev alev yanarak çözülmeyi bekliyor.

İki aydır yakınları ve avukatlarıyla görüştürülmemesini protesto etmek ve Abdullah Öcalan’a destek vermek amacıyla Bursa’nın Gemlik ilçesinde dün yapılması planlanan yürüyüşe katılmak için Diyarbakır ve diğer illerden yola çıkmaya hazırlanan BDP’lilere izin verilmedi.

İki milyonu Kürt kökenli olmak üzere 20 milyon nüfuslu Suriye’de ise Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kamışlı kasabasında, evini basan maskeli ve silahlı saldırganlar tarafından öldürülen ‘Kürt Geleceği Akımı Partisi’nin Batı ile ilişkilerin geliştirilmesini savunan lideri Meşal El Tammo’nun cenaze törenine ise 100 binden fazla kişi katıldı.

Tokmağın adı PKK!

Kürt meselesinde mahalle baskısını siyasal oryantalistler veya liberaller icra ediyor. Bu baskı devlete yönelik. Devleti ve hükümeti adeta PKK ve siyasi erkiyle masaya oturması ve pazarlık yapması için telkin altında tutuyorlar. Şamar oğlanına çeviriyorlar. Neden? Bunun iki nedeni olabilir. Bir, dünya görüşlerinden kaynaklanabilir. İşin ideolojik yönüne bakmayarak sadece siyasi yönüyle ilgili olabilirler. Wilson gibi ahlaki zeminden koparak pekala seçici de davranabilirler. İkincisi de, bunu yabancıların hesabına isteyebilirler. Zira Churchill’in dediği gibi Türkiye’nin 250 kilo sınırında tutulması gerekmektedir.

Doların ateşi söner mi?

Hafta içinde dolar yeni rekorlara imza attı.İki liraya dayandı. Sadece lira değil, dünya paraları da dolar karşısında değer yitirdi.


Euro/dolar paritesi 1,31’lere indi.
Başta Yunanistan olmak üzere İspanya, İtalya ve Belçika gibi ülkelerin borçlarını ödeyemeyeceklerine yönelik korkular,
Derecelendirme kuruluşu Moody’sin İtalya’nın kredi notunu üç kademe birden indirmesi,
Avro Bölgesi’ndeki borç krizinin bankacılık sektörüne yayılacağına ilişkin endişeler,
Bu bağlamda Belçika-Fransız ortaklığı olan Dexia Bank hakkında çıkan olumsuz haberler,
Küresel ekonominin durgunluğa girmesi halinde emtia ve hisse senedi fiyatlarının düşeceğini hesaplayan yatırımcıların bunları elden çıkararak nakde dönmesi,
ABD Merkez Bankası FED’in parasal genişleme politikasını sürdürmemesi,
Doların rezerv para özelliğini koruması,

Sen devam et Rutkay Aziz!

Sen devam et, sinemanın sadece “barış sanatı” olduğunu sanmaya.. Öyle aktarmaya..
Sinema üzerinden halkın inançlarının nasıl değiştirilmeye çalışıldığını görmezden gelip, sen devam et, “barış sanatı” söylemine..
Sen devam et, 1970’li yılların teröristi Ertuğrul Kürkçü’nün milletvekili olabilmesi için destek vermeye..
“Barış” de..
Ama eline silah alanları destekle..
Sen devam et, Rutkay Aziz..
Barış ve silah... Barış ve anarşi... Barış ve devletin askerine silahla karşı koyma..
Yan yana gelmesi mümkün olmayan bu kavramları, bir araya getir Rutkay Aziz..
Sen devam et bu söylemine Rutkay Aziz..
Destekleyecek başka bir aday bulamamışçasına, Ertuğrul Kürkçü’nün milletvekili seçilmesine destek ol..
Sonra “barış”dan bahset..

8 Ekim 2011 Cumartesi

O dediğin ibrişim kuşak

Başbakana acılı gününde başsağlığı dilemekten bile çekinir olduk, basının iti kopuğu "yağcı" diye üstümüze saldırır...
Aslında Türk basınının bazı soytarılıklarına bayılırım: Paris'in en ücra banliyösünde beş araba ateşe verilir, manşeti basarlar: "Paris yanıyor!"... Çatalca'nın köyünde aç ve uyuz bir kurt görülüp kovalanır, başlık hazırdır: "İstanbul'a kurt indi!"
Fıkrası bile var, hani doktorlar iktidarsızlık çeken erkeklere tavsiye ediyorlarmış, çırılçıplak soyunun, oranıza bir gazete serin... Çünkü basın herşeyi büyütür!
Şimdi de "68 kuşağı" hortlamış.

"Örgütlü sosyalist"in emekçiliği

Her yanımız BDP-PKK ekseninin kımıltılarıyla dolu.
Farklı bir konu yazmak için odaklandığım anda öyle gelişmeler yaşanıyor ki, temas etmeden geçmek mümkün değil.
Hele "ben örgütlü bir sosyalistim" diyen şu "barış güvercini" Sırrı Süreyya...
Çorlu'da katıldığı toplantıyı polislerin kayda almasına bozulmuş efendi.
"Buradaki emekçi emniyet güçlerine bir şey demiyoruz ama emniyet müdürü ve kaymakam bunun hesabını ödeyecek" diye utanmadan tehdit sallıyor.

Bu Kürtler o Kürtler değilmiş

Ya da şöyle açıklayalım:

PKK’lılarla, PKK sempatizanlarıyla irtibatımız çoktan kesilmişti..


Siyasi yapılanma zannettiğimiz BDP meğer bir başkası değilmiş..


Her iki yapılanmada en az Fransız başkanı Sarkozy kadar, İsrail başkanı Netenyahu kadar Türkiye düşmanı çıktılar..

Sadece Edirne’de değil, artık G.Afrika’da da Selimiye var

Önceki günkü gazetelerde; “teknoloji dünyasının efsane ismi, iPod, iPhone, iPad ve MAC bilgisayarları”nın altında imzası bulunan Steve Jobs’un, 56 yaşında “pankreas kanseri”nden öldüğü haber verilirken deniliyordu ki;

“Hayatın en büyük icadı”na yenildi... Çünkü Steve Jobs öyle diyordu; “Hayatın en büyük buluşu, belki de ölümdür.”


Steve Jobs hakkında yazılanlardan bazıları şöyleydi:

3. Selim’den Tayyip Erdoğan’a

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın anası Tenzile Hanımefendi Hakk’a yürüdü. 
Allah rahmet etsin.
Çok iyi biliyorum ki; bütün analarla birlikte şimdi o da cennettedir.
Haberlerdeki görüntülerine bakıyorum da karşımda tam bir Türk anası...
Kıyafeti ile, duruşu ile, sevecen tavrı ile, içtenliği ile...
Lakin, "şunkar bolıp uçtu"
Yani; kuş olup uçtu gitti.
2009 yılında ben de anamı  yitirmiştim.
O zaman sanki kör olduğumu sandım. "Anamı Yitirdim Bulan Olamaz" diye de ağıdımsı bir yazı kaleme aldım. 
Boşuna mı söylüyor rahmetli Zeki Müren:
"Ana başta tac imiş
Her derde ilac imiş
Bir evlat bey olsa da 
Anaya muhtac imiş."
SAĞ İKEN

Totaliter devletin varisi: KCK

İttihatçılıktan kemalizme, oradan KCK’ya bir yol var mı? Ya da, “ben totalitarizmden vazgeçmem!” oyunu…

Türkiye Cumhuriyeti 1950’ye kadar totaliter bir devletti, her şeyi kontrol eder ve yönlendirirdi. 1950’de çok partili hayata geçince bu sistem resmen ortadan kalktı, fiilen şöyle veya böyle devam eden unsurlar oldu.


Meclis seçimle gelmişti. Ondan çıkan hükümet de öyle. Siyasetin alanı, totaliterlikten sıyrıldı. 1960 darbesine kadar!

Helikopterin sökülen parçaları

Muhsin Başkan'ı sevenlerin bir kısmı, samimiyetle suikast iddiasında ısrar ediyorlar. Israrın ötesinde adeta temenni ediyorlar.

Belki biraz da bu suikast tartışmaları ile onun aziz hatırasını daha diri tutuyorlar. Bir helikopterin içinde sıradan bir ölümü ona yakıştırmak yerine, her türlü hayal gücünü kışkırtan suikast tartışmalarının gizemine sığınıp teselli buluyorlar. Muhsin Başkan'ın kaybı çok erkendi. Hepimiz hazırlıksız yakalandık. Hele bu kadar hızlı, bu kadar iddialı ve dolu dolu yaşarken.

Ölüm asude bir bahar ülkesidir

Erdoğan ve ailesine... Yaşamaktan yorulmadınız mı? Ölüm olmasaydı, hayatın ne anlamı olurdu? Ölüm bir yokoluş ya da yolun sonu değil ki! “Ölüm asude bir bahar ülkesidir birinde.” Öte yandan “Ölüm güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?” Hem “Gideninler memnun olmalı ki, dönen yok seferinden.” Herkes memnun olmasa da bu seferden, bu zorunlu bir süreçtir. Önümüzde Kurban Bayramı var. Kurban (Allah’a yakınlaşma eylemi) ölümü sorgulamak ve hayatı soğurmaktır. Başbakan’ın annesinin vefatını konuşuyoruz. Her gün şehit cenazeleri, ölümle sonuçlanan şiddet eylemleri. Ve cenaze sahiplerinin çığlıkları..

Gündüzleri TC, Geceleri PKK

PKK'nın eline düşen bir asker kaçmayı başarmış (bilerek "kaçırılmış" da olabilir). Medya bu kişinin söylediklerini akıl almaz olarak sıfatlandırdı. Güneydoğu bölgesinde PKK elemanları cirit atıyorlarmış. Gündüzleri şöyle böyle saklanıyorlarmış, geceleri serbest şekilde faaliyet yapıyorlarmış. Halktan vergi bile topluyorlarmış.
Teroristler ellerini kollaranı sallayarak dolaşıyormuş.
Nerede?.. Kuzey İrak'ta değil, bizim topraklarımızda.

Gerçekten dün dündür bugün de bugündür...

Toplumun o andaki eğilimlerine bakarak davranışlarınızı belirlemeye çalıştığınız zaman "Eşeğine kendisi mi binsin, oğlunu mu bindirsin, yoksa eşeğe hiç yük bindirmesin mi" kararsızlığı altında ezilen Nasrettin Hoca'nın durumuna düşersiniz.
Buluşları ile insanların iletişime ve bilgiye katılmalarını kolaylaştıran ve bu açıdan dünyayı değiştiren Amerikalı Steve Jobs'un arkasından yakılan ağıtların mürekkebi henüz kurumadı.
Buna karşı filmlerdeki rolleri ve temsil ettiği sosyo-politik kimlikle Amerika'nın "Vahşi Batısı"nın vurdulu kırdılı beyaz ideolojisini temsil eden aktör John Wayne (1907-79) eşyalarının satışında rekorlar kırılmış önceki gün.
Örneğin Amerika'nın Vietnam'daki haksız savaşına destek veren "Yeşil Bereliler" (1968) filminde giydiği yeşil bereye bir alıcı 168 bin dolar vermiş.
Steve Jobs neyi simgeliyorsa John Wayne onun tam tersinin simgesidir.

Her şey değişir

Fethullah Hoca’nın sırrı!

9 Ekim 2011 Pazar

Los Angeles

Her dünya görüşünden insan Los Angeles’ta. Gülen Hareketi, diyalog toplantılarının bir benzerini küresel çapta Los Angeles’ta gerçekleştiriyor.

Eğer hayatınızda büyük bir organizasyon düzenlemediyseniz, hele bunu dünyanın en önemli kentlerinden birinde yapmadıysanız, bizim şu anda tanıklık ettiğimiz olayın büyüklüğünü ve önemini anlayamazsınız. Bu, sadece kültür festivali değil.

“Nasıl zengin olunur?” ve yalakalığın kökenleri!

Halil Kendir’in tercüme ettiği İbni Haldun’un Mukaddimesi’nin ikinci cildinde, “Genellikle zenginlik ve servete, başkalarına boyun eğip yalakalık edenlerin sahip olduğu hakkında” başlıklı bir bölüm var.. Zenginlik ve servet sahibi olmak istemeyen insan yok gibidir. Fakat Kur’an tabiriyle, Müslümanlar, servetin “zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet” olmasını önlemekle görevlidir! Bu da kapitalizme karşı mücadeleyi gerektirir.

'PKK realitesi'ni görmek

Sene 1983'tü. Hasan Cemal'in genel yayın müdürü olduğu Cumhuriyet'te çıkacak ilk köşe yazısını, ilk okuyanlardan biri olduğumu hatırlıyorum.

Bu ilk yazıyla birlikte Cemal, 1970'lerden bugüne Türkiye siyasetinin belki en dikkate değer tanıklıklarını oluşturan kitapların temelini attı. Onun sayıları dokuza varan kitaplarında özgürlüğe inanan bir demokratın gözüyle ve bir gazetecinin göstermek zorunda olduğu özenle son kırk yılın siyasi öyküsünü bulabilirsiniz. Siyasilerden, mağdur olan sıradan yurttaşlara kadar hemen bütün aktörleriyle kurduğu diyaloğa dayanarak kaleme aldığı üç kitap ise sorunlarımızın anası olan Kürt sorununun seyrini izlemek için vazgeçilmez kaynaklar: 2003'te yayımlanan "Kürtler", 2010'da basılan "Türkiye'nin Asker Sorunu" ve yeni çıkan "Kürt Sorununa Yeni Bakış: Barışa Emanet Olun!"

Annelerini yitirenlerin yürekleri yanar...

Yüreğinde ve sırtında sade kendi ülkesinin sorunlarının ağırlığını değil Somali'nin de, Gazze'nin de, Suriye'nin de trajedilerinin acısını taşıyan bir Başbakanın annesini yitirmesi, bunlara eşit yük bindirir insan ruhuna.
Başbakan Erdoğan'ı iyi günlerinde de kötü günlerinde de tanımış bir kişiyim
Onun başarılı siyasetçi kimliğinin ötesinde dost bir insan, vefalı bir arkadaş, duygusal bir aile reisi olduğuna tanıklık edebilecek kişilerdenim.
Ama artık bütün bunların ötesinde o da annesini yitirmiş çaresiz bir evlat bugün.
Ama ölüme çare yok.

Topyekûn savaş

Bana kalırsa terör de dövizdeki yükseliş de Türkiye’ye karşı savaş açan birtakım odakların işi.

Hem Euro havzasında, hem de ABD’de kriz var diyeceksiniz, sonra da, global krizden en az etkilenen bir ülke olarak sizin paranız aynı dönemde %30 dolayında değer kaybedecek. Bunun bir anlamı var mı?
Merkez Bankası döviz satarak bu çabaları zor boşa çıkartır.. Onlarda bu para ve bizde bu istikamet varken, bu işler bugünden yarına, kolayca çözülecek işler değil. Bu konuda özel yetkili bir savcılığın bu işi soruşturması gerek..
Birileri Merkez Bankası’nın pilini bitirmek istiyor gibi sanki. Erdoğan’ın batıya kafa tutmasının arkasında Merkez Bankası’ndaki döviz stoğunun olduğunu düşünüyor olabilir..
Dövizdeki, özellikle de Amerikan Doları’ndaki yükselişi ile Euro’daki yükseliş arasındaki farkın da makul bir açıklaması yok..

İnsan olmak!

08 Ekim 2011 Cumartesi

Ruh sağlığı bozuk ve vicdani duygularını kaybetmiş olanlar hariç herkes annesini delicesine sever. Çünkü Filistinli Büyük Şair Mahmut Derviş'in dediği gibi ''Onlar birer kadın değil. Onlar her şeyimizdir ''. Annelerini kaybedenler her şeylerini kaybederler. Annemi kaybettiğimde ben öyle hissetmiştim. Çünkü Baba Esad döneminde Suriye'ye giremediğim için cenazesine bile katılamamıştım. İşte bu nedenle ben annemi kaybetmenin acısını hiçbir zaman unutamadım. Ve her hatırladığımda hep ağlarım... Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Erdoğan’ın Suriye’ye bakışı değişti, iyi de oldu

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in haberine göre Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Eylül başında kabul ettiği CHP heyetine “Ben değişmedim, Tayyip Erdoğan değişti” demiş. Haksız sayılmaz. Ama onun bu tespiti doğru diye Ankara’nın son dönemde geliştirmeye çalıştığı Suriye politikasının “yanlış” olduğunu söylemek yanlış olacaktır.

Arda’yı anlayamadım!

Bugün kıtanın tüm milli takımlarını La Liga’ya/Premier Lig’e koysanız zirve yarışı yapabilecek 3 ulusal ekip çıkacaktır: İspanya, Hollanda ve dün geceki rakibimiz

Bugün kıtanın tüm milli takımlarını La Liga’ya/Premier Lig’e koysanız zirve yarışı yapabilecek 3 ulusal ekip çıkacaktır: İspanya, Hollanda ve dün geceki rakibimiz Almanya... 6 Bayern Münihlinin bir arada olmasının da yardımıyla müthiş bir kulüp takımı havası yakalamışlar, bir akordeon gibi açılıp aynı estetikte kapanabiliyorlar. Üstelik oyuncu havuzları da harika: İlk 11’lerinde 10 Şampiyonlar Ligi oyuncusu var, bizdeyse 6 futbolcu Avrupa’nın hiçbir kupasında yok. Dolayısıyla (dün gece bu maçı izlememiş ama) bugün bu skoru gazetelerden gören hiçbir Dünyalı, “vay be” demeyecek; Almanya’nın Türkiye’yi (ya da İspanya-Hollanda dışındaki 50 Avrupalı’yı) deplasmanda yenmesine şaşırmayacaklardır...

Muhatap aranıyorsa, biraz yakına bakalım

8 Ekim 2011 Cumartesi
KCK’ kısa adıyla anılan oluşum, PKK’nın sivil siyaset yürüten Kürt politikacıları yakından takip ve denetlesin diye oluşturduğu bir örgütmüş; en yaygın tanımıyla “PKK’nın kent örgütlenmesi” deniyor... Kendi hiyerarşisi içerisinde en tepede Murat Karayılan bulunuyormuş... Bazılarını BDP’ye veya BDP’li belediyelere ait binalarda gerçekleştirdikleri toplantılarında eylem planları yapıyormuş KCK üyeleri...

Mahalle olmayınca baskısı da olmaz

Söyleyin bakalım, "nikâhsız bir birliktelikten" doğmuş olmak hoşunuza gider miydi? Türkçe'ye tercüme edelim: Piç olmak ister miydiniz?
Ve de doğar doğmaz yabancı bir aileye evlatlık verilmek, yani bırakılmak, terkedilmek, sokağa değilse bile...
Sizi evlat edinen ailenin Hagopyan soyadını taşıması ne kadar "kanınıza dokunurdu" acaba? Gerçek babanızın adı Abdülfettah.

Tarihi hesaplaşma

8 Ekim 2011 Cumartesi
Yaşadığımız büyük bir çelişki, içinde bulunduğumuz durumu ve geleceği anlamamıza yardımcı olacaktır. Çin komünist bir rejimle yönetilmektedir ve komünizm işçi sınıfının sömürülmesine ve emperyalizme karşı mücadele eder. Herhangi bir ideolojide ufak tefek sapmalar olabilir ama onun emrettiklerinin tam tersini yapmak anlaşılamaz. Çin büyük ölçüde tasarruf yapmakta ve bunu küresel sermayenin emrine vermektedir. İşçiler yarattıkları değerin sadece yarısını alarak tarihte görülmemiş bir sömürüye katlanmaktadır. Ayrıca dünyaya ihraç edilen ucuz Çin mallarıyla rekabet etmek için diğer ülkelerde de ücretler düşük tutulmaktadır. Yani Çin sadece kendi işçilerinin değil tüm dünyadaki işçilerin sömürülmesini sağlamaktadır. Şu soruya cevap aramalıyız. Çinli yöneticiler, kendi çıkarları için, temsil ettikleri ideolojinin tam karşıtı olan bir sisteme izin mi vermektedirler yoksa onların da bir hesabı var mı?

Afrika’yı sömürenler, gözleri pırlanta ışıldayanlardır!

Güney Afrika’da bulunduğumuz süre içinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın görüşmelerini ve çeşitli plâtformlarda yaptığı konuşmaları, herhalde “haber”lerimizden okumuşsunuzdur...

Dün de; Başbakan Tayyip Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye’nin yürüttüğü “aktif dış politika”nın dünyadaki yankılarını anlatmaya çalıştım.
Bugün de, Güney Afrika ile ilgili “gözlem” ve “intiba”larımı aktarmak istiyorum.
HÂLÂ “BEYAZ’LAR EGEMEN!
¥ Dün de ifade etmeye çalıştığım gibi, Güney Afrika, çok ilginç bir ülke... Her şeyden önce, “3 ayrı başkenti” var... İkamet ettiğimiz Pretoria, “Yürütme” başkenti... Cape Town “Yasama”nın, Bloemfontein ise “Yargı”nın başkenti.

Fatih Altaylı ne zaman istifa edecek?

08 Ekim 2011 Cumartesi


Sabahtan beri karşımda, gazete demeye dilim varmayan Habertürk duruyor. Sürmanşetinde insanlık ayıbı, vahşet pornosu, dev bir fotoğraf! Fotoğrafta bir kadın. Ölen bir kadın. Sırtında dev bir bıçakla, kan revan içinde yatan, çıplak bir kadın. Gözler kapanmış, dudaklar morarmış, her tarafı kesik içinde... Böyle bir şiddet, böyle bir gözü dönmüşlük, böyle bir canilik yok, diye haykırıyorum ama nafile! Var! Öylece karşımda duruyor! Sadece bu kadının insan görünümlü canavar kocasının caniliği değil üstelik. O caniliği bizim hepimizin üzerine fırlatıp atan bir kağıt parçası olan Habertürk ve hala kendine gazeteci diyebilen bir Fatih Altaylı duruyor karşımda! İnsanlığımdan utanıyorum!
***

O fotoğrafı kıskandım!

‘Nasıl bir toplum olduk biz?’ sorusunu günlük muhakemelerimde hep sorarım kendime.
Toplumu eleştirirken, çuvaldızı kendime iğneyi onlara batırma esasını kabul ederek tabii ki.
İnsanlardaki vahşet, tecavüz iştahı milletin yere göğe sığdıramadığı dizilere yansıyor.
Bir bakıyorsunuz Fatmagül birinciliğe oturmuş; peşinden Kurtlar Vadisi kovalıyor.
Bir tarafta tecavüze uğrayan bir mağdur üzerinden sözde sanat adına kadının kimlik sömürüsü; öte tarafta akan oluk oluk kan öldürülen onlarca insan.
İzlemem... İzlettirmem de!

7 Ekim 2011 Cuma

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: ‘Çık açıkla’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Güney Afrika’dan dönerken, CHP’li belediyelerin yabancı vakıflardan aldıkları paraları PKK’ya aktardıkları yönündeki iddiasını sürdürdü.
Erdoğan’ın bu konudaki sözleri şöyle:
“Kim, hangi kuruluştan nasıl bir kredi almış, hangi vakıftan ne almış? Bunlar bellidir. Ana muhalefet partisinin genel başkanı da belediyelerini arasın. Siz nereden ne aldınız ne almadınız soruştursun. Bu ortaya çıkacaktır. Bu kurum ve kuruluşlar aynı zamanda istikamet belirliyorlar. Bunu hangi müteahhit firmaya vereceksin, ondan sonra bu işin muvazaa kısmı başlıyor. CHP kendisine çeki-düzen versin. Gidişleri iyi değil.”

Suriye zor mesele

7 Ekim 2011 Cuma
Dün bıraktığımız yerden devam edelim. Suriye meselesi giderek daha hassas bir noktaya geliyor; dolayısıyla da Türkiye, bu konuda artık çok daha dikkatli hareket etmek zorunda.

Kuşkusuz Türkiye, bu coğrafyada sıradan bir ülke olarak yer almıyor. Dahası atacağı adımları, izleyeceği politikaları, kendi tarihsel derinliğini, geçmişten gelen ve devam eden ortaklıkları dikkate alarak şekillendirmek zorunda. Güncel dayatmaların ya da günü birlik tepkilerin yönlendireceği bir ülke olmadığımızı sık sık unutuyoruz.

İsyan! Sessizlerin öfkesi başkentleri kuşatacak..

"Halkı satıp bankaları kurtardılar, Wall Street'i işgal edin" sloganlarını ve sessizlerin öfkesini artık bütün Batı başkentlerde duyacağız. New York'ta günlerdir devam eden, toplumun bütün kesimlerinin katıldığı gösterileri küçümseyenler yanılacak. Zamanla ABD'nin diğer kentlerine, Avrupa başkentlerine sıçrayacak protestoların giderek ciddi sosyal krizlere yol açacağını şimdiden görmek zorundayız.

Davut'un 3 çocuğu varmış!

Davut Güloğlu ile Ece Erken'in evlenecekleri söyleniyordu ama ayrıldılar.
Ayrılıktan sonra türlü dedikodular çıktı.
Kimi, Karadenizli Davut'un Ece'yi dövdüğünü söyledi, kimi de Davut'un Ece'yi aldattığını!
Ancak dün beni arayan eski bir dostum, ilginç gerçeği telefonda anlattı.
Şöyle söyledi:

Telefonlarını değil, biraz da Kürtlerin kalbini dinleyin

El Kaide’nin 11 Eylül 2001 günü gerçekleştirdiği terör saldırısının şokunun etkisiyle ABD’de şuna benzer sorular sorulur olmuştu: “Uydu aracılığıyla, dünyanın herhangi bir köşesinde araba kullanan herhangi birinin kolundaki saati bile okuyabilen bizler nasıl oldu da bu saldırıyı önceden öğrenemedik, engelleyemedik?”

Bu kriz kapitalizmin krizidir

Bakmayın doların ve euronun yükselmesine, batıyorlar.. Bu paraların karşılıkları yok. Nazım Ekren’in, Adım grubun sohbetindeki deyişi ile “karşılık mı dediğiniz, bir galon boya ve iki top kağıt, hepsi bu”. Bu kriz sadece Amerika’nın ve AB’nin değil, kapitalizmin krizidir.. Bu kriz ülkeleri de şirketleri de bireyleri de az ya da çok bir şekilde etkileyecektir..

İşte, Ahmet Hakan'a yol!

Ben bir soru soruyorum. Soruyu sorduğum kişi ise Genelkurmay gibi son derece kritik bir kurumda bir dönem başkanlık yapmış İlker Başbuğ...
Diyorum ki Sayın Başbuğ'a:
"Sayın Paşa... Oda TV İddianamesi'nin ek klasörlerinde yer alan bir telefon görüşmesinde sizinle ilgili inanılmaz bir iddia yer alıyor. Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan Coşkun'un iddiasına göre, onun askerlikten muaf tutulmasıyla ilgili bizzat benimle yaşadığı tartışmalarda siz alenen kendisine taraf olmuşsunuz! Sözcünüz bizzat beyefendiyi aramış. 'Size sahip çıkmak için Genelkurmay Başkanımızdan talimat aldık' demiş. Doğru mu Sayın Başbuğ bu iddialar? Eğer doğruysa bunun nedenini lütfen bize açıklar mısınız? Söyler misiniz, askerliği ile ilgili son derece muammalı bir geçmişi olan, askeri dille kendisini 'çürük' diye anabileceğimiz bu arkadaşa acaba nereden icap etti bu sahiplik etme ihtiyacı?"

Vetonun anlamı

07 Ekim 2011 Cuma

'Veto' Latince kökenli bir sözcük ve 'İtirazım var' anlamında kullanılırmış. Günümüzde ise 'Veto' sözcüğü genel olarak BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylamalarla gündeme gelmektedir. Nitekim önceki gün yapılan oylamada Rusya ve Çin, Batılı ülkelerin Esad yönetimine karşı hazırladıkları karar tasarısını veto ettiler. Haberi mutlaka okumuş ya da duymuşsunuzdur. Şimdi gelin birlikte haberin anlam ve detaylarına bakalım.

1- 'Veto' hakkı BM Güvenlik Konseyi'nde 5 ülkeye tanınmıştır. Başbakan Erdoğan'ın deyimiyle bu garip uygulamanın ortadan kaldırılması için bu ülkelerin onayı gerekiyor. Yani dünya sonsuza dek bu ülkelerin veto 'rahmeti' ile yaşamak zorunda!
2- Ruslar veto kullanma konusunda rekor kırmış. Sovyetler döneminde 118 kez veto hakkını kullanan Ruslar 1990'dan sonra bu hakkı yalnızca 2 kez kullanmış. Ama asıl sürpriz Amerikalılarda çünkü onlar 77 kez veto kullanmış ve bunun 60 kadarını İsrail için yapmış. Geri kalanı da Güney Afrika ve Rodezya'daki ırkçı yönetimleri kollamak için. 1945'ten bu yana İngilizler 32, Fransızlar 18 ve Çinliler yalnızca 5 kez veto hakkını kullanmış.
3- Ancak Suriye ile ilgili son oylamada en önemli konu Çin ve Rusya'nın ortak hareket edip 'Emperyalist ve Sömürgeci' ülke Fransa, ABD, İngiltere, Almanya ve Portekiz'in hazırladığı karar tasarısını birlikte veto etmesidir. Çin, bundan 29 yıl önce yani 1972'de yine Ortadoğu ile ilgili bir konuda Sovyetler Birliği ile birlikte ortak veto hakkını kullanmıştır. Bu nedenle önceki günkü vetonun çok farklı bir anlamı var. Demek ki bütün siyasal ve ekonomik verileriyle Rusya ve Çin, Batılı ülkelerin uluslararası politikalarından çok rahatsız ve birlikte karşı koymanın gereğine inanıyor. Bu verilerin ne olduğunu merak edenler biraz araştırsın. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Sudan'ın parçalanmasından, Libya'nın işgal edilmesinden ve Batılı ülkelerin Afrika ve Ortadoğu'daki pis oyunlarından en çok zarar gören ülke dünyanın ikinci güçlü ekonomisine sahip Çin'dir. Ruslar ise Batılı ülkelerin Ortadoğu politikalarından ve özellikle Füze Kalkanı Projesi'nden çok tedirgin. Batılıların Ortadoğu politikalarının hedefi Suriye ve İran olduğunu bilen Moskova bu iki ülkeye destek vererek kendi çıkarını kollamaya çalışıyor. İran'a nükleer program konusunda yardım eden Rusların yakında Suriye'ye de Füze Kalkanı Projesine karşı füze verirse kimse şaşırmasın.
4- Gelelim veto hakkı olmayan ancak karar tasarısına karşı olduğu için çekimser oy kullanan diğer ülkelere. Bunlar Lübnan, Güney Afrika, Brezilya ve Hindistan. Bir Arap ülkesi Lübnan'ı bir yana bırakırsak geri kalan üç ülkenin ne denli önemli ve anlamlı olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Güney Afrika, Başbakan Erdoğan'ın iki gün önce ziyaret ettiği ve oradan Suriye'ye sert eleştiriler yaptığı ülke. Uluslararası politikada Mandela'dan dolayı Güney Afrika'nın önem ve değerini bilmeyen yok. Brezilya ise Türkiye ile birlikte bir yıl önce İran karşıtı bir karar tasarısına karşı 'hayır' oyu kullanmıştı. Brezilya birçok nedenden dolayı Latin Amerika'nın da en önemli ülkesidir. Birçok nedenden dolayı çok önemli olan bir diğer ülke Hindistan'ı ve Asya dengelerindeki yerini burada anlatmanın bir anlamı yok.
İşte yukarda özetlemeye çalıştığım bu kısa notlardan dolayı ABD ve müttefikleri şimdi çok sinirli. Çaresiz kalan ya da öyle görünmek isteyen ABD'nin Dışişleri Bakanı Clinton bakın dün ne diyordu:
'Bazı ülkeler Suriye'ye yönelik baskılarını artırarak sürdürecek. Biz de onlarla işbirliği yapacağız'.'
Amerikalılar bunu hep yapar ama sonunda işbirliği yapıp bu ülkeleri ve onların yöneticilerini yarı yolda bırakıp kaçarlar. Tıpkı Irak ve Afganistan'da olacağı gibi. Tıpkı yıllardır kendilerine hizmet eden İran Şahı, Menderes, Saddam, Mübarek, Bin Ali, Kaddafi ve diğerlerine yaptıkları gibi.

Kısır döngüleri kıran insanlar olmasaydı...

Steve Jobs gibi insanlar olmasaydı, aslında hayat bir kısır döngü olmaktan ileriye gidemezdi.
Eğer 15'inci yüzyılda yaşasaydım bu cümleyi "Gutenberg gibi insanlar olmasaydı, aslında hayat bir kısır döngü olmaktan ileriye gidemezdi" şeklinde yazardım herhalde...
Bu kısır döngüyü kanıtlayacak o kadar çok durum var ki...
Mesela saatlerin ekim sonunda yine bir saat geriye alınacağı açıklandı.
Kim bilir kaç yıldır saatlerimizi her baharın başında bir saat ileriye ve her sonbaharın sonunda bir saat geriye alıyoruz.

Bir de bu vardı, değil mi?

7 Ekim 2011 Cuma

KCK soruşturması, Kürt meselesi, CHP’de pırtlayan liderlik sorunu, Soner Yalçın’ın “en seksi erkek” ilan edilmesi, hepsi tamam da, bizim bir de Nobel gündemimiz vardı, değil mi?

Bu yıl ödül, İsveçli şair Tomas Tranströmer’e gitti.

Daha doğrusu ödül, yedinci kez, ata yurdu olan İsveç’te kaldı.

Tomas Tranströmer’i tanımıyorum.

Ördek ile sazan

Fransa'nın ünlü bir mizah gazetesi vardır, "Le Canard Enchaine"... Haftalık bir gazetedir bu. Mizah gazetesidir ama bizim gecekondu oğlanlarının lumpen dergileri gibi karikatür değil, yazı ağırlıklıdır. Genelev kuyruğunda bekleyen lise öğrencilerine değil, okuması yazması düzgün aydınlara seslenir.
Yarım yamalak Fransızca öğrenmiş birçok Türk aydını, Le Canard Enchaine'nin "zincirli ördek" anlamına geldiğini sanır. "Parisler'de falan" bulunmuş haybeciler dahil. Bunlar yerli yersiz bu tür yayın organlarının isimlerini "zikredip" ne kadar kültürlü olduklarını göstermeye çalışırlar.
Oysa "canard", Fransız argosunda "gazete" anlamına gelir.

Küskünler kahvesi

Dün burada "konuk ettiğimiz" yargıç var ya... Hani, darbecilikten yargılanan "koskoca paşaları" falan salıvermeyi düşünen yargıç... O da koskoca bir ağırceza reisi...
Hani canım diyordu ki darbeciler darbeci sayılamazlar çünkü yaptıkları plan "tasarım aşamasında" kalmış, kuvveden fiile çıkmamış. Üstelik emekliye ayrılan arkadaşlarının yerine yenilerini almamışlar, cuntayı tazelememişler.
Cuntanın tazesi makbul. Bayat balık gibi bayat cuntanın da hiç kıymeti yok. Herhalde cezai ehliyeti de yok!

6 Ekim 2011 Perşembe

Öcalan’a hücre cezasını kim engelliyor?

LOS ANGELES
AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yalçın Akdoğan’ın Star’da yayınlanan röportajını ilgiyle okudum.
Özellikle KCK operasyonlarına ilişkin analizi içimi rahatlattı.
Başbakan Erdoğan’ın çevresinde olayları doğru okuyabilen ve PKK’yla ilgili ezberlerin dışına çıkan birisi olması önemli.
KCK iddianamelerinin ekleri aslında PKK’yı anlamak için bir hazine.
Orada binlerce sayfa tutan tapelerde hem telefon konuşmaları hem de KCK toplantıları var.
Dağdakilerle kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda da temel eksen “para”...
Sürekli paradan bahsediyorlar, sürekli el değiştiren, bir yerden bir yere aktarılırken belli yüzdeleri kırpılan para trafiği var.

Uyarı ve Tenkit

Bütün İslamî cemaatleri suçlamak aklımın köşesinden geçmez. Sahih itikad üzere olan, beş vakit namaz kılan, Kur'ana ve Sünnete sımsıkı bağlı bulunan, İslam ahlakı ile ahlaklı olan, Ümmet bütünlüğünü kabul eden, Ehl-i Sünnet ve cemaat dairesi içinde hizmet eden, din ile ticareti, din ile benliği birbirine karıştırmayan, ruhbanlarını erbab haline getirmeyen, ihlas ve istikametten ayrılmayan cemaatleri ve mensuplarını tenzih ederek, büyüklerinin ve mensuplarının ellerinden öperek, onların dışındaki bazılarını (olumlu olduğunu zan ve ümid ettiğim) bir hususta tenkit etmek istiyorum.

Sen de kimsin? Otur oturduğun yerde!..

Somali'nin Başkenti Mogadişu'da, Eğitim Bakanlığı'na yapılan bombalı saldırıda yetmişin üzerinde insan hayatını kaybetti. Bazı kaynaklar, sayının yüz otuz civarında olduğunu söylüyor. Haberler, Bakanlık önünde Türkiye'den burs kazananların listesinin açıklandığı anda bombanın patlatıldığını söylüyor.

Mogadişu, aslında ülkesine hakim olamayan, merkezi yönetim olamayan bir hükümetin Başkenti. Afrika gücüne bağlı askerler tarafından korunan bir hükümet.. Ülkenin geri kalanı u hükümetle savaşan grupların kontrolünde. Tıpkı Kabil gibi.

Erdoğan'ı İsrail'e şikâyet eden Türk subayları

Genel yayın yönetmenine ana avrat küfreden o köşe yazarı çocuk epey zorladı gitmedi.

Ablacığım denedi olmadı.

Ertuğrul Beyciğim birkaç kez yüklendi tutmadı.

Şu memlekette antisemitizm tartışması bir türlü neşvünema bulmadı.

Hülasa bu iş yürümedi.

Yürüseydi, belki Türkiye'yi antisemitizm üzerinden baskı altında tutabilirler, İsrail terör devleti de bu kadar saçmalamak zorunda kalmazdı.

Altın nereye?

06 Ekim 2011 Perşembe


Mark Williams, 'Uncontrolled risk: The Lessons of Lehman Brothers' adlı kitabın yazarı. 4 Ekim 2011 tarihinde de Financial Times gazetesinde 'Altınseverler dikkat edin, altın balonu sönüyor!' konulu uzun bir analiz yazdı. Tezini aşağıya alıyoruz. Tabii sorumluluk kabul etmeyiz, altın yatırımcısı kendi yatırım kararını kendisi verir. Yazılanı okuyun ve düşünün, sonra da kendi kararınızı kendiniz verin.
Son günlerde altının ons başına dolar fiyatının 300 dolar kadar aşağıya gelmesi ve dalgalanması olgusu, yazara göre, son yirmi senenin en büyük (kısa vadede) altın fiyatı düşüşü. Bu gelişme altının nerede ise on yıllık yükselme trendinin sona ermiş olabileceğini gündeme getiriyor. Çünkü altın fiyatında volatilite yani dalgalanma, yatırımcıları korkutup, talebi tahrip ediyor.1980 yılındaki, bundan önceki altın fiyatı zirvesinde, altın zirveden yüzde 60 düşüşle inmişti. Ondan sonraki yirmi yılda da altın tutmak ölü yatırım gibi görünmüştü. 2011 yılında, son dalgalanma ile sanki altın balonu gene sönmeye gidiyor.

Kürtler'in hiç mi suçu yok?

Pazartesi günü Taraf'ta Neşe Düzel'in Hasan Cemal ile "Kürt sorunu" üzerine yaptığı röportajda şu bölüm ilgimi çekti:
"PKK Baader-Meinhof çetesi değil. PKK, Kızıl Tugaylar değil. Toplumun içinde PKK. Yani PKK sadece PKK değil! PKK belediye demek, PKK sivil toplum demek... PKK oralarda gazete ve TV demek, siyaset demek. Kuzey İrlanda sorunundan farkı şu: Orada önce siyasi parti Sinn Fein kuruldu. Sonra onlar IRA'yı kurdular. Burada ise öncelik PKK'dır."
Yazı konum bu değil, esas önemli meseleye aşağıda geleceğim ama Hasan Cemal'in Sinn Fein ile ilgili görüşüne katılmıyorum.

Konu Kürtler olunca hepiniz CHP’lisiniz

6 Ekim 2011 Perşembe
1925’te, Şark Islahat Planı’nda, Kürtçe konuşmak yasak diyeceksin...

Vilayet ve kaza merkezlerinde, hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçe’den başka dil kullananı cezalandıracaksın.

Olağan mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde asker ve sivil ‘yerli’ hakim (Kürt) görev yapmayacak diye tanımlayacaksın...

1925’te, TBMM Başkanı Abdülhalik Renda’nın Doğu Raporu’nda, ‘’Türkçe’yi hakim dil haline getirmek gerekir’’ diyeceksin...

5 Ekim 2011 Çarşamba

Darbe falan yokmuş, çünkü biz eşeğiz

Vay be, "balyoz gibi" bir açıklama yapmış adam, bu bir "hukuk dersi" oluyormuş. Aydın Doğan'ın adamları öyle yazıyorlar.
Bunlar bu kafada giderlerse Aydın Bey'e elinde kalan son malı da sattırıp onu tavukçuluğa, mukavva kutuculuğa ve yedek parçacılığa mahkûm edecekler galiba...
Açıklamayı yapan, "balyoz davasının" hâkimi.
Yaptığı açıklama değil, yazdığı bir "muhalefet şerhi" aslında.

Mecburi askerlik mecburen bitiyor

6 Ekim 2011 Perşembe
Birkaç gündür izliyorum, Türkiye ayağa kalkması gerekirken, sakin, adeta sus pus...
Hâlbuki mecburi askerlik mecburen sona ermekte...

Bugüne kadar, Türkiye’de ‘din ve vicdan’ anlayışı nedeniyle askerlik yapmak istemeyen ‘vicdani retçilerin’ yaşamını karartıyorlardı...

Neden mi?

Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bugüne kadar ‘vicdani ret’ konusundaki şikâyetleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ‘angarya yasağı’ ile ilgili dördüncü maddesi kapsamında değerlendiriyor ve ‘vicdani ret’ hakkını, ülkelerin inisiyatifine bırakıyordu...

Türkiye de bu inisiyatifi ‘vicdani retçi’ gençlerin aleyhine kullanıp, yaşamlarını karartıyordu...

***

Sizden pislik yapmanızı bekliyoruz

6 Ekim 2011 Perşembe
Diyor ki Osman Can, “Danıştay baskını, AK Parti kapatma davası, Hrant Dink ve Malatya cinayetleri gibi silahların hiçbiri Türkiye’deki sessiz devrimin kendi anayasal düzenini inşa etme yolunu kapatamadı...”

Daha açık konuşmak gerekirse, “yeni anayasa ihtiyacını” ortadan kaldırmak ve girişim sahiplerini caydırmak için, ellerinden gelen her pisliği yaptılar.

Peki, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in riyasetinde yürüyen “yeni bir anayasa için uzlaşma” çabaları sonuç verecek mi?

Türk dış politikasında devrim

6 Ekim 2011 Perşembe
Osmanlı’nın çöküş yıllarından bu yana Türk dış politikasının temel özelliği realist ve faydacı olmasıdır. Aynı bağlamda Türkiye’nin gerçek gücü ile çıkarlarını korumak için ihtiyaç duyduğu güç arasında uçurum bulunduğundan, Türk diplomasisi daha çok büyük güçler arasındaki rekabeti istismar etmeye, sömürmeye dayalı olmuştur. Rusya’ya karşı İngiltere, İngiltere’ye karşı Almanya, Sovyetler’e karşı ABD’ye yaklaşmak örneklerinde olduğu gibi...

4 Ekim 2011 Salı

Zavallılık senfonisi

Aslında "kakofonisi" demek doğru olacaktı da, bazı okurlar anlamazlar diye çekindim, böylece ortaya zıt anlam çıktı.
Hayretle izliyorum: Yayınlarını yalan dolan, pislik ve iftira üzerine kurmuş, pek öyle "tıklaması mıklaması" da olmayan, kıytırık bir Internet sitesi... Gazete değil, televizyon değil, alt tarafı bir site... (Korkma Memduh, seninki değil, seninki kıskançlık ve uyuzluk üzerine kurulu.)
Buradan "yayın yapan" kara sakallı karanlık bir adam, eski Maocu (elbette!), yeni faşist... Televizyona yazdığı "faşo" dizileriyle tanınıyor... Her tarafı buram buram gizli örgüt kokuyor...
Burada ona buna "tohum atan", bu piyasada hiçbirimizin tanımadığı, gazeteci olduğu söylenen sıradan bir kadıncağız...

Besmele, hamdele, salvele

İlk üç maddesi, yeni anayasa görüşmelerinin en patırtı çıkaracak kısmı olacak gibi görünüyor; doğrusu 1982 Anayasası'nı yazanlar, sıkıntılı bir miras bırakmışlar.

Öyle bir üç madde ki, yok farzedilerek işe beyaz ve boş bir kâğıtla başlamak kabil olmuyor; bütün varlık sebebini üç maddeyi olduğu gibi muhafazaya adamış iki parti (CHP ve MHP) şu an Meclis'te temsil ediliyor. Birkaç ay boykot yaptıktan sonra "Kerhen ve lûtfen" Meclis'e dönen BDP ise muhtemelen bütün itirazlarını üç maddeye yöneltip her şeyden nem kapar alıngan ve kavgacı siyaset diliyle "Çok iyi-niyet gösterdik ama olmuyor" bahanesine sığınacak. İnşallah yanılırım.

Almanlar konu olunca

2011-10-05

Geçenlerde Barış Meclisinin bir toplantısına katılmak için Ahmet Türk ve Hasan Cemal’le birlikte THY ile Stuttgart’a gitmiştim..
Daha önce lacivert pasaportla İstanbul’daki Fransız konsolosluğuna başvurmuştum, Schengen vizesi için. AİHM’deki davalarımla ilgili görüşme yapmak için, üç haftalık vize vermişlerdi. Yıl 2009, durumu Ankara’daki Fransız elçiliğine ilettim, süreyi uzattılar.. Bu defa da 6 aylık vize vermişlerdi. Daha sonra 1 yıla çıkardılar. Vize almak da bir dert. Ben 40 yıldır Avrupa’ya gider gelirim. Hemen hemen, hem pasaportsuz kalmadım hem de vizesiz geçen pek zamanım olmamıştır. Ama yine de böyle davranıyorlar. O tarihten sonra ne zaman hangi AB ülkesine gitsem girişde yarım saatten fazla bekletiyorlar.. Bazan çıkışta da..

İyi ki doğmuşun Neyzen Baba

28 Ocak 1953... Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii avlusu tıklım tıkış dolu. Sırf orası mı? Cami avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarı'nı da doldurmuş halde.
Tuhaf bir 'Profili' var cemaatin. Üst düzey bürokratlar, anlı şanlı profesörler, siyasiler, sporcular, sanatçıların yanı sıra çoğu ipten kazıktan kurtulma tipler, hane-i berduşlar, ayakta durmakta zorlanan alkolikler. Çünkü cenazesi kalkan herkesten biraz, herkeste de ondan biraz olan bir adam., Neyzen Tevfik'tir.

Tanıtalım onu

Sızlanmayı bırakalım da genç kuşaklara ucundan acuk olsun tanıtalım Neyzen Baba'yı. Derler ki; henüz 7-8 yaşlarındayken eşkıyanın çarşıda götürdüğü insan başlarını görmesiyle bağlantılı olarak sara nöbetleri başlamıştır.
Ailesinin yaşadığı Urla'da usta bir neyzenden nota bilgileri alarak kendini geliştirir.
İleride şairliğini de etkileyecek olan Mehmet Akif Ersoy'la tanışır, Farsça öğrenir.
İzmir idadisinde bir süre okuyarak bitirmeden ayrılır. Bir süre sonra İstanbul'a yerleşir ve Galata Mevlevihanesi'ne devam eder. 1902 yılında Bektaşi Dervişi olur Neyzen baba. Usta bir neyzendir lakin hiciv ve taşlamalarıyla ünlenir.
1946'da, basın yararına düzenlenen bir konserde çalar. Yaptığı taksimlerle izleyicileri büyüler. 1949 yılında, dostlarından İhsan Ada, Neyzen Tevfik'in eserlerini, onun gözetimi altında, Azâb-ı Mukaddes adı ile kitaplaştırır. 1951 yılında "Onu Affettim" adlı bir filmde önemli bir rolde gözükür. 1952 yılında, arkadaşlarının ısrarı ile Şehir Komedi Tiyatrosu'nda jübilesi yapılır.

2 Neyzen Tevfik anısı

PKK, BDP, KCK ve devlet

Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP'nin) yemin edip, TBMM'de yerini alması umut yaratırken, İstanbul, Diyarbakır ve G. Antep'te başlayan KCK tutuklamaları, olumlu havayı dağıttı. Demek, kutuplaşma ve tırmanma sürecek.
KCK, Murat Karayılan başkanlığında faaliyet gösteren illegal bir yapı. Dolayısıyla, mecburen, savcılar takibata geçiyor. Ama galiba ipin ucu kaçıyor. BDP'liler arasındaki her konuşma, KCK talimatı gibi değerlendiriliyor.

Bayrağı önce Silvan’a dikelim

5 Ekim 2011 Çarşamba

MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin dünkü grup toplantısında Türk Bayrağı’nın Kandil’de dalgalanması gerektiğini söylemiş.
Sokaktaki insanın duygularına aracı olmuş çünkü Türkiye’de halk Kandil’in boşaltılması halinde Kürt meselesinin de,

PKK meselesinin de çözüleceğine inanıyor.

Almanlar bir şey yapıyor, ama ne?

5 Ekim 2011 Çarşamba

Bu günlerde önemli birinin ağzından “Alman” veya “Almanya” sözcüklerini duyunca dikkatim derhal o yöne yoğunlaşıyor. En son Başbakan Tayyip Erdoğan ‘Alman vakıfları’ ile ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıfları BDP’li belediyelere kredi ve hibe yoluyla kaynak aktarıyormuş...

Dağa mı çıkalım dağdan mı inelim?

5 Ekim 2011 Çarşamba
Aslında günün en muhteşem ve keyif veren haberi, Fizik Nobeli’nin evrenin artan hızla genişlediğini hesaplayan ‘evrenin kâşiflerine’ verilmesiydi... Ama ben iç çekerek kendi gündemimize geri döndüm.

***

İstanbul’a da sirayet eden KCK tutuklamaları... Gittikçe alevlenerek genişleyen ‘Alman Vakıfları’ tartışması...

Bu seferde kaza nedeniyle yitirdiğimiz dört gencecik polisimiz... Muhalefet partilerinin iktidarı hedef alan grup konuşmaları...

Freni boşalan cari açık ve dolar...

Evet, PKK'yı CHP azdırdı

Başbakan Erdoğan, bazı CHP'li belediyelerin bir Alman vakfı ile bağlantılı olarak PKK'ya maddi destek verdiğini iddia etti.
Yakında şöyle derse şaşırmayın:
- PKK'yı CHP kurdurdu.
- Abdullah Öcalan da aslında gizli CHP'lidir.
- Karakolları basanlar da PKK elbisesi giydirilmiş CHP'lilerdir.
- Zaten bu CHP, bu Cumhuriyet'i kurmasaydı PKK'nın ortaya çıkmasına gerek de olmazdı.

İŞTE CHP'NİN YAPTIKLARI