25 Eylül 2010 Cumartesi

Fatma Gül'ün suçu yok

Ertuğrul Özkök Genel Yayın Yönetmenliği'ni bırakalı beri "farklı" yazmaya başladı.
Yazdıkları ile bazen geçmişi ele veriyor gibi geliyor bana.
Gelin dünkü yazısına bakalım.
Özkök, Abdullah Öcalan Mülkiye'yi bitirdikten sonra dağa çıkmasaydı ne olurdu diye tahminlerde bulunmuş.
Bu varsayımlardan biri şöyle:
"Atak çocuktur! Bir ihtimal, alnına "dönek" yaftasının yapıştırılacağı bazı mahallelere sürüklenirdi.
Dünün ayıplanan, ezilen; bugünün ise muktedir ve ezen; dünün mazlum, bugünün en zalim "en mutena semtlerine."
Mesela Oral Çalışlar, Cengiz Çandar veya Şahin Alpay'ın komşusu olabilirdi.
Sittinsene muhalefette, azınlıkta kalmanın hıncını alır, çoğunlukta olmanın keyfini çıkarır, tahakkümün karşı konulmaz hazzını sonuna kadar tadardı."
Bu şu demek değil mi?
Şu anda muhalefete düşenler daha önce çoğunluktaydılar ve çoğunlukta olmanın keyfini sürüyorlardı.
Ve de tahakkümün karşı konulmaz hazzını sonuna kadar taşıyorlardı.
Bu nedenle eziyor, geçiyor, zalimlik yapıyorlardı!
Eğer daha önce, yani çoğunluktayken biz de aynı şekilde davrandıysak, ki bu duyguları bilmesek kolay kolay yazamayız niye muhalefete düşünce ötekilerinin aynı şekilde davranmasından her fırsatta yakınıyoruz?
Üstelik ne Oral Çalışlar'ın ne Cengiz Çandar'ın ne de Şahin Alpay'ın zalimlik yaptığını düşünmüyorum.
Özel hayatlarında Batı'nın ilkelerinden taviz vermeyip, kamusal alana gelince "doğunun" ilkelerinden beslenip karşıdakine hayat hakkı tanımayanlar yaşanan kutuplaşmanın gerçek suçluları...
Suçlunun Fatma Gül olmadığı çok açık...
Dayatan dayatana...
Kültür Bakan Ertuğrul Günay'ın sıcağı sıcağına Tophane'ye gitmesi ve "Hiç kimsenin Anadolu'nun bir kasabasında yaşadığı hayat tarzını İstanbul'a dayatmaya hakkı yoktur" mesajı vermesi çok doğru bir hareket.
Aynı şekilde kimsenin de İstanbul'da yaşadığı hayat tarzını kasabaya dayatma hakkı yok tabi ki.
Kimse birbirine bir şey dayatmadan geçinip gitmeyi öğrenmek zorundayız.
Peki Kürtler'e "Türkçe"yi dayatma konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ya da "Aleviler"e "Sünni" hayat tarzını dayatmayı?
Ya da herkese zorunlu askerliği dayatmayı?
Sinirlendiniz değil mi?
Bu coğrafyada farklılarımızla bir bütün olarak yaşamak istiyorsak öncelikle "hoşgörülü" olmak, kimseye bir şeyi dayatmamayı öğrenmek zorundayız.
Liselerde okutulan "Milli Güvenlik", üniversitelerde okutulan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi derslerini kaldırıp (ki bu derslerinin pratikteki durumları tamamen faciadır) yerine "hoşgörü" dersi koysak ne güzel olur değil mi?
Gönüllü olarak müfredatı hazırlayabilirim. Sayın Başbakan bu konuda da beni arayabilir mi acaba?
Çekirgelik
 "Kalem, acemi avcıların elinde hedefini şaşıran bir ok da olabilir." (BARACCİO)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder