27 Eylül 2010 Pazartesi

Kurtulmuş parti kurar mı? Kursa tutar mı?

  rcakir@gazetevatan.com
Ruşen Çakır
Numan Kurtulmuş önce Genel İdare Kurulu’nun, ardından il başkanları ve belediye başkanlarının büyük çoğunluğunun desteğini aldı ve galiba kendisini Saadet Partisi’nden ayrılıp yeni bir parti kurmanın eşiğinde buldu. Dün bir grup muhafazakâr gazeteci ve aydınla görüşen Kurtulmuş, bugün-yarın kamuoyunun karşısına çıkıp yeni partiye start verdiklerini açıklayabilir.

Kurtulmuş liderliğindeki yeni bir partinin şansını tartışmadan önce zamanlamayı ele alalım: Anlaşıldığı kadarıyla Kurtulmuş, kayyum eliyle düzenlenecek olan SP kongresine katılmayacak ve ondan önce yeni parti için kolları sıvayacak. Bu haliyle kongreyi kazanma ihtimali çok ama çok düşük olduğu için böyle yapması isabetli olur. Aksi takdirde “kongreyi kazanamayınca çekip gitti” denir ki daha baştan Kurtulmuş ve yeni partisinin imajı ciddi bir şekilde zedelenmiş olur. Kongre demişken, eğer bazı SP’liler, Necmettin Erbakan faktörünü öne çıkarıp yapılmış olan kongrenin iptalini istediğinde Kurtulmuş bizzat olağanüstü kongreye gitmeye yanaşmış olsaydı, durum bugünkünden hayli farklı olabilirdi. Neyse, zamanı geriye sarmak mümkün olmadığı için ileriye bakmaya devam edelim..

Hem solcu, hem İslamcı

Artık “yeni parti kurar mı?”dan çok “Kurtulmuş’un kuracağı yeni parti tutar mı?” sorusu öne çıkıyor. 25 yıldır Milli Görüş hareketini dışardan izleyen birisi olarak bu soruyu şöyle cevaplayabilirim: Teorik olarak bakıldığında tutabilirdi, ama şu ana kadarki pratiğe baktıktan sonra, Kurtulmuş’un kuracağı yeni bir partinin az şansı olabileceğini düşünüyorum.

Önce işin “teori” kısmını ele alacak olursak, AKP’nin özel olarak muhafazakâr kesimde, genel olarak tüm Türkiye’de dolduramadığı, belki de doldurmak istemediği çok sayıda boşluk var. Bu boşlukların büyük çoğunluğu, AKP’nin çok fazla önemsemediği veya birtakım dinsel-popülist argümanlarla yatıştırdığını sandığı, sınıf kökenli sorunlardan (işsizlik, gelir adaletsizliği, çalışanların hakları vs.) kaynaklanıyor.

Kısacası iktidar partisinin adının başında yer alan “adalet” kavramının, hele önüne bir “sosyal” sıfatı eklediğimizde Türkiye’nin dertlerini anlamanın anahtarı olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu, CHP lideri olduktan sonra “sosyal adalet” söylemine sahip çıkmaya başladıysa da varolan devas

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder