9 Eylül 2011 Cuma

Hamas politikası da mezhep bağından mı?

Geçen hafta CHP’de Genel Başkan’a yakın bir Alevi ile sohbet ettik. Kılıçdaroğlu’ndan yakındı.
“Mezhepçi görüntü vermemek için o kadar hassas davranıyor ki, onun yüzünden parti içinde Aleviler eski ağırlıklarını kaybetti” dedi.
MYK içinde sadece iki Alevi kaldığını söyledi:
“Eskiden yönetimin asgari yüzde 30’unu Aleviler oluştururdu. Şimdi bu oran yüzde 10’lara düştü. Parti tarihinde MYK içinde bu kadar az Alevi üye olmamıştı” diye dert yandı.

Alevilerin yıllardan beri CHP’ye yakınlıkları bilinir. O yüzden yönetimde sayıları artsa yadırganmazdı. Ama Kılıçdaroğlu, bırakın partide Alevilerin ağırlığını artırmayı, ilk günden beri kamuoyu önünde neredeyse “Kürt”, “Alevi” sözcüklerini ağzına almamaya, bunlarla gündeme gelmemeye özen gösteriyor, bu konudaki soruları da geçiştiriyor.
Utandığından mı?
Değil.
Tıpkı İsmet İnönü’nün dini kavramları siyasette kullanmama hassasiyeti gibi, o da mezhep, ırk, inanç gibi kişisel özelliklerin siyasete alet edilmesine karşı, sessiz bir mesaj veriyor.
* * *
CHP liderinin bu hassas tavrını da düşününce, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “CHP’nin Suriye’ye sahip çıkması, Kılıçdaroğlu’nun mezhep yakınlığı nedeniyle mi” sorusuna isyan etmemek elde değil.
CHP’nin Suriye politikasını eleştirmek başka şeydir; bunun üzerinden Türkiye’nin çokça kanamış eski bir yarasını kaşımak başka...
Hem AKP Hükümeti, bugün suçladığı Baas rejimiyle çok değil bir sene önce kol kola ortak Bakanlar Kurulu toplamıyor muydu? Sınırda buluşup kardeşlik mesajları vermiyor muydu?
Bir yıl içinde Suriye iktidarının mezhebi mi değişti, Türkiye hükümetinin tavrı mı?
Hem CHP, Baas yönetimine Genel Başkanı’nın mezhebi nedeniyle yakınlık duyuyorsa, aynı mantıktan hareketle AKP’nin Hamas yönetimine bu kadar angaje olmasını da mezheptaşlıkla mı açıklayacağız?
* * *
Çelik’e bir yerde katılıyorum:
“Suriye’de olup bitenler onların iç işidir” söylemi günümüz dünyasında geçerliliğini yitirmiş bir yaklaşım...
Çok şükür ki, insan hakları söz konusu olduğunda hiçbir yönetim, “Halk benim değil mi, istediğim gibi ezerim” diyemiyor artık...
Ama bunu söyleyen Türkiye’nin de yarın Güneydoğu’da kanlı bir operasyon yaptığında, sivil hedefleri vurduğunda, muhalif siyasetçileri, gazetecileri tutukladığında Suriye’nin veya Batı’nın müdahalesi karşısında “Size ne, benim iç işim bu” deme hakkı kalmadığını da hatırlatmak gerekiyor.
* * *
Şunu artık görelim:
“Dış politika milli meseledir. Tek ses çıkmalıdır” zihniyeti geride kaldı.
Diplomasi, siyaset üstü olamaz. Her partinin farklı çizgisi olması doğaldır, hatta zaruridir.
Farklı çizgi sahiplerini “İsrail avukatı vs” diye karalamak da ucuz politikadır.
Şu anda hiçbir vicdan sahibi, İsrail çizgisini savunamaz.
Hatta ötesini söyleyelim:
Şimdilerde asıl İsrail karşıtı cesur politika, “Komşum İran’a karşı İsrail’e kalkan olmam” deyip Türkiye’ye yerleştirilecek NATO füzelerine rest çekmek olurdu.
Var mı bunu yapabilecek bir cesaret sahibi?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder