10 Eylül 2011 Cumartesi

Hangi PKK?

11 Eylül 2011 Pazar
Sadece Hükümet değil, Öcalan’ın bile çözüm konusunda umutlu olduğu bir dönemde (Temmuz ayı) terör örgütü KCK’nın Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık, Öcalan ile görüşmeleri “taktik ve oyalama” olarak nitelendirdi. Bayık’a göre “Kürt halkı ve Öcalan bu şekilde oyalanmak isteniyor”du. Doğrusu ya Öcalan’ın yanılabileceği veya oyalanabileceği iddiası PKK için çok radikal bir yenilikti... Oysa Öcalan görüşmelerden bir hayli umutluydu ve PKK’nın eylemsizliğe devam etmesini talep ediyordu. PKK, Öcalan’ı dinlemedi ve gözü dönmüşcesine önüne gelen her yere saldırdı. İşçi kaçırdı, şantiye bastı, top oynayan polisleri taradı, onlarca asker ve polisi şehit etti ve daha nicesi.... Sanki birileri düğmeye bastı ve örgüt yayından boşanmışcasına ateş kusmaya başladı. Kimin düğmeye bastığını kesin olarak bilemiyoruz, fakat bu kişinin Öcalan olmadığı kesin...


Öcalan’ın önderliğini sarsan bir diğer gelişme ise BDP’li vekillere yemin etmelerini söylemesine rağmen bu talebinin adeta yok sayılmasıdır. Herkes bilir ki BDP Öcalan’a itiraz edemez. BDP’yi Öcalan’ın emirlerine uymaktan alı koyabilecek bir tek güç vardır, o da elinde silahıyla PKK. Kısacası yaklaşık 10 yıldır oynanan bir oyunda sona geliyoruz. Tek önderli PKK hareketi yerini birkaç başlı, belki de ‘Yedi Başlı Canavar’a bırakıyor.

***

Öcalan yakalandıktan sonra uluslararası aktörler örgütün tasfiyesinde bir sakınca görmediler. Özellikle ABD, PKK üyelerinin bir kısmını Peşmergelerin içinde eritti, bir kısmı ise Irak’ta sivil hayata dahil edildi. Amerikalılar bununla da yetinmedi, PKK’nın yeniden canlanmaması için sözde liderler çıkarmaya çalıştı. Bu çaba Irak Savaşı’na kadar sürdü. Irak’ta Türkiye’den umduğunu bulamayan ABD, bir yandan Kürtleri partner seçerken, diğer taraftan Türkiye’yi sınırda tutmak ve aynı zamanda cezalandırmak için PKK’ya uzatmaları oynama şansını verdi. PKK ise bu süreci iyi değerlendirdi. ABD ve İsrail’in İran’a karşı işine yararsa yeni bir yaşama şansı elde edebileceğini düşünen örgüt, bu iki ülkeye adeta yalvardı. Bu yakarışlar sonuç verdi ve PKK Kuzey Irak’ta adeta yeniden hayat buldu. İstediği silahları aldı, teknik ve siyasi desteği de. Bu süre zarfında örgüt Irak’ta en az % 300 büyüdü. Öcalan’ın kurduğu örgütün yerini ise çok daha farklı bir yapı aldı. Bugün örgütün % 25-30’u Suriyeli. İranlılar ve az sayıda Iraklılar ile birlikte örgütteki ‘yabancı Kürt’ sayısı % 50’den fazla. Bunların etkileri ise sayılarının çok üzerinde.

***

Öcalan yaklaşık 13 yıldır demir parmaklıkların arkasında ve silah başkalarının elinde. Burada bahsettiğimiz bir terör örgütü. Silah kimdeyse güç de ondadır ve bunu Öcalan da dahil herkes biliyor. Buna rağmen Öcalan’ın sokakta bir karşılığı var. Dahası Öcalan örgütü de birleştiren siyasi bir çimento gibi. Onun yokluğunda iç savaş çıkmasından korkuluyor. Bu nedenlerle PKK içindeki önder adayları Öcalan’ın emrindeymiş gibi konuşuyorlar. Dediğini yapmıyorlar, fakat sözlerinde onunla çelişmemeye özen gösteriyorlar. Diğer taraftan PKK tepe yöneticilerinin önemli bir kısmı Öcalan’ın hapisten çıkmasını istemiyor. Çünkü PKK’ya onun bedeni değil, yaşayan efsanesi gerekiyor.

Öte yandan Öcalan hapisten çıkmak için tek aracının PKK olduğunun farkında. Silahlar varsa onun pazarlık gücü de var. Fakat Öcalan silahın gelişigüzel değil, kendisini dışarı çıkaracak şekilde kullanılmasını istiyor. PKK’yı yönetmediğinin farkında, ancak bunun dışarıdan farkedilmemesini de istiyor. En trajik durumda olanı ise BDP. Onun hiçbir etkisi ve gücü yok.

Öcalan ile PKK arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Örgüt hem Türkiyeli özelliklerini kaybediyor, hem de diğer ülkelerin etkisine daha fazla giriyor. Son 2 ayın saldırıları bunu fazlasıyla kanıtlıyor. Eminim bu gelişmeleri hem Öcalan, hem de Ankara büyük bir kaygıyla izliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder