16 Eylül 2011 Cuma

Müzakere-mücadele

MİT-PKK görüşmesinin ses kayıtlarını yayınlayarak Erdoğan'ı "bitirmeyi" ya da ona "göz dağı verme"yi amaçlayanların avuçlarını yaladıkları çok çabuk belli oldu.

Tıpkı referandum öncesi "Hükümet PKK'yla görüşüyor" çıkışını yaparak evet oylarını düşürmeyi hedefleyenler gibi bu defakiler de hayal kırıklığına uğradılar. Aklı başında herkes "Ne var bunda? Biz zaten görüşüldüğünü biliyorduk" dedi ve geçti gitti.

Hükümeti yıpratmak için bu tip tezgâhlardan medet umanların zaafı, kamuoyunun sağduyusunu hafife almaları. Oysa hükümet bu sağduyuyu "içinden" tanıyor. Attığı her adımda halkın nabzını elinde tutmayı başarıyor.



Ses kayıtlarının açıklanmasından sonra yapılan bazı yorumlarda ise Hükümet 2010'daki müzakereci tutumundan dolayı desteklenirken, bugünkü "savaşçı" tutumundan dolayı da eleştiriyor. Bu iki tutum arasında "tutarsızlık" olduğu öne sürülerek, yeniden müzakereci tutuma davet ediliyor.

Sanırım, hem hükümetin 2010'da müzakereye girdiği öğrenildi diye "işinin biteceğini" sananların hem de bugün müzakere yerine mücadeleyi seçti diye "gericileştiğini" sananların yanıldıkları nokta aynı.

Her iki kesim de şunu iyi anlamalı ki, eğer hükümet o tarihlerde PKK ve Öcalan ile görüşmeler yaptıysa, bunun sebebi o görüşmelerin açığa çıkması halinde halkın tepkisini çekmeyeceğini bildiği içindi. Ve eğer bugün bu görüşmeleri yapmıyorsa, bunun da sebebi, bugünkü şartlarda görüşmelere devam etmesinin kamuoyunun büyük çoğunluğu tarafından tepkiyle karşılanacağını bilmesidir.

Biraz bilmece gibi oldu belki ama söylemek istediğim şey özetle şu: Siyasi iktidarlar, özellikle de geniş kitle temeline sahip siyasi iktidarlar terör örgütleriyle görüşmeleri öyle canlarının istediği zamanlarda yapamazlar. Bu görüşmelerin -isterse gizli yürütülsün- kamuoyu vicdanında bir meşruiyeti olması gerekir. Halkın büyük çoğunluğunun ve kamuoyu önderlerinin görüşmelerin yapılması gerekliliğine inanması; en azından karşı olmaması gerekir. Siyasi iktidarlar elbette böyle bir kamuoyunun oluşması için çalışmalar yürütebilir ve etkili de olurlar ama sonuçta zemin oluşmamışsa ne MİT ne de başka aktörler kendi kafalarından müzakereye girişemezler.

Bugün içinde yaşadığımız sürecin, neden müzakere değil mücadele süreci olduğunu, 13 erin öldürüldüğü ve BDP'nin Meclis'i hiçe sayarak bölgenin özerkliğini ilan ettiği gün kaleme aldığım "Değişen İklim ve PKK" başlıklı yazımda şöyle anlatmıştım:

"BDP-PKK, izlediği bu çizgiyle Habur'dan bu yana tolerans eşiğini yüksek tutmaya, empati duygusunu geliştirmeye çalışan geniş kesimleri kaybetmiştir. Terörü bir mücadele tarzı olarak hiçbir zaman reddetmemiş olan bir avuç sosyalist -ya da sosyalist kökenli- aydınla baş başa kalmıştır. BDP-PKK önümüzdeki dönemde bu iklim değişikliğinin sonuçlarını yaşayacaktır. (...) Artık kimse BDP'nin terörle bağlarını koparmak için zamana ihtiyacı olduğunu, bir geçiş dönemi tanımak gerektiğini kolay kolay savunamayacaktır. BDP'nin elinde silahla politika yapmasına izin verilmeyecektir. (...) Kamuoyu artık terör örgütünün ateşkes ilanlarını, ateşkes kaldırmalarını, sonra yeniden başlatmalarını ciddiye almayacak; hiç kimse güvenlik kuvvetlerinden terörle mücadeleye ara vermesini talep etmeyecektir."

İşte şimdi bu süreci yaşıyoruz. Barışçı bir çözüm için elinden geleni yapan devlet, silahtan ve kan dökmekten başka bir şey bilmeyen bir muhatapla karşı karşıya olduğunu (kamuoyuyla birlikte) görmüş ve silahlı bir gücün tehdidi altında olan bir hukuk devletinin ne yapması gerekiyorsa, onu yapmaya girişmiştir.

Ama biliyoruz ki, bu da bir dönemdir. Bu süreci başka süreçler izleyebilir. Bir süre sonra, belki de çok uzak olmayan bir gelecekte hem Kürt hem de Türk kamuoyunda yaşadığı büyük tecritten iyice bunalan ve köşeye sıkışan PKK, şiddet-tehdit-şantaj politikalarıyla hiçbir yol alamadığını nihayet intikal ettiğinde, sıra yine konuşmaya gelebilir...

Ama hiç kimse bu "konuşma"nın, devletle terör örgütü arasında "Güneydoğu'yu kim yönetecek" noktasında bir pazarlık olacağını sanmasın.

Bugün de, yarın da, PKK'yla görüşülecek şey, "silahlı çatışma" safhasının hangi yöntemler ve araçlarla sona erdirilip sorunların siyasi platformda halli için yeni bir sayfa açılması olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder