4 Nisan 2011 Pazartesi

Şifre iddiası doğru değilse bile...

Her şeyden önce bizim meslekdaşları kutlarım: 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın yazışmalarının şifresini kırabilmek için dünyanın en akıllı bilimadamlarının aylarca çalışması gerekmişti; geçtiğimiz pazar günü yapılan YGS sınavında soruların şifresi gazeteciler tarafından şıpınişi çözülüverdi...

Şifre çok basitmiş: Seçenekleri en büyüğünden en küçüğüne sıralayarak yeniden yazdığınızda, üstündeki rakamla uyuşan doğru cevabı teşkil ediyor. En kritik matematik sorularının 40'ı bu yöntemle çözülebiliyormuş...
Bu yıl 1.7 milyon genç üniversiteye girişin bu ilk basamak sınavına katıldı; haberler doğruysa, yani sorular şifreyle çözülebiliyor ve şifre birilerine verilmiş ise, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) büyük bir haksızlığa aracılık etmiş demektir.
Doğruysa, ÖSYM'nin ilk vukuatı olmayacak bu sınav. Geçen yıl peşpeşe yaşanan 'kopya' skandalları yüzünden Merkez'in yönetim kadrosu baştan aşağı değiştirilmişti; yeni gelenlerin işi çok daha sıkı tutmaları, bir zamanlar ülkemizin en güvenilir kurumu olma özelliği taşıyan Merkez'i yeniden eski itibarına kavuşturmaları bekleniyordu.
ÖSYM başkanı, dün, 'şifre' iddialarının gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Her aday için farklı bir kitapçık hazırlanıyor, herkes isimlerinin yazılı olduğu farklı basılmış kitapçıkta değişik yerlere konmuş cevap seçenekleri arasında tercihte bulunuyor, buna göre puanlandırılıyormuş. Soru kitapçıklarının biri diğerini tutmuyormuş, bu sebeple de 'şifreli' veya 'şifresiz' haksızlık yapılması imkânsızmış...
Gazetecilerin elindeki 'şifre' söylentilerine kaynaklık eden kitapçığın öğrencilere verilenden çok farklı bir nüsha olduğunu söyledi ÖSYM başkanı... Olağanüstü karmaşık bir sistemle güvenlik sağlamaya çalışmışlar, ama fazla özenmeden yalnızca gazeteciler için hazırlanan nüsha spekülasyonlara sebep olmuş... Anlaşılan bu.
Çok sayıda gencin geleceğiyle ilgili bir sınavın güvenilirliğinin gölgelenmesi üzücü gerçekten. Sakınılan göze çöp batmış. Ancak o çöpün battığı yerden çıkartılması gerektiği de açık. Gerçi üniversite önünde bir sınav daha var, ancak ilk elemede şansını kaybedenlerin şimdiki spekülasyonlar yüzünden koparacakları vâveyla sistemin bütününü zedeleyebilir.
Yapılan açıklamanın sizi-beni ikna etmesi fazla önemli değil; soruna doğrudan muhatap olan, sınava giren, özellikle de sınavdan başarısız çıkanları kim ikna edecek?
Akla gelen ilk çözüm henüz yolun başındayken yeni bir sınav yapılmasıdır. Masraflar veya zamanında yetişmesi sorun olacaksa bu sınav geçersiz sayılarak ikinci basamak sınavının sonuçlarıyla yetinilir; o sınavın soruları da bu durum göz önünde tutularak hazırlanabilir. Bu da sakıncalıysa, spekülasyonları başlatan muhabir ve yazarlar Merkez'e çağrılıp iddiaların geçersizliği konusunda tatmin olmaları sağlanır.
Hiç yapılmaması gereken, "Biz doğrusunu açıkladık, kanıtları internete koyduk" deyip yola devam etmektir. Sorunun krize dönüşmeden çözümü için, doğrunun 'doğru' olduğunun 'yanlış' diyenler tarafından tasdik edilmesine çalışılmalı.
Uzun vadede yapılması gereken ise, gençlerin kaderini yalnızca sınavlara bağlamayan yeni bir sisteme gitmek ve üniversitelere de kabul sürecinde inisiyatif vermektir.
Mimar Sinan'ın bir çocuğun eğri olduğunu iddia ettiği minareyi 'düzeltme' gayretini unutmayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder