26 Temmuz 2010 Pazartesi

AKP’nin hedefi yüzde 40’ın üstü

Sevgili okurlar; haftanın son gününü bitirdiğimizi sandığımız bir anda, mesai saatinin bitiminde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi “Balyoz” adını verdiği dava ile ilgili olarak 28’i muvazzaf general, muvazzaf-emekli toplam 102 subay için “yakalama” kararı aldığını açıkladı. Yaklaşan referandumla bağlantısı olabileceği anlaşılan karar tabii ki gündeme bomba gibi düştü.

Darbe hesaplaşması

İktidar referandum sürecini “darbe karşıtlığı” stratejisi üzerine oturttu. Nitekim iktidar yanlısı medya 102 yakalama kararını hemen 12 Eylül’le bağdaştırdı. Yapılan yayınlardan anladığımız kadarıyla iktidarın askeri bu kadar çaresiz hale getirmesi bir “kahramanlık” olarak sunuluyor. “12 Eylül’de buna cesaret eden çıkamamıştı” mesajı verilmeye çalışılıyor.

Bu nasıl cunta?

İktidar ve yandaş medya, her şeye rağmen tüm orduyu karalamaktan çekindiği için ısrarla “cunta” ve “çete” tanımları üzerinde duruyor. “Biz orduyu çok seviyoruz ama içindeki çeteler ayıklansın” söyleminin arkasına sığınarak orduya diledikleri gibi hakaret etme alanı yaratıyor kendilerine. Tabii bir cuntada 28 generalin bulunmasının garipliği üzerinde hiç kimse durmuyor.

Ne çekmişler?

Başbakan, referandum kampanyasını “darbe karşıtlığı” üzerine oturturken, 12 Eylül’ü şikâyet ediyor ve darbenin mağduru olduklarını söylüyor. Ama sıra örnek vermeye gelince 27 Nisan’a getirip bağlıyor konuyu. Çünkü 12 Eylül’de dini siyasete alet edenlerin neredeyse hiçbir mağduriyetleri olmadı. Tam tersine bu kesim 12 Eylül’e büyük destek verdi. 1982’de Anayasa referandumunda da “evet” dedi.

Biraz vicdan varsa


Bu nedenle, diyorum ki kendilerini 12 Eylül mağduru gibi gösterenler, eğer vicdanları varsa 1982 Anayasası için kullandıkları oyu açıklasınlar. Bir yazarın istediği gibi Kuran’ı Kerim’e el basarak yemin falan da etmesinler, gözlerimizin içine bakarak kullandıkları oyun rengini söylesinler. Ama söyleyemezler, çünkü gerçeği söylediklerinde bugünkü oyunları batağa saplanır.

Demokrasi oylanmıyor

Dönelim önümüzdeki referanduma. AKP kampanyayı Bingöl’den başlattı. Başbakan halka “Demokrasi istiyorsanız evet deyin, darbeden yanaysanız hayır kullanın” dedi. Bu söylem kandırmacadır. Demokrasi oylanmıyor, Daha önce 16 seferde yapılmış 66 madde değişikliğine 24 yeni madde ekleniyor. Hepsi bu. Halkın önüne götürülen bir konuyu böyle adlandırmak bile demokrasi karşıtlığının kanıtıdır.

İntikamcı demokrasi!

AKP ve yandaşları referandum kampanyasını 12 Eylül üzerine oturtmaya çalışırken, demokrasiye çok ters bir söylemi dile getiriyorlar aslında. İnsan olmanın en büyük zaaflarından biri olan “intikam” duygusunu öne çıkarıyorlar. Evet 12 Eylül darbedir ve toplumun bir kesimine çok çektirmiştir, ama demokrasi “intikam” üzerine kurulabilir mi?

AKP’nin işine gelmiyor

Tabii işin aslına bakarsanız bu değişiklikler AKP iktidarının ve yandaşlarının işine gelmiyor. Bu nedenle, AKP kazanmak için çok çaba harcayacaktır ama referandumda “evet” çıkmamasına çok üzülmeyeceklerdir. Bence AKP yüzde 45 ve üzerindeki “evet” oyuna daha çok sevinecektir.

Amaç gerçekleşmedi

AKP bu değişiklikleri ne demokrasi ne hukuk ne insan haklarına yarasın diye getirdi Meclis’e. Bu değişikliklerin içinde sadece 3 madde ilgilendiriyordu onları. Parti kapatma, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’nın yapısının yeniden düzenlenmesi... Gerisi hiç önemli bile değil. Parti kapatma AKP oyları ile reddedildi. Ama asıl planlanan sistem Anayasa Mahkemesi engeline takıldı.

Tehlikeli bile olabilir

Çok kaba özetle plan şuydu: Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11’den 17’ye çıkartılıyor. Ancak üye belirlenmesindeki seçim öyle bir planlandı ki, Cumhurbaşkanı sadece AKP yanlısı isimleri bu göreve getirebilme gücüne kavuşuyordu. Seçim sistemi Anayasa Mahkemesi’ne takılınca yandaş 6 yeni üye seçimi de tehlikeye düştü. Hatta öyle ki Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma durumu ortaya çıktı.

7’ye 4 daha iyi

Anayasa Mahkemesi’ndeki üye yapısı şu anda 7’ye 4 olarak görünüyor. Bu oran AKP’nin kapatılmasına olanak vermiyor. Ama AKP korktuğu için oranı tamamen lehine çevirmeye çalıştı. Yeni gelecek 6 üye kendinden olunca denge AKP lehine 10’a 7 olacaktı. Böylelikle istendiği kadar dava açılsın, kapatma kararının Anayasa Mahkemesi’nden çıkması olanaksız hale gelecekti.

Ya 13’e 4 olursa

Oysa şimdi yeni gelecek üyelerle denge AKP’nin aleyhine 13’e 4 bile olabilir ve bu dengenin değiştirilmesi için 7-8 yıllık bir süreç gerekebilir. Mevcut durumda kapanma riski pek olmayan AKP bir anda kapanma ile yüz yüze kalabilir. Üstelik bu öyle bir risk ki, AKP ilk seçimlerde yine tek başına iktidar olsa bile bu tehdit hep tepesinde kalır.

45’in üstü işlerine gelir

Bu durumda AKP hayır oylarının fazla çıkmasıyla bu tehlikeden kurtulmayı, ama evet oylarını da yüzde 40’ların üzerine çıkarmayı daha uygun görecektir. Muhalefetin referandumu “AKP gitsin” kampanyasına çevirmesine karşı kıl payı kaybetmiş bir AKP arkasındaki desteğin sürdüğünü gösterecektir. Bu da ilk seçimlerde yine tek başına iktidar olma şansını artıracaktır.

Yüzde 40 önemli

İlk bakışta “Evet oyları AKP’nin oyu anlamına gelmez” denilebilir. Bu doğru ama burada psikolojik etkiyi görmezden gelemeyiz. Saadet Partisi ve BBP evet oyu kullanacaklardır, ama AKP de “Baraj altında kalmak yerine bize katılın” çağrısı yapacaktır, ki zaten bu partilerin baraj altında kalacaklarını bile bile seçimlere girmesinin de bir anlamı yoktur. Yüzde 50’ye yakın evet oyu muhalefetin de moralini bozacaktır.

Biraz da matematik

Bir de referandumun sayısal analizine bakalım. Halen 50 milyon seçmen var. Katılım oranının yüzde 80’lerde olması halinde 40 milyon kişi oy kullanacak. Demek ki örneğin evet çıkması için 20 milyon oy gerekli. AKP son seçimlerde 15 milyonun üzerinde oy almıştı. Düşüş trendindeki AKP’nin şu ada bu kadar oyu olmadığı görülüyor. Peki Saadet, BBP, MHP ve CHP’den gelecekler bu rakamı 20 milyona çıkarabilicek mi?

Katılım oranının önemi

Bu durumda katılım oranı ne kadar düşerse, yüzde 50’yi bulacak sayı da düşecektir. 40 yerine 35 milyon kişi oy kullanırsa, 17 milyon oy ile yüzde 50’yi geçmek mümkün olacaktır. Bu nedenle muhalefetin hayır oylarını artırmaya çalışırken katılımı artıracak söylemi de kullanması gerekecektir.

Hepinize iyi haftalar dilerim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder