26 Temmuz 2010 Pazartesi

Neden bu ısrar?



Mart ayında yüzde 34,3 artan ihracat, Nisan, Mayıs aylarında hız kaybederek Haziran ayında artış yüzde 13,15’de kalınca, kur tartışmaları alevlendi. Bilindiği gibi kur, dövizin millî para ile fiyatıdır.
2001 krizinden sonra Türkiye, kurların arz ve talebe göre belirlendiği “dalgalı kur rejimi” ne geçmiştir.
Aşırı dalgalanmaları önlemek için Merkez Bankası, zaman zaman müdahalelerde bulunsa da serbest piyasa şartlarında fiyatın oluşması esastır. Arz talep kuralına uygun olarak döviz bolsa fiyatı düşer, az ise fiyatı artar.
Ülkemiz dalgalı kur'a geçiş ve kur ayarlaması ile iç tüketimin azalması sayesinde ihracatını arttırarak 2001 yılından itibaren dövizdeki dar boğazı aşmıştır.
Küresel konjonktüründe etkisiyle uzun süre döviz sıkıntısı yaşanmamıştır. Halen de sorun yoktur. Bir farkla...
Döviz gelirimiz giderimizi karşılamamaktadır.
2009 yılının ilk 5 aylık döneminde 5 milyar 181 milyon dolar olan cari işlemler hesabı açığı bu yılın aynı döneminde 17 milyar 433 milyon dolara yükseldi.
2010 yılı programında öngörülen açık 18 milyar dolardı. Hedefe 5 ayda varılmış sayılır!
Finansmanı... Borç ve sıcak para. Risk taşıyor. Doğrusu başta ihracat olmak üzere döviz kazandırıcı işlemlerle karşılanmasıdır.
İhracat... Büyümenin lokomotifi. Ne yazık ki tekliyor. Pek çok sebep sıralanabilir. Enerji, istihdam, haberleşme, ulaştırma üzerindeki yükler. Alt yapı yetersizliği. TL’in değerlenmesi. Burda biraz duralım.
TL, 2010 yılının ilk 6 ayında gelişmiş ülke paralarına karşı yüzde 12, gelişen ülke paralarına karşı yüzde 2 değer kazanmış.

Yine aynı dönemde TL, Euro’ya karşı yüzde 17 değerlenmiş. İlk nazarda paramızın değerlenmesi insanın hoşuna gidiyor.
Yıllarca paramız alay konusu olmuştu. Şimdi ise değerli. Ne var ki bu durum ekonomiye zarar veriyor.
Bütün ülkeler paralarının değerini düşük tutuyor. ABD’nin baskısına rağmen Çin, Yuan’ın değer kazanmasına izin vermiyor. Keza Euro ülkeleri... Euro’nun yerlerde sürünmesinden memnunlar.
Bizler ise değerli TL’de ısrarlıyız. Hasar giderek büyüyor. İthal malları ucuzluyor. Dolayısıyla enerji ve ara malın dışında tüketim malı da dışarıdan geliyor. Yerli sanayi tökezliyor, ihracat tıkanıyor.
Özellikle girdilerini dolarla temin edip, satışlarını Euro ile yapan şirketlerin işi daha da zor.
Zira Euro da değer kaybı fazla. İhracatımızın yarıya yakın kısmının AB ülkelerine gerçekleştirildiği ve bu ülkelerin kriz dolayısıyla kemer sıkma politikalarını izlediği dikkate alınırsa durumun ciddiyeti ortaya çıkar.
İhracatçılardan teşvik ve destek esirgenmemeli.
Büyüme stratejisi ihracata dayanmalıdır. Bunun için ilk tedbir reel kur politikasıdır.
“Efendim, dalgalı kur sisteminde müdahale edemeyiz” diye savunmayın. TL’yi değerli kılan sermaye hareketlerine sınırlama getirin.
Çin, Brezilya ve en son G. Kore gibi pek çok ülke bu yönde adımlar atıyor. Yüksek faiz... Sıcak parayı çeken faktörlerden biri.
Euro bölgesinde faizler yüzde 2’ler düzeyinde olunca ülkemizdeki yüzde 10 faiz cazip gelmekte, sıcak para akışı sürmekte. Bu durum hem kaynaklarımızın dışarıya transferine yol açıyor hem de TL’yi değerli tutarak ihracatı baltalıyor.
Öyleyse neden bu ısrar?

Cevabı haftaya...26.07.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder