23 Temmuz 2010 Cuma

Gözyaşları bence samimiydi

 mehmetyilmaz@hurriyet.com.tr



BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Eylül döneminde idam edilenler ile ilgili konuşurken ağlaması siyasi bir mesele oldu.

Başbakan rol mü yaptı, gerçekten samimi miydi? Şimdi bu tartışılıyor.
Kişisel olarak Başbakan’ın 12 Eylül rejimi ile hesaplaşma isteğine inanmıyorum. Eğer öyle olsaydı, 12 Eylül Anayasası ile getirilen başta YÖK olmak üzere tüm antidemokratik kurumlar ile mücadele ediyor olurdu. Böyle bir şey görülmüyor.
Ancak ağlamış olmasını da samimi bulduğumu söylemeliyim.
Başbakan rol yapabilecek bir sanatçı değil ve içinden yükselen ağlama isteğini bastırmaya çalışmaması da ayıplanacak bir durum değil.
Başbakan’ın konuşurken kendi sesinin büyüsüne kapılıp öfke, kızgınlık, sevinç, üzüntü gibi duygularını dizginleyemediğini biliyoruz.
Öte yandan son derece gergin olduğu da hem konuşmalarını yaparkenki ses tonu ve vurgularından hem de vücut dilinden kolayca anlaşılıyor.
Böyle durumlarda duygu patlaması yaşanmasında şaşılacak bir şey yok.
Bu nedenle bu “gözyaşlarının samimiyeti” tartışmasını yersiz bulduğumu belirteyim.
Öte yandan Başbakan’ın danışmanlarına da bir önerim var.
Bu halkoylaması nedeniyle üzerindeki bu gerginliği atabilecek bir tatil fırsatı bulamayacağını biliyoruz.
Ama hiç olmazsa ayaküstü konuşmalar yaparak etrafa esip savurmasını önlemeliler ki zaten gergin memleket daha da gerilmesin!

ÖSYM’ye ne oldu?

ÜNİVERSİTE giriş sınavları ile ilgili son gelişmeler, medeni memleketlerden birinde yaşansa, sorumluların çoktan özür dileyerek istifa etmiş olmaları gerekirdi.
Ama bizde böyle bir şey olmuyor tabii.
LYS kılavuzlarında yapılan hatalardan sonra şimdi de MF-4 başarı sıralamasında puan hataları yapıldığı anlaşıldı.
Binlerce genç hayal kırıklığı yaşadı ve sisteme olan güven iyice azaldı.
Bu sınavları deyim yerindeyse bizler finanse ediyoruz. Sınava girecek olanlar bir harç ödüyorlar. Eksik kalan kısım ile ÖSYM’nin giderleri ise verdiğimiz vergilerden karşılanıyor.
Böyle bir durumda eksiksiz hizmet talep etmek öğrencilerin ve velilerinin hakkıdır.
Bu hizmetin doğru dürüst verilemiyor olmasına karşı bir sürü bahane ileri sürülüyor.
Kuruluş kanunu yokmuş, kendi personelini seçemiyormuş, maaşlar düşük olduğu için nitelikli personel bulunamıyormuş vs.
Bunların hiçbirisi sınava giren öğrencileri ve velilerini ilgilendirmez.
Madem orada bu işi yapmakla görevlendirilmiş öyle bir kurum var, 40 yıla yakın süreye ulaşan bir deneyim var, hizmet düzgün verilmelidir.
İlginç olan şey bu tür hataların kurumun bu yapısıyla bile bugüne kadar çok tekrarlanmamış olması. Böylesine büyük çaplı bir iş, bugüne kadar başarılı yönetilebildiğine göre şimdi aksamanın neden kaynaklandığını öğrenmek de hakkımızdır.
Bugün başarısızlık için gerekçe olarak ileri sürülen hususlar, geçtiğimiz yıllar için de geçerli değil miydi?
Kurum aynı kurum olduğuna göre birilerinin şimdi bu başarısızlığın nedenlerini ve bundan sonra neden tekrarlanmayacağını tatmin edici bir şekilde açıklaması gerekiyor.

12 Eylül yargılamalarından farkı yok

MHP Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, “Ertuğrul Günay 12 Eylül’de babasının cenazesine gidemedi ama Prof. Dr. Mehmet Haberal da gidemedi” eleştirisini AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ yanıtladı: “Mehmet Haberal’ı darbeciler içeri koymadı. Ama bu ülkede demokrasinin işleyişine, anayasal düzenin işleyişine hukuk dışı yollarla müdahale etme gayreti içerisinde olduğu için soruşturuluyor.”
Bozdağ, belli ki aleyhine verilmiş bir mahkeme kararı olmadan herkesin masum sayılması gerektiği kuralını biliyor, onun için dikkatli bir dil kullanmaya çalışmış.
Ama yine de verdiği talihsiz bir örnek ve o ifadenin altında, aleyhinde bir mahkeme kararı bulunmayan bir kişinin suçlu olduğu düşüncesini muhafaza ediyor.
Bu dava ile ilgili en büyük sorunumuz da zaten bu.
Dava peşin hükümler içeriyor, savcılar sanıkların aleyhine olan delilleri topladıkları titizlikle, lehlerine olan kanıtları toplamakta gönülsüz davranmışlar, bir kısım iddialar kanıtlara değil, kuşkulara dayanıyor ve tutuklama verilmiş peşin hüküm nedeniyle cezalandırmaya dönüşmüş durumda.
Davayla ilgisi olmayan dinleme kayıtları ve kanıtların oluşturduğu binlerce sayfalık dosyalar, gizli tanık ifadelerine dayanan suçlamalar ile bu davanın kısa sürede bitirilemeyeceği de bir başka gerçek.
Uzun süreceği baştan belli bir davada, toplanmış delilleri karartma ve kaçma olanağı olmayan sanıkların tutukluluk hallerinin devamı, günümüzün hukuk anlayışı ile bağdaşmıyor. Ve bunun 12 Eylül yargılamalarından çok farkını da ben şahsen göremiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder