23 Temmuz 2010 Cuma

Bre ışıksızlar, yekinin!

Türk halkının büyük bir çoğunluğu, keskin nişancı anlamına gelen "sniper/snajper" kelimesini, 1992-95 yılları arasında Saraybosna'dan gelen haberler vasıtasıyla öğrendi. Kırk üç ay boyunca devam eden Saraybosna kuşatması esnasında yüzlerce Müslüman Boşnak, Sırp Çetnik keskin nişancıların hain kurşunlarıyla şehit oldu. Saraybosna'da, Sırp Çetnik keskin nişancıların kurşunlarına hedef olan ilk kişi, Suada Dilberovic isimli bir genç kız idi. Tıp fakültesi altıncı sınıf öğrencisi olan Dilberovic'in tek günahı, 6 Nisan 1992 tarihinde binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen, barış mitingine katılmasıydı. Ancak, içerisinde barış kelimesi geçen hiçbir şeye tahammülü bulunmayan Sırp Çetnikler, bu barış mitingini de kana buladılar. Sırp Demokratik Partisi-SDS binası ve Holiday Inn hoteline konuşlanan Sırp keskin nişancılar, 1968 doğumlu Suada Dilberovic'i, Vrbanya Köprüsü [Vrbanja Most] üzerinde şehit ettiler. İsmi daha sonra Suada Dilberovic [Most Suade Dilberovic] olarak değiştirilen Milyatska Nehri [Rijeka Miljacka] üzerindeki köprüde, aynı gün, altı kişi hayatını kaybetti.
Suada Dilberovic'e isabet ederek hayatını sonlandıran kurşun, Saraybosna kuşatmasında atılan ilk kurşun ve Suada Dilberovic ise, Saraybosna kuşatmasındaki ilk Boşnak şehit olarak kabul edilir. Suada Dilberovic'in şehit edildiği o günden sonra, bir bidon su ya da bir parça ekmek bulabilmek adına sokağa çıkan Boşnaklar için, hayatta kalabilmenin öncelikli şartı hızlı ve çapraz koşular oldu. Keskin nişancıların hedef tahtası haline gelen pencere ve balkonlar ise, kesinlikle uzak durulması gereken yerlerdi. Keskin nişancıların menziline giren yerlere asılan "Dikkat! Sinaypır" [Pazi! Snajper] yazıları, trafik tabelaları ya da "Dikkat! Köpek Var" levhaları kadar, doğal ama dikkat edilmesi gereken bir ikaz haline gelmişti. O günlerde Saraybosna sokaklarında yürürken dalgınlığa düşmek; sakat kalmak ya da ölmek demekti. Çünkü Sırp Çentikler, hastaneleri, kütüphaneleri, pazar yerlerini, ekmek ya da su bulmaya çalışan sivilleri öldürmekte oldukça ustalaşmışlardı.
Saraybosna halkı, bu şekilde geçirilen üç buçuk yıla rağmen, Sırp şarlatanlığına direnmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Saraybosna Flarmoni Orkestrası'nın ağır bombardımana rağmen mum ışığında konserlerini devam ettirmesi bunun somut ifadesiydi. 14 Aralık 1995 tarihinde imzalanan Dayton Anlaşması, üç buçuk yıl boyunca Saraybosna sokaklarında insan avına çıkan, Sırp keskin nişancıları durdurmaya yetmedi. Bosna Savaşı'nın ardından Saraybosna tepelerini terk etmek zorunda kalan Sırp keskin nişancılardan birçoğu, Rusya başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde, kiralık katil olarak, en iyi bildikleri iş olan insan öldürmeye devam ettiler.
PKK-Sırp işbirliği
Haber Türk gazetesinin, 19 Temmuz 2010 Pazartesi günü, "PKK, 3 Sırp sniper kiraladı!" ifadesiyle manşetten verdiği bir haber ise, on beş yıl sonra yeniden, Sırp keskin nişancıları Türkiye'nin gündemine getirdi. Haber Türk gazetesi Ankara muhabirlerinden Enis Yıldırım'ın haberine göre; "Terör örgütü PKK'nın, Sırp uyruklu 3 keskin nişancıyı (sniper) para karşılığında kiralayarak Türkiye'ye gönderdiği tespit edildi. İstihbarat birimlerinin bu tespitinin ardından İçişleri Bakanlığı, "gizli" ibareli bir yazı ile ilgili birimleri uyardı. Uyarı ardından devlet büyüklerinin koruma sayısı artırıldı. Özellikle Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın etrafındaki koruma duvarı güçlendirildi."
Haber Türk gazetesinin bu haberi belki bazılarını şaşırtmış olabilir. Belki bazılarına inandırıcı gelmemiş olabilir. Fakat terör örgütü PKK'nın Avrupa ülkelerine sevk ettiği uyuşturucunun, bir dönem Sırplar tarafından taşındığını ve Sırbistan'ın, PKK'ya silah eğitimi verdiğini bilen birisi için hiç de şaşırtıcı veya inanılmaz değil. Türkiye'ye teslim olan, terör örgütü PKK'nın sözde "Yunanistan Sorumlusu" Fethi Demir'in, Yunanistan'ın kendilerine kamp tahsis ettiği ve her türlü desteği verdiği, Sırbistan'ın ise füzeler konusunda eğitim verdiği yönündeki itirafları da bu bilgileri doğrulamaktadır. Fethi Demir aynen şunları söylüyordu: "Kuzey Irak'ta helikopterlere karşı kullanılan IGNA tipi füzelerin alınmasında gerekli olan finans Yunanlı zengin işadamlarından sağlandı. Finansörleri Yunan Hükümeti tespit etmiştir. IGNA tipi füzeler Yugoslavya'dan alındı. Bu füzelerin eğitimi ise Sırbistan'da Sırp subaylar tarafından verildi. Füzeleri kullanacak örgüt mensupları özel olarak seçildi. Türkiye'den Yunanistan'a gelen örgüt mensupları burada 6-7 ay siyasi eğitim gördükten sonra pasaportla Yugoslavya'nın Sırbistan bölgesine geçtiler. 7 örgüt mensubuna 15 gün füze eğitimi verildi. Füzeler, Yugoslav Cumhurbaşkanı Milisovic ve Öcalan arasındaki iyi ilişkiler ve Yunan albayın araya girmesi sonucu alındı."
Yunanistan ile Sırbistan arasındaki işbirliği Bosna Savaşı ve Srebrenitsa katliamı esnasında da devam etmişti.  Yunanistan'daki çeşitli basın-yayın organları için bağımsız olarak çalışan Takis Michas isimli gazetecinin, Kutsal Olmayan İttifak [Unholy Alliance] isimli kitabı, bu ülke askerlerinin, Srebrenitsa katliamındaki rolünü gündeme getiren önemli bir çalışmadır. Michas'ın kaleme aldığı bu kitapta, Sırp Çetniklerle birlikte hareket eden Yunan gönüllüleri "milis", yaşananları "katliam" olarak tanımlamasından rahatsız olan Panhelenist Makedon Birliği Partisi sözcüsü Stavros Vitalis, Yunanlı gazeteci hakkında dava açmış. Bosna Savaşı esnasında Sırp Ordusu'nda albay olarak görev yapan ve Srebrenitsa katliamının planlanmasında görev alan Vitalis'in ifadesi ise oldukça ilginç: "Radovan Karadzic ve Ratko Mladic komutasında savaşmak için Bosna'ya giden Yunanlı gönüllüler, Sırp ordusunun bir parçasıydı. Başta dönemin Başbakanı Andreas Papandreu olmak üzere bütün Yunanlı politikacıların desteği alındı."
Sırpların "Türk" nefreti
Eğer buraya kadar söylediklerimiz sizi tatmin etmediyse ya da "Sırbistan neresi, Türkiye neresi?" diyorsanız o halde bir hususu daha hatırlatalım. Bosnalı Sırp Çetniklerin "kasap" lakaplı komutanı Ratko Mladic, Srebrenitsa'da soykırıma girişmeden çok kısa bir süre önce, şehrin sokaklarından birinde karşısına geçtiği kameraya o bozuk dilbilgisi ile aynen şunları söylüyordu: "Evo nas 11. Jula 1995. godine u Srpskoj Srebrenici. Uoci jos jednoga velikoga praznika Srpskoga poklanjamo Srpskome naradnu. Ovaj grad I napokon dosao je trenutak da se posle bune protıv dahıja turcima osvetimo na ovom prostoru." Yani, "İşte 11 Temmuz 1995'de Sırp toprağı Srebrenitsa'dayız. Diğerlerinden daha büyük bir günün arifesindeyiz. Bu şehri Sırp halkına hediye ediyoruz. Ve nihayet, isyanların ardından, bu bölgede Türklerden intikam alma zamanı geldi."
Hazır konu PKK ile dış destekçilerinden açılmışken, sıcak bir bilgi daha verelim. 17 Nisan'da Samsun'un Ladik ilçesinde düzenlenen hain saldırıda bir polis aracı çapraz ateşe alınmıştı. Açılan ateş sonucu devriye görevi yapan ekip aracında bulunan iki polis memurundan Hüseyin Koç ve Malik Soykal şehit olmuştu. Bu saldırıdan dokuz gün sonra da Giresun'un Dereli ilçesinde bölgede arama-tarama çalışması yapan İl Jandarma Komutanlığı ekibini taşıyan araca mayınlı saldırı gerçekleştirildi. Araçta bulunan Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ahmet Eryılmaz şehit oldu. Aradan geçen üç ayın sonunda Samsun'un Ladik ilçesinde iki polis memurunu ve Giresun'un Dereli ilçesinde bir astsubayı şehit eden, PKK terör örgütü mensuplarının kimlikleri belirlenmiş. Her iki saldırıyı da gerçekleştiren beş kişilik gruptan, bir kişinin Rus uyruklu olduğu tespit edilmiş. Ne hikmetse Bosna Savaşı esnasında, tıpkı Yunanlılar gibi, Ruslar da Sırplara hem asker hem de silah ve lojistik desteği vermişlerdi. Tabii Ermenileri de unutmayalım.
Başbakan Erdoğan'ın tavsiyeleri
Şimdi bir de, Başbakan Erdoğan'ın Nisan ayında Bosna-Hersek seyahati esnasında yaptığı bir konuşma esnasında söylediği şu sözleri yeniden hatırlayalım: "Geçmişte Boşnak, Hırvat ile evleniyor muydu? Evleniyordu. Sırp, Hırvat ile Sırp, Boşnak ile evleniyor muydu? Evleniyordu. Daha sonra ne oldu? Malum gelişmeler, üzücü gelişmeler. Bu sonuç oldu. Şimdi biz farklılıklar içinde zenginliği meydana getirerek, yeni bir Bosna-Hersek'i inşa ettik. Her geçen gün güçlenerek birlik beraberlik içinde bunun devam etmesi lazım. Şüphelerin ortadan kalkması lazım... Farklılıkları da zenginlik olarak görerek, yola devam etmek lazım." Başbakan Erdoğan Srebrenitsa katliamının on beşinci yılı münasebetiyle, 11 Temmuz 2010 tarihinde Potoçari mezarlığında yaptığı konuşma esnasında da, Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadic'e övgüler yağdırıp; Boşnaklara, Sırp ve Hırvatlarla birlikte yaşama tavsiyesinde bulunmuştu.
Bilmiyorum, tüm bu bilgi, belge ve haberlerin ardından, Başbakan Erdoğan acaba hala aynı şekilde mi düşünüyor? Yoksa düşüncelerinde bir değişiklik olmuş mudur? Eğer hâlâ bir değişiklik olmadıysa, birkaç gün evvel Srebrenitsa katliamı ile alakalı İstanbul'da düzenlenen bir toplantıda "Onu [Srebrenitsa katliamını] unutmayacağız ve ona yol açan zalimleri affetmeyeceğiz" diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a oldukça zor ama önemli bir görev düşüyor. Tabii eğer bu sözlerinde samimiyse...
Yazımızın başlığı, Cem Yavuz'un bir dizesidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder