15 Mayıs 2011 Pazar

Fatih Sultan Mehmet kime kızdı?


Biliyorsunuz ki İstanbul'u fetheden Türk sultanının adı 2. Mehmet'tir.  O bir 'fatih (fetheden) sultan' yani 'padişah'tır.
Sultan sözü hem Osmanlı padişahlarına hem de onların eşlerine verilen bir unvandır.
İslam kültür çevrelerindeki Türk hakanları; artık Hakan (kağan) unvanı yerine 'sultan' unvanını kullanmışlardır.
İşte bunların en ulusu; hiç kuşkusuz ki 2. Mehmet; yani fatih  sultandır.
O, İstanbul'u fethetmekle kalmadı; dünyada yeni bir çağın da başlamasını yarattı.
Kendisi hem Türk sultanı hem de Roma İmparatoru (Doğu Roma/Bizans) konumunda idi.

Cennet'te görüştük
Ulu sultan 2. Mehmet ile Firdevs-i ala'da buluştuk. Görüşme talebimi yıllardır iletiyordum ki en sonunda razı oldu. Sır katibi ile yolladığı haberde; beni  cumadan sonra kabul edeceğini bildiriyordu.
Onun ışıklar içindeki dünyasına girdiğimde; burnuma dünyanın en hoş kokuları geldi. Arkası ormanlık bir köşkte beni kabul etti. Çevrede ceylanlar koşuşturuyordu; gökte türlü türlü kuşlar uçmaktaydı.
Eini öptüm, hayır duasını diledim...
Dedi ki:
-Ey Rıza; senden razıyım. Çünkü kendini İstanbul ormanlarının kolcusu ilan ettin; oralardaki haramilikleri çok yazdın çizdin. Biz buradan her şeyi görüyoruz, biliyoruz. İstanbul üstüne kim titriyorsa Allah ondan razı olsun...

Üzüntülüyüm
İzin isteyip sordum:
-Sultanım; bundan 558 yıl önce ele geçirdiğiniz bu dünya başkentini şimdi nasıl görüyorsunuz?
-Ah sorma; o tarafı hiç sorma! Biz bu şehri neden ele geçirdik biliyor musunuz?
-En doğru cevabı siz bilirsiniz elbette ki sultanım.
-Bu Bizans başkenti bizim dönemimizde artık başkent olmaktan çıkmıştı. Her yanı dökülüyordu. Evleri yıkıktı, yolları bozuktu, suları kesikti, kimse bir şey üretmiyordu. İnsanlar koyu bir cehalet içinde birbirine düşmüştü. Şehrin çevresini de çeteler ele geçirmişti. Biz el koymasaydık; İstanbul İrem şehri gibi bir efsaneden ibaret olacaktı. Yüce Tanrı bize bunu ilham eyledi; biz de bu güzel beldeyi kurtarmak için o görevi üstlendik.
-Sizin İstanbul ile bu İstanbul arasında benzerlik var mı?
-İşte yaramı şimdi deştin! Ben bu şehri, çöküntüden kurtarmak için ele aldım. Onun binalarını yeniledim; yollarını açtırdım; kaldırım taşları ile döşedim; ormanlarını koruma altına aldım.
-Bu konuda yasa da çıkarttınız sanıyorum.
-Buyruk verdim. Bilirsiniz ki; 'Ormanımdan bir dal kesenin kolunu keserim!' dedim.

Söyleyin ona
Ulu hakan Mehmet Han; bundan sonra gözlerini açtı; gözlerime dikti ve dedi ki:
-Şimdi bu kentin sorumluluğu Recep Tayyip efendidedir. Kendisine söyleyesin: Biz bu şehri; size niçin bıraktık? O güzelim Boğaz'ı  taşlaştırasınız diye mi? Ben ormanımdan bir dal bile kestirmez iken; ey Tayyip Efendi; sen ormanları ortadan kaldırmaya uğraşıyorsun? Allah'tan reva mıdır bu? Bir de bizim yolumuzdan yürüdüğünü söylersin. Hangi Âl-i Osman böyle bir icraatta bulunmuştur? Şehir kuracağım, yol yapacağım diye milyonlarca ağacı kesecek; milyonlarca da cana kıyacak... Sonra da bununla övünecek...

Ağacın ruhu vardır
Şaşırdım, sordum:
-Sultanım hangi cana kıyacak?
Fatih Sultan  Mehmet Han; bana acıyarak baktı; sonra gülümseyip devam etti:
-Belli ki sizler; atalarınızın yolunu iyice unutmuşsunuz. Ey Rıza sen de bil; Tayyip Efendi de bilsin; ağaçları kesmek için kağıt üzerinde plan denilen oyun çevirenler de bilsin: Sizin ağaç deyip geçtiğiniz o varlık var ya... İşte o da bir can taşır. Bizlerin ruhu zamanla ona geçer. Oradaki ruhlar da zamanla bize ulaşır.  Atalarımız; o yüzden ağaç kesmeyi; bir insanın başını kesmekle bir saymıştır.
Git Recep Efendi'ye de söyle; biraz bizim yolumuzu öğrensin; biraz kitap okusun. O zaman görecektir ki; ağaç kesmek ulu günahtır. Bizim soyumuzdan gelenler; ev yapmak için bir arsa bulduklarında; eğer oradaki ağaç arsanın ortasında kalıyor ise; ağacı kesmezdi. Peki ne yapardı?  Evi ağacın çevresine kurar; çatının ortasından ağacın gövdesinin geçececği kadar bir baca bırakırdı. Biz böyle bildik; böyle yaşadık.
Var; şimdi başbakan dediğiniz o yöneticinize söyle... Ağaçlarla uğraşmasın. Birilerine para kazandırmak uğruna milyonlarca cana kıymasın.
Yoksa; yarın öbür gün buraya geldiğinde; yakasını elimizden kurtaramaz. Hak huzurunda en büyük davacısı ben olurum.
İşte böyle dedi; ulu hakan Mehmet Han.
Benden aktarması...
Tayyip Bey uyar mı uymaz mı gerisini de kendisi bilir....

Atatürk en büyüktür
Bize ulaştırılan bir elektronik mektubu olduğu gibi yayımlıyoruz.
Okuyun da 'eşeği maldan kendini adamdan sayan' bazı tiplerin Atatürk ile ilgili olumsuz yargılarının ne kadar aptalca olduğunu bir kez daha anlamış olun:
'Turkiyeye ayak basmamis ABD'li Psikiatr Profosor Arnold LUDWIG, KING of the MOUNTAIN adli kitabinda, 20. Yuzyilda tum dunyada ulke yonetmis,  2000 (iki bin) kadar lider hakkindaki 18 yillik arastirmasinin sonucunda, 377 adet belli basli devlet adami/lider tesbit etmis ve onlara 200 kadar degisik kistasa gore, 1'den 31'e kadar puan vermis. PGS (Political Greatness Scale) olarak tanimladigi bu siralamada, ornegin, en cok Roosevelt ve Mao 30ar puan almisken, Nehru 25, Churchill 22, Golda Meir 12, Fidel Castro 23, Lenin 28, Khomeini 23, Kennedy 15 puan almislar. Bir lider, 31 puanla ve 'visionary' sifatiyla, 20.nci yuzyilin gelmis gecmis en buyuk devlet adami/lideri unvanina hakkiyla layik gorulmus. O da, Mustafa Kemal ATATURK!
Ne yazik ki, ne basinimiz, ne halkimiz ve ozellikle yeni nesiller bu muthis onemli gercegin farkinda bile degiller. (King of the Mountain, The nature of political leadership, by, Arnold M. LUDWIG, University Press of Kentucky, 2002.- Amazon.com)

Maden mühendisleri ayakta
Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun diyor ki:
'80'li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma gibi uygulamalar sonucu mühendisler kendi uzmanlık alanlarında iş yapamaz hale getirilmiştir. Her yıl mezun olan yaklaşık 1200 maden mühendisinin çok büyük kısmı iş bulamamakta, iş bulabilenler ise yoksulluk sınırının altında güvencesiz şekilde çalışmak zorunda kalmaktadır.  Haklarımızı ve mesleğimizin onurunu savunmak  ve ülkemizin geleceğine yönelik sözlerimizi topluca ifade etmek üzere 15 Mayıs 2011 Pazar günü Ankara'da bir miting düzenlemekteyiz.'
Ben de maden mühendisi arkadaşlara başarılar diliyorum.
Ankaralılar, onlara destek olun.
Destek olun da siyanürle zehirlenen Türkiye gerçeği bir kez daha ortaya çıksın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder