14 Mayıs 2011 Cumartesi

Durun, öldürmeyin

Geçen gün genç Kürt entelektüellerinin de olduğu bir sohbet sırasında akıllı ve yetenekli bir Kürt kızı, içten bir coşkuyla “Apo ‘öl’ derse Kürtler ölür,” dedi.

“Ondan bir kuşkum yok,”
dedim, “benim merak ettiğim başka, Apo ‘yaşa’ derse Kürtler yaşar mı?”
Bir sessizlik oldu.

“Apo ‘öl’ dese Kürtler ölür mü”
diye sorulsaydı hepsinin hızla “evet” diye cevaplayacağını biliyordum ama “yaşar mı” diye sorunca herkes sustu.
Bu suskunluğu biliyorum.
Aslında bunu hepimiz biliyoruz.
Bir yer geliyor, insanlar savaşa alışıyor, ölmek ve öldürmek, yaşamak ve yaşatmaktan daha çekici görünmeye başlıyor.
Savaş, barış için yapılır.
Savaşın amacı, istediğin türde bir barışı ele geçirmektir.
Barışa doğru ilerler savaş.
Sonunda galip gelen diğerine isteğini kabul ettirir ya da kimse yenemez karşılıklı tavizlerle anlaşırlar.
Ama uzun süren iç savaşlarda bir yer gelir ki “savaş, barış için yapılmaz”, amacından sapar ve “savaş, savaş için” yapılmaya başlar.
Bir barışa ulaşmaya, çıkarına olan bir sonucu elde etmeye, yenişemiyorsan karşılıklı tavizlerle anlaşmaya değil, “intikam almaya, karşısındakine gününü göstermeye, karşısındakini aşağılamaya,” yönelir.
Savaşların en amansızı, en tehlikelisi de budur işte.
Kürt savaşının niye çıktığını biliyoruz.
Devlet, Kürtlerin varlığını yıllarca inkâr etti, dilini konuşmasını bile yasakladı, acılar çektirdi, işkence yaptı, öldürdü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder