9 Mayıs 2011 Pazartesi

Masallar...

18 Aralık'ta Tunus,
25 Ocak'ta Mısır
17 Şubat'ta Libya ve
15 Mart'ta Suriye'de devrim ya da ayaklanmalar başladı.
14 Ocak'ta Tunus'ta ordu ABD'nin onayıyla iktidarı ele geçirdi ve 30 yıl Batı'nın hizmetinde bulunan Başkan Bin Ali ülkeden kaçtı.
11 Şubat'ta Mısır'da generaller yine ABD onayıyla darbe yaptı. 30 yıl Batı'nın hizmetinde olan Mübarek iktidardan uzaklaştırıldı.
Libya'da ise Batı'nın göreceli desteğine rağmen 'muhalefet' Kaddafi'yi deviremedi ve bu ülkede iç savaş devam ediyor. Etmesine ediyor ama kaderin bir cilvesi olarak Libya halkının temsilcisi olduğunu söyleyen muhalefet şimdi de Libya'yı 1911 yılında işgal eden ve on binlerce Libyalı'yı hunharca öldüren sömürgeci İtalya'dan silah satın almaktadır. Oysa aynı İtalya'nın Başbakanı Berlusconi daha bir yıl önce Roma'da çadırını kuran Kaddafi'nin elini öpüyor ve Müslüman yapması için ona 200 İtalyan dilberini gönderiyordu. Kaddafi de onlara kendi Yeşil Kitap'ı ile birer Kuran-ı Kerim veriyor ve araya da 200 dolar sıkıştırmayı unutmuyordu!
Burada ABD, Fransa ve İngiltere'nin geleneksel tavırlarını anlatmaya gerek yok.
Peki ya Tunus'ta ne oldu?
Ülkeyi yöneten generaller bir türlü siyasal istikrarı sağlayamıyor. Türk medyası ise Tunus ile ilgili hiçbir haber vermiyor. Oysa ülke hızla iç savaşa doğru sürükleniyor. Bir tarafta hızla örgütlenen İslamcı gruplar öbür tarafta farklı siyasal eğilim ve tercihleri olan 'laik' güçler. İşin içine bir de provokasyonu katarsanız varın siz düşünün Tunus'un olası halini!
Mısır'da ise durum pek farklı değil. Önceki gün farklı siyasal ve toplumsal eğilimleri temsil eden 5 bin kadar 'laik ve liberal' kişi Müslüman Kardeşler'in olası iktidarına karşı ortak cephe kurmanın olanaklarını konuştu. Aynı saatlerde Kıpti Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında çıkan çatışmalarda 13 kişi ölüyor ve yüzlercesi yaralanıyordu. Eylülde yapılması beklenen seçimlere kadar ve sonrasında Mısır'ı çok zor günler bekliyor.
Suriye'de ise durum henüz net değil.
Eski sömürgesine dönmek isteyen Fransa'nın Suriye'deki muhalefeti destekleyip finanse etmesine rağmen Esad ve ekibi doğal ve doğal olmayan ayaklanmalar karşısında direniyor. Belki de Suriye'nin bölgesel konumu farklı olduğu için Batı bu ülke ile ilgili kararını henüz vermemiş ya da verememektedir. Çünkü Suriye'nin kaderi yalnızca Suriye'yi değil başta Türkiye ve İran olmak üzere tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Batı'nın her zaman kendine göre 'haklı' gerekçeleri ve medya gücü ile herekse kabul ettireceği özel hesapları vardır.
14 Şubat'ta Bahreyn'de ayaklanma yaşandı ama 16 Mart'ta Suudi Ordusu bu ülkeye girerek ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdı. ABD ve müttefikleri sesini çıkarmadı.
Peki ya Yemen?
Orası bambaşka bir hikaye. 35 yıldır iktidarda bulunan Ali Abdullah Salih halka ateş etmesine rağmen Batılı ülkeler bu adama ne bir şey diyor ne de dışarıdaki mallarına el koyuyor. Belki de Batılılara göre gün boyu kat çiğneyen Yemenliler insanca yaşamayı hak etmiyorlardır! Ya da dünyada en eski medeniyetin sahibi olan Yemenliler demokrasiden anlamıyor. Tabii burada Umman'da, Kuveyt'te, Suudi Arabistan'da, Amerikan işgali altındaki Irak'ta ve 'Arap baharı'nın sözcülüğünü yapan El-Cezire'nin ülkesi Katar'da meydana gelen farklı düzeylerdeki ayaklanmaları konuşmanın bir anlamı yok. Çünkü tüm bu ülkelerde demokrasi adına hiçbir şey yok ama hepsinde bol miktarda Amerikan askeri üsleri ve sivil uşakları var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder