22 Mayıs 2011 Pazar

Şantaj, montaj patinaj ve viraj

Ülkenin bugün vâsıl olduğu durum 19 Mayıs 1919’daki duruma benziyor, ama çok daha acı. İç ve dış düşmanlar hem daha çok, hem de ileri teknolojilerle mücehhez... Ağlanacak, karalar bağlanacak bir durum; gülecek halimiz yok! Hani, adam, sırtından hançerlenmiş yatıyor... Sormuşlar: “Acıyor mu?” Cevap vermiş: “Gülünce çok acıyor”!.. Bu son şantaj olaylarına, MHP’ye yapılan son “kaset oyunlarına” bakınca aynen! Gene denk düştü; adamın biri “Her sabah ilk işim gazetelere bakmak. Ölüm ilanlarında adım yoksa yaşamaya devam ederim” dermiş. Şimdi de böyle; hangi partiden olurlarsa olsunlar, siyasetçiler gazetelere, sitelere bakıp, “kaset iddialarında” adları yoksa siyasete devam ediyorlar... Fakat gene de endişeyle!.. Yıldırımın nereye düşeceği, röntgencilerin, “Büyük Biraderin” , daha doğrusu tüm biraderlerin hangi mekânları gözledikleri, dinledikleri, dinleyecekleri belli değil. Ahmet Altan’la ilk defa anlaştık, “Siyaset ve seçimler şantajın vesayeti altında” ve bu şantajcılar amatör değil, profesyonel!..

***

Bu şantajları, şantajcıları ortaya çıkarmak, öncelikle mevcut hükümete, iktidara düşer. Zira asayiş, güvenlik meselesi... Bunun için devlet kurumlarının ellerinde bütün teknolojik imkânlar -araçlar- var. Ergenekon davalarında, iddianamelerinde aynı yöntemler kullanılmadı mı?.. Komutanlara CD’ler, kasetler, dinleme ve gözetlemelerle belden aşağı vurulmadı mı?.. Vurulmuyor mu?.. Erdoğan bunları mübah ve geçerli bulmadı mı?.. Baykal’a ve MHP’ye yapılan şantajları, konuşmalarında adeta tasvip etti, mübah saydı! Ancak kimsemin dokunulmazlığı yok bu “şantaj vesayeti” altında!.. Bu rezilliğe yol açıldıktan sonra kimse, bu post-modern, belki de “nim-resmî” röntgencilerin ırzlara tasallutundan masun değil! Her çeşitten, her mezhepten, cemaatten ve de meşrepten röntgenciler ayrım yapmazlar... Sonunda şantajcı, şantajı yaptıranları da vurur!

***
Olay, şantaja maruz kalanların kişisel “günahları” olmaktan çıktı... Şimdi kamuoyu önünde onlar artık mağdur!.. “Günah” söz konusu ise Hazreti İsa, “İlk taşı hiç günahı olmayan atmalı” demiş. Ayrıca dinimize göre başkalarının günahlarını teşhir etmek, buna aracı olmak büyük günah!

***
MHP’ye yapılan şantajların tetikçilerinin kimler olduğunu ârif olanlar çoktan anladı...
Her cinayeti çözmek için önce “maksat” ve bu cinayetten kimin yararı olduğu, olacağı sorulur... Bu olayda da “kimlerin” faydalanacağını bir tarafa bırakıyorum. Zira durum çetrefil. Amaçları ayrı da olsa, zanlılar çok... Maç da besbelli, nedir o, MHP’yi barajın altında saf harici, parlamento dışında bırakmak... TC devletini ve ilkelerini koruyacak başlıca kaleyi yıkmak!
Ahmet Altan, “MHP’nin geleceğini ‘bir gizli örgüt’ belirleyecek; iki tez var” diyor. Ona göre birincisi, Devlet Bahçeli’yi bertaraf edip tez elden ülkücüleri sokaklara çıkarmak. Ve Türk-Kürt çatışmalarını tahrik etmek akla daha yakın. Bu “şeytan üçgeninin” bir bacağının, PKK/APO/BDP’nin “serhildan” , kıyameti koparmak emellerine uyuyor.
İkinci tez ise “Milliyetçiliği demokrasinin düşmanı olarak anlayan” bir ekibin kasetlerle tasfiye edildiğini, MHP’yi “demokratik bir milliyetçiliğe” geçirmeleri! Bu da Altan gibilerin umudu... “Demokratik özerklik” talebi varken, “demokratik Türk milliyetçiliği” nasıl kanlı olacaksa!
Ancak, hangi tarafından bakarsanız bakınız asıl hedef Bahçeli değil, Türk milliyetçiliği... Milliyetçileri saf dışı edip, Atatürk’ün Türk Cumhuriyetini yıkmak... Sonrası kolay; ıskatçıların bu enkaz üzerinde kuracakları devlet padişahlık mı olur, Cumhuriyet mi olur, olursa nasıl bir Cumhuriyet olur?.. Bu kırk haramiler arasındaki kavga, kanlı mı olur, kansız mı; o da ayrı konu!..

***
Baş hedef Devlet Bahçeli. O da bu durumda. “Devlet yok... Milletime, sine-i millete gidiyorum” diyor. Yani Cumhuriyet ve milliyetçilik milletin basiretine emanet

***

Sayın Bahçeli ile yıldızlarımız hiç barışmadı. Onu çok eleştirdim. Fakat şimdi  “Devlet adamı” gibi direnmesi üzerine, bunları bir tarafa bırakıp milliyetçiler olarak Bahçeli’nin yanında ve arkasında durmamız gerekir... Şeytan üçgeninin silahlı bacağı kapılara dayanmışlar, 13 Haziran’da kıyameti koparacaklar. Çakallar, leş kargaları üzerimizde dolaşıyor. Daha özeti; şantaj-montaj ve şimdi yolumuzun en tehlikeli “virajında patinaj” !.. Direksiyona hâkim olamazsak, sonumuz “uçurum” !..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder