22 Mayıs 2011 Pazar

Hırsız evin içindeyse...

Emniyet İstihbarat Dairesi'nin eski başkanlarından Sabri Uzun'un Şemdinli olayları ile ilgili söylediği 'Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz' ifadesi literatüre geçmişti.
Daha sonra muhtelif olaylar için bu tanım yapıldı ama son günlerde yaşanan kaset skandallarını en iyi özetleyen ifade bu olsa gerek.
Hatırlatalım, Deniz Baykal bir kaset darbesi ile devrildi. Baykal'a öyle bir darbe vuruldu ki kurt siyasetçi kıpırdayamadı bile. Aday değilim diyen Kemal Kılıçdaroğlu önce Baykal'ın koltuğuna oturdu ardından da efsane isim Önder Sav ve ekibini tasfiye etti.
O zaman da en çok kaset komplosunun kim tarafından yapıldığı çok tartışıldı. Hükümetten 'Okyanus Ötesi'ne birçok kesim suçlandı. Fakat aradan geçen sürede gerçek failler bulunmasa da 'hırsızın evin içinde olduğu' az çok belli oldu.
Şimdi aynı şey MHP'de yaşanıyor.
Ülkücü camia tarihinin en büyük travmalarından birini yaşıyor. Yöneticilerinin kaset rezaletleri yüzünden ülkücüler sokakta başı dik gezemez oldu. 10 yönetici istifa etmek zorunda kaldı. Geride kaç kişinin kaseti var bilinmiyor.
Failler yine belli değil.
Olağan şüpheliler var ama Ankara kulislerine göre her zaman olduğu gibi 'olağan şüpheliler' yine konuya Fransız. MHP kasetleri için adres öyle uzaklarda filan değil. Hatta fazlasıyla yakın. Duyumlara göre de arşivleri hayli geniş. Bahçeli'nin hamlelerine göre tavır alacaklar.
Bu arada etkili ve bol yıldızlı aracıların 'arayı bulmaya çalıştığı'nı da not etmek lazım.
MHP'nin kalan yöneticileri 'farklı ülkücüler'le bir formül üzerinde uzlaşıp partideki değişimi seçimden sonra kademeli olarak hayata geçirmenin arayışında. Teklifler 'farklı ülkücüler'i keser mi bilinmez ama bu konuda yoğun çaba sarf edildiği kesin. Hatta bazı rivayetlere göre de uzlaşma yakın.
Bu arada yaşanan skandal yüzünden oyları eriyen MHP'yi baraj üzerinde tutmak için başka mühendislik hesaplarının yapıldığını da kayda geçelim. Çünkü 'mağdur edildik edebiyatı'nın tabanda ve geniş kitlelerde bir karşılığı yok.
Seçmen yaşananları rezillik olarak görüyor.
Memleket çılgına döndü
Günlerdir seçimin nabzını tutmak için yollardayım. Başbakan Erdoğan'la, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile seyahatlere çıktım. Dışişleri Bakanı'nın kampanyasını izledim. Samsun'dan Mersin'e farklı şehirlerin havasını kokladım.
Seçim sonuçları, partilerin durumları, vekil sayıları bir yana gördüğüm ilginç bir tablo var. Başbakan'ın İstanbul'a yönelik açıkladığı 'çılgın proje'sinden sonra memlekette bir çılgınlık hali oluşmuş.
İşin esprisi bir yana Başbakan Erdoğan İstanbul için 'Kanal İstanbul' gibi iddialı bir proje açıkladığı için her şehre ayrı bir 'çılgın proje beklentisi' oluşmuş. Öyle ki bakanlar, vekil adayları seçim bölgelerinde dolaşırken vatandaştan 'senin çılgın projen ne' türü sorulara muhatap oluyorlar.
Başbakan Erdoğan çıtayı yükseğe koyduğu için seçmen de siyasetçilerden kendini heyecanlandıracak projeler duymak istiyor.
Gerçi Başbakan Erdoğan'ın 'Kanal İstanbul' projesine neden çılgın dendi bilmiyorum. Çünkü son derece mantıklı ve daha proje aşamasında iken bile 'on bin peşin kanal senin' diyecek yatırımcılar var.
Yani ortada çılgın değil makul bir hedef var.
Kaldı ki yakın zamanda hayata geçmese bile bu tip şeyleri konuşmak bile memleketin ufkunu açıyor. Her aday, her belediye başkanı hatta her müteşebbis kafasının köşesinde 'çılgın bir projeyi' evirip çeviriyor. Her şehirde farklı ve orijinal örnekler var. Deyim yerindeyse ülkenin her yerinde özgüven patlaması yaşanıyor.
Ne kadarı gerçekleşir o ayrı bir tartışma. Ama 'Kanal İstanbul'dan sonra memlekette bir çılgın proje yarışı başladı. Artık seçmen 'mazot 1.5 lira, elektrik borcunu sileceğim' gibi 'harbiden uçuk' projeler yerine gerçek 'çılgın projeler' duymak istiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder