22 Mayıs 2011 Pazar

Siyasetin acizleştiği, bayağılaştığı bir ortam

Bir hafta aradan sonra dün gene Diyarbakır’daydım... Kitap imzalamak ve okurlarla yarenlik için geldiğim Diyarbakır Kitap Fuarı’nın son günüydü... Sabah olup bitene göz attım.
Aslında tüm siyasetin aczine ve bayağılaşmasına şahit oldum...
Siyaseti “yatak odasına” indirgeyen röntgenci ve şantajcı zihniyet galip gelmiş, gizli çekilmiş kasetleri yayınlanan MHP üst yönetimi olduğu gibi istifa etmişti...
Türkiye’nin mide bulandıran iç siyasal gündeminden kurtulmak için gözümü dünyaya çevirdim... Orada da IMF Başkanı Dominique Strauss-Khan’a yakalandım...
Otel çalışanına tecavüz girişiminde bulunmakla suçlanan ve kefaletle serbest bırakılan Uluslararası Para Fonu (IMF) eski Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın bir sonraki duruşmaya kadar New York’ta kamerayla izlenilen bir dairede kalacağını, elektronik prangayla takip edileceğini okudum... Kahn’ın istifasıyla boşalan IMF koltuğuna kimin oturacağına dair yorumlara da şöyle bir göz attım.
***
BBC Türkçe sitesinde Samim Akgönül imzalı, “yatak odasına bakıp elleri ovuşturmak” başlıklı yazıya rastladım:
“Fransızca’da halk arasında kullanılan bir deyiş var ‘Le pouvoir fait bander’ diyorlar.
Yani siyasi güç cinsel gücü tahrik eder gibi birşey. Ben kibarcasını söyledim.
Gerçekten de siyaset kurumunu kadın erkek ilişkilerinden ayrı düşünmek güç.
İnsana dair her şeyde geçerli bu kural denilebilir. Ancak siyasette sanki biraz daha meydanda. Herhalde bütün dünyada siyasetçilerin ahlaklı ve sadık olmaları gerektiği düşünüldüğü içindir. Bir nevi insan üstü varlık olmaları beklenir siyaset erk sahibi olanlardan. Öyle olduklarına kimse inanmasa da.
Dünya siyaseti her zaman erk sahiplerinin sadakatsizliğine şahit olmuş, muhalifler bunları kullanmaktan, rakiplerini köpeklerin önüne atmaktan hiç çekinmemiştir.
En azından, skandallar ortaya dökülünce kıs kıs gülmüşlerdir köşelerinde.”
***
IMF Başkanı’nın içinde bulunduğu duruma acaba kimler kıs kıs gülüyor?
Fransa’da Sarkozy komplosu olduğunu düşünenler çoğunlukta.
Çünkü Fransa, IMF eski Başkanı’nın başına gelenlerin Cumhurbaşkanlığı boyutunu tartışıyor... Bir ara, anketlerde Dominique Strausse Kahn’ın oyları Sarkozy’ye karşı yüzde 62’ye kadar yükselmişti.
Hatta first lady Carla Bruni’nin hamileliğini bile Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir Sarkozy taktiği olarak görenler bile olmuş...
Yani... “Sağ aday taze aile babası, sol aday sapık imajı” yaratılmak istendiğini düşünüyorlarmış... Ama yatak odalarından güç almaya kalkmak, işleri çığırından çıkarıyor...
Örneğin, Fransa’da şimdi herkes Sarkozy’nin Carla ile Cumhurbaşkanı seçildikten sonra evlendiğini, eski karısı Cecilia ile çalkantılı ilişkilerini, Carla Bruni’nin de Sarkozy ile evlenmeden önceki zengin aşk hayatını ve eski eşinin oğlundan olan bir çocuğu olduğunu mu anımsatacak?
***
Peki ya Türkiye? Diyarbakır’da, derin devletten siyasal iktidara, İsrail’den cemaatlere birçok komplo teorisi duydum... Ama “halkın iradesi” yerine, MHP’yi çökertmek için “yatak odası siyasetinden” medet ummak çare olabilecek mi? Kaset istifaları sağlıyor ama ya daha sonrasının hesabı var mı?
Hayat ile ilgili en hoşuma giden tanım şu:
“Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelendir”... Birileri belli ki epeydir harıl harıl MHP için planlar yapıyor... Ama korkarım o planlar Türkiye’nin başına olmadık işler açmasın... Suni her şey tehlikelidir çünkü hayat eninde sonunda suniliği ret eder... Hatta çürütür. Siyasetin böylesine acizleştiği, sıradanlaştığı, bayağılaştığı bir ortamda tribünlerin sağlam kalabileceğini kimse düşünmesin. Dün,Diyarbakır’da kitap fuarındaydık ama Türkiye’nin ana konusu, bu tiksindirici ortama en “Fransız” kalmak isteyenleri bile işin içine çekecek düzeyde yaygınlık kazanmıştı. Bundan orta vadede sağlıklı bir şey çıkar mı? Çıkmayacağını beraberce görürüz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder