11 Mayıs 2011 Çarşamba

Haçlı seferine bilerek katıldık

Can Ataklı
Başbakan Erdoğan Libya liderini uyardı ve “Artık bitti, çek git” dedi. Kaddafi’nin şimdilik buna kulak astığı yok ama, Başbakan’ın artık çok alıştığı “one minute”lerden etkilenen ve Erdoğan’ı “kahraman” gibi gören kamuoyunun pek çok gerçekten haberi yok.

Erdoğan Libya’ya karşı bir NATO operasyonundan söz edildiğinde “Bu ne saçmalık ya, NATO’nun orada ne işi var?” demişti.

Oysa Başbakan operasyon için plan yapıldığını biliyordu ve Türkiye de resmen bu planın içindeydi.

Bundan 4 ay önce NATO Libya’daki olası bir kargaşaya karşı Libya halkını Kaddafi’nin zalimliğinden koruma adı altında ama aslında petrol bölgelerini kontrol altına almak için bir plan geliştirdi.

“Southern Mistral 2011” adı verilen plana göre Kaddafi gitmemek için direnirse Fransa savaş uçaklarının önderliğinde Libya’ya karşı bir operasyon başlatılacaktı. Buna daha sonra İngiltere ve Amerikan güçleri de katılacak ve operasyona NATO damgası vurulacaktı.

“Müslüman bir ülke” olmasından dolayı Türkiye’ye ise “denizden abluka” görevi öngörülmüştü. Ancak Türkiye aynı zamanda operasyonun merkez üssü görevini de yürütecekti.

Başbakan atıp tuttu ama, önce Birleşmiş Milletler kararı ile operasyon başladı, ardından “Southern Mistral 2011” planı gereği devreye NATO girerek tüm sorumluluğu üzerine aldı.

Türkiye’nin bu operasyona “katılmama” gibi bir lüksü yoktu ve nitekim daha operasyon başlar başlamaz önceden emir almış olan Türk donanması bölgeye doğru harekete geçti. 6 gemiden oluşan Türk filosu şu anda Libya açıklarında abluka görevini sürdürüyor.

İşin Türk halkından gizlenmeyen, ama üzerinde pek durulmayan bir yönü de, Batılı güçlerin operasyonu bir “haçlı seferi” olarak nitelemesi.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı bu tanımlama da pek etkilemedi ve Erdoğan “haçlı seferi” konusunda aynen şunları söyledi;

“Bugün haçlı seferlerinin bir başka boyutunu da görmek, haçlı seferlerini artık farklı şekilde değerlendirmek durumundayız. Haçlı seferleri iki kültürün iki medeniyetin iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bugün batı medeniyetinin temellerinde de doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini kimse inkâr edemez. Haçlı seferleri tarihi sadece savaşla çatışmalar tarihi değil aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir.”

Ve işin çok ilginç tesadüflerinden biri, Libya’ya karşı sürdürülen operasyondaki ABD savaş gemisinin adı Andrea Doria. Barbaros Hayrettin’in Preveze’de yendiği amiral.
Adamlar hiçbir şeyi unutmuyor. Bize ise figüranlık yapmak düşüyor.

*****

Bu da hayal miydi?

AKP’nin reklamlarını izliyoruz TV ekranlarında. 1999 depreminde hasar gördüğü için yapımı yılan hikâyesine dönen Bolu Tüneli’ni açmakla övünüyorlar.

Günün modası biliyorsunuz “Büyük hayaller kurmak ve bunları gerçekleştirmek.” AKP reklamlarında da Bolu tüneli hayalinin nasıl gerçekleştiği anlatılıyor.

Tabii ki bir hayalin gerçekleşmesi güzel bir duygudur. Ama bir okurum uyarmış. Hayalin gerçekleştiği ve tünelin açıldığı 2005 yılında o tünelden geçen kamyonların kullandığı motorinin litresi 1.87 liraydı.

Şimdi ise aynı motorin 3.59 lira. Acaba AKP’nin “büyük” hayalinde motorin fiyatlarını buraya kadar yükseltmek de var mıydı?

*****

Oy uğruna aynı anda işlenen 4 suç

Başbakan Erdoğan “kimliği (güya) belirsiz kişilerin” ortalığa yaydığı bazı görüntüleri çok sevdi.

Daha önce “Bu tür siyaset bize yakışmaz” diyen Erdoğan şimdi o görüntülere “can simidi” gibi sarılmış durumda.
Oysa konumu gereği her biri suç olan bu görüntülerin kimler tarafından yayıldığını bulmak ve gereğini yapmak zorunda.
Ama Erdoğan bunun yerine işlenmiş bir suça ortak olarak ve hatta bu suçu överek oy uğruna kendi itibarını da sarsıyor.
“Ne özeli, bunlar genel, genel. Genel ahlaksızlık” diyen Erdoğan 4 suça ortak oluyor.

Evlere gizlice girilmiş. Bu suç.

Girilen evlere görüntü alma cihazı gizlice yerleştirilmiş. Bu suç.

Cihazla gizlice görüntü alınmış. Bu suç.
Elde edilen görüntüler kamuoyuna sunulmuş. Bu da suç.
Aslında bu dört suçun hesabını sormak zorunda Başbakan. Ama seçim var; kim takar hukuku, öyle değil mi?

*****

Bizim donanma da mı insanlığını yitirdi?

Tüm dünya Akdeniz’de Libyalı mültecileri taşıyan geminin batmasını konuşuyor. İddialara göre batan gemide 600’e yakın mülteci olduğu ve bunların çoğunun boğulduğu belirtiliyor.

Arızalandığı için akıntıya kapılan ve batan geminin yardım çağrılarına hiç kimsenin cevap vermediği, bölgedeki NATO güçlerinin de yardıma koşmadığı ileri sürülüyor.
Dün sabahtan beri çeşitli televizyonlarda konuşanlar mültecilere yardım edilmemesini ve ölüme terk edilmelerini “vicdansızlık” olarak nitelerken “Batı bunu hep yapar, çünkü çıkarları bu yöndedir” görüşlerini ekliyorlar.

Oysa bölgedeki NATO güçleri içinde Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait gemiler de var. Libya’yı abluka altına alan 4 gemimiz ile iki denizaltımızın bu durumdan haberdar olmamaları mümkün değil.

“Vicdansız NATO” kılını kıpırdatmamış ama bizim donanmamızın da hiçbir şey yapmadığı ortada.

NATO’ya aklım eriyor da, bizim donanmamızın “NATO emri ile” vicdansızlık yapmasını içime sindiremiyorum.

Ama sonra düşünüyorum da, istihbarat odasının zemininde kendi silah arkadaşlarını hapse attıracak düzmece belgelerin konmasını bile engelleyemeyen bir deniz kuvvetlerinden ne beklenir ki?

*****

Örgütlü okurlar

Her gün hem internetteki yazımın altına pek çok yorum
yazılır hem de e-mail’ler gelir. Hepsini okurum, notlarımı alırım, cevap da yazarım.

Ancak seçim hileleri ve YGS hakkındaki yazılarıma gelen yorum ve mesajlarda bir örgütlülük hissediyorum.
Bilgisayarla seçim hilesi yapılamayacağını söylüyor birçok okur. Aynı şekilde ÖSYM’nin de YGS konusunda hiçbir hatası olmadığını savunuyor aynı kişiler.

Elbette ikisinde de kesinlik yok, ama ciddi kuşkular var.
Amerika bilgisayarlı seçimden vazgeçti. Yunanistan ihaleyi iptal etti. Avrupa ülkeleri kullanmıyor bu yöntemi.
Ama bizim bazı örgütlü okurlar hiçbir kuşkuya kapılmadan “hile olamaz” diyebiliyor.

YGS konusunda ortaya çıkan gerçekler rezalet halini almışken yine aynı örgütlü okurlar “Şifre, kopya, kayırma, hepsi sizin uydurmanız, bu mümkün olamaz zaten” diyebiliyorlar.

Demek ki bir yere ait olmak gözleri böylesine karartabiliyor.

*****

Bülent Arınç, “Anayasanın değiştirilemez üç maddesi arasından sadece ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir’e dokunulmaması gerek” demiş. Durumu AKP’nin sloganıyla özetlersek: “Cumhuriyet’in temellerini tartışmak hayaldi, gerçek oldu!” (Gani Yıldız)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder