23 Şubat 2011 Çarşamba

Enseye tokat

Sabah kalktığımda Libya, oradaki binlerce insanımızın kaderini ve ekonomik çıkarlarımızı da kapsayarak en önemli gündem olmayı sürdürüyordu…
Muş’ta deprem haberi yürek hoplatarak araya girdi, neyse ki can kaybı olmadı…
Ardından Balyoz dava duruşması, HSYK atamaları…
Bu kez de Yeni Zelanda’dan gelen sarsıntı haberiyle karşılaştık…
***
Grup konuşmalarına kulak kabarttım…
Doğrusu, 10. yılında “2001 krizinin” konuşulması, seçime kadar daha da gına getirecek olan siyasi atışmalardan çok daha fazla ilgimi çekti.
Siyasal bakışı bir yana koyup, akademik bir yaklaşımla geçmişe geri döndüm…
1980’lerden itibaren başlayan özgürleşme ve ekonomik büyüme, siyasi avantacılık sürdüğü ve temel dönüşümler tamamlanamadığı için 1990’lardan sonra tıkanma sinyalleri vermeye başladı.
Kemal Derviş, 1990 sonrasını “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş” programında şöyle analiz eder:
“Türk Ekonomisi 1990’lı yıllardan itibaren sıklaşan aralıklarla ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmaktadır. Yaşanan bu krizlerde dışsal etkenlerin de rolü olmakla beraber krizlerin başlıca nedenleri; sürdürülemez bir iç borç dinamiğinin oluşması ve başta kamu bankaları olmak üzere mali sistemdeki sağlıksız yapının ve diğer yapısal sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulmamış olmasıdır.”
Tabii söylemeye gerek yok, 1990’ların başında Özal gitmiş, Demirel gelmişti.
Ekonominin siyasete kurban edilme töreni hayatımızın ortasına yerleşmişti.
***
Bölük pörçük yaklaşımlara karşılık eski devletçi ekonomik yapının rantlarından sonuna kadar yararlanma ısrarı, bir yandan değişimleri, bir yandan dirençleri, bir yandan da krizleri üretti.
1999 yılında, enflasyonun ülke damarlarını tıkayan tahribatı, kamu açıklarının sırtlanamaz duruma gelmesi, AB sürecine adım atmayı önleyen makro ekonomik dengesizlikler, köklü bir reformu kaçınılmaz kıldı.
Kapsamlı bir program gündeme geldi.
***
21 Şubat Krizi sonrasında, Kemal Derviş’in hazırladığı ve 14 Nisan 2001’de açıkladığı “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”na yeniden göz atmak, ayrıntıda kaybolmayı önlüyor:
“Yeni program bu temel ilkeler çerçevesinde; 1- Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde sürdürmeyi, 2- Bankacılık sektöründe kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırmayı, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasındaki sağlıklı bir ilişki kurmayı, 3- Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakârlığın tüm kesimlerce adil biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikasını sürdürmeyi ve 4- Bütün bunları etkinlik, esneklik, şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal altyapısını oluşturmayı; kendisine alt hedefler olarak seçmiştir.”
***
Kemal Derviş büyük bir maharetle tüm bu dönüşümlerin hukuksal altyapısını ve çok daha sonraki küresel krize karşın bankacılık sektörünün sarsılmayacağı bir sağlamlık sağladı… AK Parti de küresel bolluk rüzgârıyla “ekonomik aklın” gereklerine ihanet etmedi, önemli bir beceri gösterdi.
Epey yol aldık…
Ama…
Olumlu kazanımlarımız yanında, ciddi sorunlarımız bugün de var…
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz geçen gün şöyle yazıyordu:
“Türkiye’de bugünkü ekonomik koşullar 2001 krizinin yaşandığı döneme kıyasla oldukça farklıdır.
Ancak bugün itibarıyla yüksek cari açık, kredi hacmindeki genişleme ve küresel finansal krizin etkilerinin tüm dünyada halen devam ediyor olması ülkemizde makroekonomik istikrara yönelik belli başlı riskleri oluşturmaktadır.”
***
Dünkü siyasi didişmelerde “alından öpme, enseye tokat” ritüeli de konu edilirken, bizi 2001 Krizi’nden büyük bir maharetle çıkaran Kemal Derviş’in krizin onuncu yılında bana biraz hakkı yeniyor gibi geldi…
Bunu siyasetin haris doğasına verdim…
Ancak akademik dünyada gelenek tam tersidir…
Vefanın ensesine tokat atılmaz, defalarca alnından öpülür…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder