23 Şubat 2011 Çarşamba

Dinozorların sonunu getiren başörtüsünün zaferi ve...

 
Tek tek devriliyorlar.. Nereden nasıl geldiğini bilmedikleri bir devrimle. Ansızın..
Ve bu deprem daha uzun süre devam edecek..
40 yıl önce İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Bahreyn’de 75 yaşındaki Başbakan Halife hâlâ görevinin başında. Manama’da eylemlerine devam eden göstericileri yatıştırmak için Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el Halife’nin, amcası Selman el Halife’nin istifasını isteyebileceği belirtiliyor..
Bugüne kadar “İslam ülkeleri neden böyle, cahil, geri” diyenler, şimdi yaşanan olaylar ışığında umarım gerçeği görüyorlardır.. Bunlar İslam’ı, Müslümanları, yönettikleri halkı temsil eden iktidarlar değil.. Bunlar batı ile işbirliği yapan Arap aşiretlerinin çocukları, batılıların tayin ettikleri, siyasi varlığını onlara borçlu, ülkenin zenginliğini batıya peşkeş çeken ajanların çocukları.. Bu “Yeşil sermaye” aslında batı demokrasisinin arka bahçesindeki vurgun üzerine oturan batının yağmasının tetikçiliğini ve komisyonculuğunu yapan derin ailelerin “beyaz Araplar”ın çocukları..
Bu ülkelerde monarşiyi inşa eden irade Türkiye’de nev’i şahsına münhasır bir cumhuriyet inşa etti.. CHP bugün yıkılan rejimlerin Türkiye’deki karşılığı idi.. Bugünki iktidar ise, devrimin preformunu oluşturuyor.
Bana kalırsa bütün bu devrimci hareketin arkasında anası ağlayan bir kızın başörtüsü mücadelesi vardır. Bugün özgürlüğün bayrağı bizim kızlarımızın başörtüsüdür..
Artık bin Ali, Mübarek, Kaddafi yok. Diğerleri de adem’e mahkûm. Artık ölüm onlar için dua ile istenen bir nimetten başka bir şey değil.. Onlar ve onlar gibiler için..
Hâlâ iktidarda olanlar için ise artık huzur yok. Aklı olan kaçar kurtulur!.
“Düşüşü beklemek” düşmekten daha acı vericidir.. İkisi arasındaki fark ölmekle sürünmek arasındaki fark gibidir. Onlar için ölüm bir kurtuluştur.. Bu anlamda Suudi Arabistan’da durum ne olacak..
Suudi Arabistan sanki bir ateş çemberinin ortasında kalmış gibi.. Bu durumdan etkilenmemesi mümkün değil..
Petrol ve kutsal mekanlar, Suudilerin elinde bir şans değil artık. Saatli bomba gibi sanki.
Mekke ve Medine’nin statüsü tartışılmaya başlayacak olursa hiçbir Müslüman, Suudi yönetiminden yana tavır takınmaz.. Bugünki statünün devam etmesi halinde Mekke ve Medine Suudi yönetimine karşı öfke çeken bir paratöner görevi görecektir.. Keşke Suudi yönetimi de bu durumun farkına varsa ve yarın kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelecek bu konuyu kendi iradesi ile çözmeye başlasa. Suudi yönetimi akıl yolu ile bu sorunu çözmemekte direnirse hayatın çözümü zor ve can yakıcı olabilir..
Peki çözüm ne? Müslüman münevverlerin bu konuyu düşünmeye başlaması gerekir.. Bu tartışmanın politik gelişmelerden bağımsız olarak ele alınması, dini ve mezhebi tartışmaların bu gündeme eklenmemesi gerekir..
Bana kalırsa sorunun çözüm adresi İKO değil.. Çözümün adresi Beynel Müslimin bir birlik.. Kutsal Mekanların bu birlik tarafından yönetilmesi gerek.. Bunun için de, mevcut Dini Kurumların nüfusları oranında temsili sözkonusu olabilir.. Mesela, 100 kişilik bir meclis, 40 kişilik bir danışma meclisi, 7 kişilik yönetim kurulu, 3 kişilik (Bir başkan ve iki başkan yardımcısından oluşan, biri cemaat, öteki vakıflar ve camiler, müesseselerden sorumlu) bir divanla işler çözülebilir.. Tabii burada bir de alimler konseyi oluşturmak ve bu konuda burada dünyanın en büyük medreselerinden birini inşa etmek gerek..
Burada Müslüman ülkeler ve Müslüman azınlıklar konseyi gibi konseylerin de oluşması gerek..
Aslında, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere dışında Cidde’yi de çevreleyen daha geniş bir coğrafyanın bağımsızlaştırılması gerekiyor..
40 kişilik mecliste, mezhep ve tarikatlar, eğitim kurumları, farz-ı kifaye sorumlulukları için örgütlenen kuruluşlar, Mekke, Medine ve Kudüs’ün korunması ve idaresi ile ilgili müesseseler, STK’lar, insani yardım faaliyetleri, tebliğ faaliyetleri gibi konularla ilgili oluşturulacak kurulların temsilcileri bulunur. Hizmetli kadrosu ise yarışma ile profesyonel istihdam ya da gönüllülerden seçilebilir..
Aslında bir bakıma hilafetin ihyası ve ümmet birliğinin tesisi açısından ilginç bir tartışmayı da beraberinde getirecektir bu süreç. Bu da en çok Suudi Arabistan, Filistin yönetimi ve Türkiye’yi ilgilendirecek bir konu. Ve tabii İsrail açısından da bu gelişme hayati öneme sahip bir husus. Sanırım Kudüs konusunda BM ve İKO’nun, Arap ve Afrika Birliği’nin de devrede olması gerekir..
Hilafet ne değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen bir yasa ile fonksiyonlarının, mana ve mefhum olarak devredildiği TBMM ve cumhuriyet idaresi tarafından tenfiz edilebilir ve ne de Suudi hanedanlığı ile pazarlık sonucu Mekke ve Medine’nin yönetimini devralan şeyh ailesi tarafından.
Selâm ve dua ile..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder