24 Şubat 2011 Perşembe

Kupayı değil, sopayı haketti!

Çıkmayan canda umut vardır hesabı, Beşiktaş’tan zoraki bir mucize bekliyorduk. Daha 3’üncü dakikada yediğimiz golle, onun da olmayacağı çok çabuk anlaşıldı.
Benim en çok şaşırdığım şey ise; Fenerbahçe maçı sonrasında büyük tepki toplayan ve yönetimce “Beşiktaş’ı yakanı, biz de yakarız” denilen Ferrari’nin, ilk onbirde olmasıydı.
O kadar büyük öfke duyulan birisinin, Kiev’e seyirci olarak bile gitmesi mümkün görünmüyordu.
İlgimi çeken bir başka nokta da; Lugano’ya yaptıklarını aynen Kiev’li futbolculara da yapmaya devam etmesiydi. Gene yaka paça yere adam indirdi.
Hakem büyük bir öfkeyle uyardı, ama huylu huyundan vazgeçmeyince; bir kaç dakika sonra sarıyı gösterdi. Bu sayede sakinleşti.
  ***
Beşiktaş, oyunun hemen başında golü yemese de; herhangi bir mucize yaratma inancı, hazırlığı ya da modunda değildi. Maç daha İstanbul’da beyinlerinde bitmiş... Dinamo Kiev’in bunu garanti altına almış olmanın güvencesiyle, daha fazla ısırmaya kalkmaması; Beşiktaş’a zaman zaman topla oynama şansı tanıdı. Ama onu da kullanamadılar. O kadar ki; Sivok pasif kalan kendi takım arkadaşlarına, “çabuk, canlı oynayın” diye sinirli hareketler bile yaptı. Sivok’un söylenmesi, arkadaşlarının bir kulağından girdi, öbür kulağından çıktı. Çünkü Beşiktaş, maçı umursamıyordu. Arka arkaya goller, işte bu vurdum duymazlıktan geldi.
  ***
Bu maçlar başlamadan önce Beşiktaş, finali hatta kupayı hedefliyordu. “Öyle bir takım kurduk ki, Kiev de kimmiş” diyenler, sonunda şapa oturdu. İki maçta 8 gol yiyenler; kupayı değil, sopayı hakettiler.
Falakayı hazırlayın, geliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder