22 Şubat 2011 Salı

Zor süreçler

Her şey Tunus'la başladı. Sonra Mübarek iktidarı bıraktı. Peşinden Bahreyn, Yemen, Ürdün, Kuzey Irak, Kuveyt, Fas, Cezayir ve en son Libya'da önemli gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. İşe Arap olmayan İran'ı da katarsak tüm bu ülkelerde halkların temel istemi özgürlük ve onur. Ancak Libya'daki durum biraz farklı. Libyalı gençler 42 yıldır ülkeyi yöneten ruh hastası Kaddafi ve oğullarının kendilerini şekillendirme uğraşlarına tepki olarak sokaklara döküldü. Daha açık bir ifadeyle Kaddafiler tüm Libyalıların kişilik, karakter hatta davranış biçimlerini kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Örneğin aynı şekilde konuşmalarını, yürümelerini ve psikolojik davranışlar sergilemelerini istiyorlar.  Bir zamanlar Pol Pot'ın Kamboçya'da yapmaya çalıştığı gibi. Libyalı gençler yalnızca kendi özgün ve doğal kişilik karakterlerini korumak değil aynı zamanda Kaddafi Ailesi'nin faşist davranış ve politikalarına karşı devrimi başlattılar. Libyalı gençler günlük yaşamın sosyal ve ekonomik sıkıntılarının ağırlığı altında da eziliyor. Libya'da durum oldukça karışık ve karmaşık. Libya aşiretler toplumudur. Kaddafiler halkın demokratik isteklerine olumlu yanıt vermek istemezse kendilerine bağlı aşiretleri gençlerin üzerine salabilirler. İşte o zaman gençleri destekleyen diğer silahlı  aşiretler sokaklara dökülecek ve böylece iç savaş riski artacaktır. Bunu bilen Kaddafi, birçok üst düzey subayı tutuklattı ve Afrika'dan getirdiği paralı askerleri halka karşı kullandı.
Libya'da durum çok tehlikeli. Ama sonuç ne olursa olsun Kaddafilerin işi zor. Bu zorluğun sonuçlarını görmek için de başta ABD olmak üzere Batı'nın tavrını görmemiz gerekiyor. Belki de bu nedenle Kaddafi'nin oğlu televizyona çıkıp klasik olarak Batılılara 'Biz gidersek radikal İslamcılar gelir' tehdit ve şantajında bulundu. Aynı şeyi Tunuslu Bin Ali ve Mısırlı Mübarek de yapmıştı. Bin Ali radikallerin en radikali Suudi Arabistan'a kaçmak zorunda kaldı. Mübarek ise İsrail'e kaçmak zorunda kalırsa çabuk olsun diye Şarm El-Şeyh'e yerleşti. Orada ayrıca küçük de olsa bir Amerikan birliği var. İktidara dönme planları yapan Mübarek'in sürekli olarak Kahire'deki dostlarıyla konuştuğu söyleniyor. 90 kadar Suudi Arabistanlı ve Suudi parasıyla beslenen başka ülkelerin din adamıysa önceki gün ortak bir bildiri yayınlayarak Mısır ve Tunus'ta İslami anlamda demokrasinin uygulanmasını aksi takdirde bu demokrasilere karşı olacaklarını ilan ettiler. Bu din adamlarına göre Batı tanımlı demokrasiler laik ve komünist güçlere de geçit verdiği için kabul edilmez. ABD'nin bölgedeki en sadık ve zorunlu işbirlikçisi Suudi Arabistan yönetimi 100 yıldır böyle davranıyor. Kaide ve Taliban'ın kurulmasında başrol oynayan ve dünyadaki tüm radikal İslamcı grup ve örgütlerin arkasında bulunan Suudiler şimdi de yeni ABD planlarında benzer roller üstlenmek üzere farklı görevleri yerine getirmeye hazırlanmaktadır. ABD ise Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi planlarında bölgedeki tüm eski ve yeni dost ve müttefiklerinden yardım istiyor ve isteyecektir. Salı günkü yazımda tehlikeli kişi olarak nitelendirdiğim ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone'nin yoğun çalışmalarını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Meğer elçi hazretleri bizim bu nitelendirmemizi kanıtlarcasına bir grup meslektaşımızla bir araya gelmiş ve kendi zekasıyla bu meslektaşlarımızdan 'bilgi ve izlenim' edinmeye çalışmış. İtiraf edeyim ki elçi hazretleriyle bir araya gelen meslektaşlarımızı cesur buldum. Çünkü Kahire kaynaklı WikiLeaks belgelerinde bol imzası bulunan bu kişinin, yeni WikiLeaks belgelerinde bu meslektaşlarımızın ağızlarından neler aktaracağını umursamadılar. Tıpkı bazı işadamları gibi. Onlar da elçi hazretleriyle sık sık bir araya geliyor ve Türkiye ile ilgili analiz, yorum ve değerlendirmelerini 'yüce makama' sunuyorlardır. Ama aralarında ABD politikalarının pisliklerini elçi hazretlerine söyleyecek kadar vatanperver ve cesur olanları da vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder