22 Şubat 2011 Salı

İleride utanacaklar için bir yazı


Her şey tahmin ettiğim gibi ilerliyor ve ikinci perde yavaş yavaş açılıyor. Soner Yalçın ve Oda TV çalışanları ile ilgili gözaltıları 'ifade özgürlüğü' diyerek avaz avaz protesto edenler ikiye ayrıldı bile. Bir kısım 'aslında ben onların kirli yayınlarını sevmem' 'Beni onlarla bir tutmayın' gibi zavallı açıklamalar yapıyor. Yalçın'ın tetikçileri ise müthiş bir dezenformasyon faaliyeti içinde. Irkçı ve nefret suçu teşkil eden kışkırtmalara yardım ve yataklık ettikleri ve evrensel hukuka göre suç unsurları barındıran kitapları övdükleri için hepsinde bir telaş, bir uyduruk 'mağdur romantizmi' havası ki sormayın gitsin! İşi gücü bırakıp çiftçilik yapma hayalleri kuranlar mı istersiniz, 'aslında hepimiz bir gün götürüleceğiz' diye kendi telaşını sıradanlaştıranlar mı...

Bense ilk günden beri aynı yerde duruyorum ve şöyle diyorum: Ergenekon'muş, medya planıymış bilmem. İşin o kısmı üzerinden hareket etmiyorum. Benim derdim Yalçın'ın nefret söyleminin hukuksal yaptırım eksikliğiyle ilgili. Bizim medyada nefret suçunun hesabı sorulmuyor! Derdim bu hesabın sorulmasını sağlayacak mekanizmaların gelişmesini sağlamak.

***

Bizde bu tartışmalar olurken birkaç gün önce ajanslara bir haber düştü. Fransa'dan bir haber. Şöyle diyordu haberde: 'Paris mahkemesi, Le Parisien gazetesinde köşe yazarlığı yapan Eric Zemmour'un yorumlarıyla ifade özgürlüğü sınırlarını aştığına' hükmetti. Canal Plus televizyon kanalında bir tartışmaya katılan gazeteci, 'Polis, siyahları ve Arapları kaçakçıların çoğu Arap ve siyah olduğu için beyazlardan daha çok arıyor' demişti. Bu sözler üzerine mahkeme bu gazeteciyi ırkçılık gerekçesiyle mahkum etti.'

***

İşte evrensel hukukun, ırkçılığın ve nefret suçunun ne olduğunu bilmeyen kimi 'Batılı olamayan Batıcı' kalemlere tokat gibi gelecek bir haber. Zemmour'un yukarıda alıntılanan tek cümlesi bile 'evrensel hukuk kriterleri'ne göre mahkumiyet almasına yetiyor Fransa'da. Çünkü insanlık vicdanı, ırkçılık ve nefret söylemleri konusunda bu düzeyde olmayı dayatıyor.

Soner Yalçın hem kitaplarında hem de sahibi olduğu Oda TV'de Zemmour'un bu ifadesinin binlerce kat üzerinde ırkçı nefret söyleminde bulundu. Daha da ötesinde doğrudan suça azmettirici birçok yayın yaptı. Şayet Fransa'da ya da Almanya'da olsaydı çoktan mahkum olmuştu, hem de defalarca...

O nedenle Yalçın'ın soruşturulması insan hakları ihlali değil, bilakis insan haklarının gereği! Yalçın'ın hedef gösterdiği, tetikçilik yaptığı ve yaptırdığına, manipülasyona ön ayak olduğuna itiraz eden var mı? Var mı 'Irkçılık, nefret söylemi, suça azmettirme yapmamıştır' diyen? Varsa TCK 216 yani kin ve nefret suçu üzerinden tartışalım...

Yanlış gürültü
ERGENKON soruşturması kapsamında Soner Yalçın ve arkadaşları ile ilgili gelen haberler üzerinden yürüyen tartışmaya bir itirazım var. Bazıları tutturmuş 'CHP kendi medyasını kuruyormuş' vay isim listeleri hazırlanmış, bu listede şu da var bu da var'...
Bir partinin kendi medyası olması elbette yasal değil ancak bir partiye yakın basın kuruluşu olabilir. Zaten bugün her medya kuruluşu da ya o ya da bu partiye yakın. Hangi gazetecinin hangi siyasi görüşe sıcak durduğu aşağı yukarı biliniyor. (Kendini garantiye almak için karda yürüyüp izini belli etmemeye çalışanlar hariç). O listelerdeki isimler illa büyük bir planın parçası olarak oraya yerleştirilmemişler belli ki. Bence işi buraya odaklamak yanlış! Bu, Ergenekon'u sulandırmaya çalışanların müthiş işine yarayan bir tartışma. O nedenle ben bu davaya inanan meslektaşlarıma soruşturmadan gelen diğer malzemelerin üzerinde durma çağrısı yapıyorum. Böcekmiş, dinlemeymiş, gizli kayıtmış... Gazetecilikle en ufak bir ilişkisi olmayan tüm bu faaliyetlerle ilgili iddialar havada uçuşurken kitabına en çok uyan noktayı meselenin esası gibi sunup Yalçın gibi istihbaratçılara gazetecilik payesi vermeyelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder