7 Ağustos 2010 Cumartesi

'Sivil otoriteye itaat' zamanı

Ankara’da Genelkurmay Karargâhı, Başbakanlık, Çankaya üçgeni arasında Silahlı Kuvvetler’in üst kademesine yapılacak atamalara ilişkin trafik sürerken, yazı yazmak riskli. Gelişmelerin gerisinde kalma ihtimali yüksek. Bununla birlikte, ‘esası kaçırmamak’ söz konusu ise, kimin nereye atanacağı ya da atanmayacağını şimdilik bir yana bırakmakta ve olan-bitenin anlamı üzerinde durmakta yarar var.
Askeri hiyerarşi, ‘sivil otorite’ye itaat etmek zorundadır. Başbakan’ın kim olduğu, hangi partinin iktidarda bulunduğu bu anlamda önemli değildir. Konu, ilkeseldir. Askeri hiyerarşi, ‘teamül’e göre değil, hukuka göre ve yürütmenin tercihine göre yeniden şekillenmek zorundadır. Silahlı Kuvvetler, darbe dönemlerinin ardından edindiği, Türkiye’nin ‘özerk-bağımsız kurumu’ olmaktan çıkmak zorundadır. Nokta!
***

Ankara’da karargâh kulislerinde makam ve rütbe hesaplarına dalmış olanlar fark etmiyor olabilirler ama TSK, özellikle son haftalarda inanılmaz ölçüde kamuoyunda itibar ve güven kaybetmiş durumda. Hakkında her gün yeni bir skandal patlayan bir kurum haline dönüştü. Skandal niteliğindeki her tür yeni bilginin Silahlı Kuvvetler içinden geldiğine kuşku yok. Silahlı Kuvvetler’in içinde, kendi kurumunu ve en başta bu ülkeyi sakınmak isteyen, bu amaçla Silahlı Kuvvetler’in tepeden tırnağa düzelmesini isteyen önemli sayıda personelin bulunduğuna da kuşku yok. Ortaya dökülen skandalların ardından, TSK’nın üst kademesi orgeneralleri- şimdi bir de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na kimin atanacağı, atanmayacağı zemininde ‘sivil otorite’ye karşı tavır alan, ‘siyasi satranç’ oynayan bir görüntüye girerse, TSK’nın zaten hayli yara almış itibarı artık hiç iflâh etmez.
Varsayalım ki, şu gelinen noktadan sonra, hükümetin geri adım attı ve ‘İnternet Andıçı’ soruşturmasının muhatabı Orgeneral Hasan Iğsız’ı  Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atadı. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi?
Bu, gelinen noktadan sonra, hükümetin ve eşzamanlı olarak TSK’nın ‘imaj’ olarak bitişi demektir.
Böyle bir şey olamayacağına göre, bunu niçin mi yazıyoruz?
Radikal’in dünkü manşetine dayanak olan haber, tıpkı 28 Şubat ‘postmodern darbesi’ndeki gibi adı sanı belirtilmeyen bir ‘asker kaynağa’ dayandırılarak, darbeci zihniyetin “psikolojik savaş yöntemleri”ni hatırlatan  cinstendi. “TSK geleneklerini ve atama süreçlerini çok iyi bilen bir emekli komutan” olarak takdim edilen o ‘kaynak’, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın nasıl doldurulabileceğine ilişkin dört ihtimal sayıyor ve ilk sıraya oturttuğu ihtimali şöyle ifade ediyor:
“Hükümet uygun bir ortamda ve lisanı münasiple Iğsız’dan özür dileyecek. Iğsız da gidip Ergenekon Savcısı Öz’e ifadesini verecek ve KKK’nın başına geçecek.”
Böyle bir saçmalık tasavvur edilebilir mi? Nitekim, söylediklerinin anlamsızlığını kendi bile fark ediyor olmalı ki, “Ancak özür imkânsız gibi ve Iğsız’ın kabulü TSK’da ‘yakışık almaz’ olarak değerlendirilir.”
Geriye kalan üç ihtimalin ortak paydasına baktığınızda, bir tür ‘kazan kaldırma’ niteliğinde ‘toplu orgeneral istifaları’ seçenek olarak vurgulanıyor.
TSK üst kademesinin ‘teamül’ alışkanlığı ile ‘hukuka’ ve ‘sivil otoriteye itaat’te zorlandığı belli.
Ama 2010 Türkiye’sinde başka çaresi de kalmadı. Dönem ve tarihi şartlar, TSK üst kademesinin, ‘sivil otorite’ önünde ‘ricat eylemi’ne başlamasını, ‘hukuka saygısı’nı gerektiriyor.
Mesele, ricat yani hukuka doğru geri çekilmenin düzenli mi olacağı yoksa kaotik nitelikte mi olacağı.
‘Sivil otoriteye itaat’ şeklindeki ‘ricat’, TSK’nın da, ülkenin de çıkarınadır. Bunu, düzenli
biçimde gerçekleştirmeleri ülke için de, kurumun kendisi için de daha iyi olur.
***
Aralarında Ergenekon sanıkları, Balyoz sanıkları, hükümete karşı ‘psikolojik savaş’ niteliğinde ‘internet siteleri’ kurduranların bulunduğu bir TSK üst kademesinden söz ediyoruz. Öyle bir TSK üst kademesi ki, PKK karşısında acze düşmüş bir görüntü veriyor. Heron’larla ilgili istihbarat skandallarına karşı tek bir açıklama bunca zamandır yapılamadı. Kendi koyduğu mayınlarla askerler ‘şehit’ düşüyor, hesabını veren yok. En son ‘Dörtyol olay’ yani 4 polisin şehit düştüğü olaya ilişkin, Jandarma ve oradaki 6. Kolordu’dan pis kokular gelmeye başladı. Ve, bütün bu tablonun içinde yer alanlar, yetki ve sorumluluk sahipleri, kalkmışlar bir de ‘teamül’ adına ‘terfi-tayin’ beklentisindeler.
İç politikaya boğazına kadar batmış, kendi vatandaşlarını fişlemekle, kendi vatandaşlarına tuzak kurmakla mesailerini dolduranların, iç güvenlikte zaafları olmaması mümkün mü? Bu kadar çok yanlışın içinde yer alan ve üstelik hesap vermeyenlerin üst kademeyi oluşturdukları bir kurumda, gencecik vatan evlâtlarının sapır sapır şehit düşmesinde şaşırtıcı bir yan olabilir mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tepeden tırnağa bir ‘reform’dan geçmesi şart. Bu da, ‘teamül’ adına ona hiç dokunmamaktan değil, tam tersine, onu “hukukun içine çekmek”ten ve “sivil otoriteye itaat”ten başlayacak.
O nedenle, hükümet geri basmadığı sürece, olan-biten hayırlıdır. En başta TSK için, TSK’nın tekrardan itibarını kazanması açısından da hayırlıdır.
Ya tüm orgeneralleri istifa ederse?
Yerleri dolar. Öylesi belki en hayırlısıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder