18 Ağustos 2010 Çarşamba

Türkiye Bir İslâm Ülkesi midir?

Türkiye Müslüman bir ülkedir. Halkının yüzde 99'u Müslüman olmasa bile en az yüzde seksen beşi İslâm dinine (ama az ama çok) bağlıdır. Ülkede 80 bin cami, 100 bin imam, müezzin, vaiz, müftü, din hocası vardır. Beş vakitte ezan okunmaktadır. Cuma namazında camiler dolmaktadır. Cenazeler İslâm dininin hükümlerine göre yıkanıp kefenlenip, tabutları musalla taşına konulup namazları kılındıktan sonra toprağa verilmektedir. Yüz binlerce Müslüman her yıl hacca ve umreye gitmektedir... vs... vs...
Bu saydıklarım yeterli midir? Kesinlikle değildir.
Bir ülkenin gerçekten Müslüman ülkesi olması için orada şu şartların bulunması gerekir:
1. İslâm doğru şekilde anlaşılacak, yorumlanacak ve hayata uygulanacak.
2. Allahın Kur'ânda bildirmiş olduğu emirler yerine getirilecek, yasaklardan kaçınılacak.
3. Allahın Resulünün (Salat ve selam olsun ona) emirlerine, tavsiyelerine uyulacak. Peygamber en güzel örnek ve model olarak kabul edilecek.
4. Ülkede İslâm ahlâkı yaşanacak.
5. Çocuklara, genç nesillere İslâm dini doğru olarak öğretilecek.
6. Müslümanların bir reisi olacak.
Adı İslâm ülkesi olan bir ülkede yukarıda saydığım altı şart (dahası da var...) yoksa orası gerçek bir İslâm ülkesi değildir, sadece "ism ve resm" olarak İslâm ülkesidir.
Bizde karmaşık bir sistem vardır:
* Olduğu kadar İslâm.

* İslâmla bağdaşmayan resmî ideoloji,
* Vesayet demokrasisi,
* Millî kimlik ve kültürle uyuşmayan gayr-i millî ve müflis bir eğitim sistemi.
Bugün ülkemizdeki binlerce Müslüman yabancılaşmış, yabancılaştırılmıştır.
İslâm bilgi üzerine kurulmuş medenî bir dindir. Okuma yazma bilmeyen Müslümanların bile kendilerini kurtaracak kadar zarurî din bilgilerini, ilmihallerini kulaktan duyup ezberleyerek de olsa bilmeleri, bellemiş olmaları gerekir.
Bugün, üniversite bitirmiş ve günde beş vakit namaz kılan nice Müslüman vardır ki, Allah'ın on dört sıfatını bile ezbere bilmezler.
Din hizmetleri adına her sene yüz milyarlarca doların toplandığı ve harcandığı bu ülkede on milyonlarca Müslüman halkı bilgilendirecek, aydınlatacak, uyandıracak, onlara Kur'ânın emir yasaklarını öğretecek bir teşkilat yoktur.
Bir resmî Diyanet var, onun yanında on kadar büyük, yüz kadar orta çapta, binlerce küçük özel Diyanet daha var. Resmî Diyanet sözde lâik Kemalist rejime bağlı ve mahkumdur.Özel Diyanetler ise keyfe mâ yeşa çalışırlar.
Ülkede Sabataycıların görünmez bir saltanatı vardır.
Dünyada başkanı olmayan hiçbir din, kurum, topluluk yoktur. Sadece Müslümanların bir genel başkanı, bir İmam-ı Kebir'i, bir Emirü'l-mü'minîni yoktur.
Yapıcı ve olumlu çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik oluşturması gereken Ümmet paramparça olmuştur.
Korkunç ve dehşetli bir din ticareti ve sömürüsü hükümfermadır.
İslâma, imana, Kur'âna, Sünnete, Şeriata, Ümmete tam bir ihlasla hasbeten lillah hizmet edenleri tenzih ederek tekrarlıyorum: Korkunç ve dehşetli bir din ticareti ve sömürüsü vardır.
Müslümanlar iki şeyin gerisinde kalmışlardır:
1. İslâm'ın,
2. Çağın.
Farzlar yerine getirilmiyor, haramlar işleniyor, mukaddesat ayaklar altına düşmüş ve bazı aldanmış Müslümanlar gündemlerinin başına nafileleri, müstehabları koymuşlar. Zehi gaflet!..
Bu kaçıncı Ramazan gafletle geçirilen?..
Müslüman Türkiye büyük bir fetret ve tezebzüb içindedir.
Madalyonun bir tarafında olumlu, sevindirici gelişmeler var ama öbür yüzünde dehşet verici bir irtidat (dinden dönüş ve sekülerleşme) tablosu görülüyor.
Otuz kırk sene önce bozuk düzeni alabildiğine tenkit edip kötülüyenlerin bir kısmı şimdi aynı bozuk düzenin haram ve necis rantlarına ve kemiklerine aç köpekler gibi saldırıyor.
Türkiye elbette bir İslâm ülkesidir...Lakin nasıl bir İslâm ülkesi... Gerçek bir İslâm ülkesi mi? Maalesef hayır. Tezatlar (çelişkiler) içinde yüzen, İslâm'ı doğru dürüst anlamamış ve doğru şekilde uygulamayan bir İslâm ülkesi.
(Ramazan pidesinin çörekotlu olanı mı daha makbuldür, yoksa susamlısı mı?..)
* (İkinci yazı)

DEVLET VE BELEDİYELER

Devlet, Belediyeler ve diğer sorumlu kurumlar, İstanbul'da büyük bir zelzelede yıkılacak binaların bir kısmını incelemiş ve raporlarını yazmışlardır. Bu binaların sahiplerine içinde oturanlara veya bürosu bulunanlara durum:
Resmen çok açık ve seçik olarak en kısa zamanda haber verilmelidir.
Meselâ Belediye yıllarca önce Fatih Akdeniz caddesindeki bütün binaları incelemiş ve üç tanesi dışında 7 küsur şiddetinde bir depremde bunların hepsinin yıkılacağı meydana çıkmıştır. Bu caddede oturan herkese durum haber verilmelidir.
Böyle bir haber verme, bilgilendirme yapılmazsa devlet ve belediyeler çok ağır bir vebal altında kalırlar.
Bu iş bütün İstanbul çapında yapılmalıdır.
"Vatandaşım paniğe kapılmasın, yıkılacak binada rahat ve huzur içinde otursun" demek ne hukuka, ne ahlâka, ne vicdana uyar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder