13 Ağustos 2010 Cuma

Villa değil, kaynağı önemli

faltayli@htgazete.com.tr

13 Ağustos 2010 Cuma

Bir villa tartışmasıdır sürüp gidiyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir süre önce cengâver gibi ortaya atlayarak Kılıçdaroğlu’nu suçlamaya başladı.
Son iddiası, Kılıçdaroğlu’nun havuzlu villası olduğu.
Kılıçdaroğlu da “Evet havuzu olan bir kooperatif sitesinde villam var. İsteyen gidip görebilir. Başbakan’ın da havuzlu bir sitede villası var. Her ikisini karşılaştıralım” dedi.
Sonra da inşaat halindeki sitenin yönetimine haber vermiş, “İsteyen herkese kapıları açın. Gelip görsünler, fotoğrafını çeksinler” demiş.
Bence siyasette “havuzlu villa” polemiği, geride kalmış olması gereken bir konu.
Bir liderin havuzlu villası da olabilir.
Önemli olan “neyi” olduğu değil, “nasıl” olduğudur.
Kayıtlı, vergisi ödenmiş, kazanılmış ve bildirilmiş parayla, açık kazançla, “helal” parayla alındıktan sonra isterse “yalısı” olsun.
Kimseyi ilgilendirmez.
Dediğim gibi, yeter ki “vergilendirilmiş, kaynağı belli” kazançla edinilmiş olsun.
Havuzlu villa sahibi olmak siyasette bir ayıp değil, olmamalı.
Fakir fukaradan yana olmak için de ille fakir fukara olmak gerekmiyor.
Kılıçdaroğlu zengin değil ama fakir fukara da değil.
Başbakan Erdoğan da fakir fukara değil. Onun da havuzlu villası var. Bu onun fakir fukarayı düşünmesini engelliyor mu? Ya da engeller mi?
Diyorum ya, bir siyasetçinin, bir liderin yalısı da olabilir. Yeter ki, kaynağı belli parayla alınmış olsun.
Ve bizim memleketin seçmeni bu işlere hiç ama hiç bakmıyor.
Hatta kaynağı belirsiz olsa bile pek bakmıyor.
İşte Cem Uzan örneği.
Birkaç ayda parti kurdu. Neredeyse barajı aşıyordu.
Ona oy verenlerse şöyle diyordu: “Abi helal olsun. Adam Amerika’yı bile dolandırmış. Oyum ona.”
Siyasette artık villa, havuz edebiyatı tutmaz.
Fazlası bile tutmuyor. Gördük.

Atatürk'ün büyümek için başka çaresi yok

Atatürk Havalimanı'nın işletmecisi TAV'ın CEO'su Sani Şener, Yeşilköy'deki Türk Hava Kuvvetleri'ne ait tesislerin kaldırılması halinde İstanbul'un yeni bir meydana ihtiyaç duymayacağını söyledi.
Bence çok doğru söyledi.
Atatürk Havalimanı'nın güney tarafında THK'ya ait tesisler, lojmanlar ve Havacılık Müzesi var.
Sivil-asker iç içe bir durum.
Havalimanı ise artık büyüyemiyor. Özellikle iç hatlarda artan havayolu şirketleri ve yolcu sayısıyla birlikte iç hatlar dayanılmaz bir yoğunluğa sahip.
Altyapı büyümeden sistem büyüyünce uçak yolculuğu çile haline geldi.
Askeri tesislerin bulunduğu bölgeye Ankara'daki gibi yeterli kapasiteye sahip bir iç hatlar terminali tek çözüm gibi görünüyor.
Ancak askerlerin de Hava Harp Okulu'nun Yeşilköy'de olması nedeniyle buraya ihtiyacı olduğu söyleniyor.
Yine de Atatürk Havalimanı'nın büyümek için başka bir çaresi yok.
Türk Hava Kuvvetleri ile bu sorunun bir an önce çözülmesi ve İstanbul'un yeni bir iç hatlar terminaline kavuşması şart.

Bilin diye yazdım

Serdar Turgut, bir süre önce Habertürk ailesine katıldı.
Biliyorsunuz, okuyorsunuz, büyük keyif alıyorsunuz.
Ben de öyle
Hürriyet'te en beğendiğim yazarların başında gelirdi.
Başında olduğum gazeteye gelmiş olması benim için büyük keyif.
Üstelik Serdar, Habertürk'e geldikten sonra form grafiğini de iyice yukarı çıkardı.
İnanılmaz lezzette yazılar yazıyor.
Habertürk'e hem çok yakıştı, hem de büyük güç ve tat kattı.
Serdar'ın bizim aileye katıldığı günlerde, bazı internet siteleri, her zaman olduğu gibi abuk sabuk yazılar yazarak, "Altaylı, Serdar Turgut'u istemedi. Ona rağmen aldılar" diye haberler yaptı ve senaryoyu ileriye götürüp, "Çünkü Serdar Turgut, Fatih Altaylı'dan daha fazla maaş alıyor" dediler.
Haliyle gülüp geçtim Çünkü bir baltaya sap olamamışların yazdıkları palavraları ciddiye alacak halim yoktu.
Ancak geçenlerde Serdar, bir medya dergisine röportaj verdiğinde her nedense bu meseleyi ciddiye alıp sormuşlar.
Serdar da işin doğrusunu anlatmış.
İki meseleyi herkes bilsin.
Bu gazeteye gelen herkes, ben istediğim için bu gazetededir.
Maaş konusu ise hiç ama hiç önemli değildir.
Bırakın bir yazarı, bir muhabir bile benden daha yüksek maaş alabilir.
İşini iyi yapan, işinde eşsiz olan herkes.
Ben Habertürk'ün yayın yönetmeniyim, maaş rekortmeni değil.
Bir uzman muhabir arkadaşımız, benden yüksek maaş alabilir. İyi bir yazar, benden yüksek maaş alabilir.
Bundan gocunmam. Gurur duyarım.
Babıali'de beni tanıyan herkes de bu tavrımı bilir.
Ben çalışma arkadaşlarımın "iyi kazanmasını", "iyi yaşamasını" ve tabii "işlerini iyi yapmasını" isterim.
Başarılı olmak isteyenlere de bunu tavsiye ederim.

Ne zaman adam oluruz?

"Yeni olmanın iyi olmak anlamına gelmediğini gördüğümüz zaman."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder