8 Ekim 2011 Cumartesi

Fethullah Hoca’nın sırrı!

9 Ekim 2011 Pazar

Los Angeles

Her dünya görüşünden insan Los Angeles’ta. Gülen Hareketi, diyalog toplantılarının bir benzerini küresel çapta Los Angeles’ta gerçekleştiriyor.

Eğer hayatınızda büyük bir organizasyon düzenlemediyseniz, hele bunu dünyanın en önemli kentlerinden birinde yapmadıysanız, bizim şu anda tanıklık ettiğimiz olayın büyüklüğünü ve önemini anlayamazsınız. Bu, sadece kültür festivali değil.


Fethullah Hoca’nın İngilizce deyimiyle entertainment’ın (eğlence) insan hayatındaki önemini kavramasından kaynaklanan bir hamle.

Los Angeles ve Kaliforniya önemli, çünkü dünyanın geri kalanının nasıl giyineceğini, nasıl tüketeceğini, neye gülüp neye ağlayacağını burası belirliyor.

Amerika’nın 50 eyaletinden biri olan Kaliforniya, kendi başına dünyanın 8’inci en büyük ekonomisi.

Ermeni lobisinin ve nüfusunun güçlü varlığı nedeniyle Türkiyeliler’in kendi kimlikleriyle ortaya çıkmaya çekindiği bir bölge burası.

Bugüne kadar da pek olmadığı bir bölge.

Gülen Hareketi, buranın önemini, anlamını kavramış.

En aktif oldukları bölgelerden biri burası.

Ve her yerde olduğu gibi burada da işlerini çok iyi yapıyorlar.

Bu bir davaya inancın sonunda gelen bir başarı.

Kimi İslamiyet uğruna vücuduna bombalar bağlayıp kendini havaya uçururken burada farklı inançlarla diyaloğun temelleri atılıp genişletiyor.

İnsanlara inançları nedeniyle düşman olmayan İslami bir inanç tanıtılıyor.

Elbette eleştirilecek yönü yok mu, diyen çıkacaktır.

Vardır, insanın ve faaliyetinin olduğu her yerde bu sorunun olması gerekir.

Aksi, tek tip yaşam ve düşünce demektir.

Ancak eleştirinin de kaba küfürün ve genellemelerin dışına çıkması, somut bilgilere dayanması koşuyla.

Konumuza dönersek, Gülen Hareketi, Los Angeles’ın günümüz dünyasındaki önemini devletten daha iyi kavramış durumda.

Bugün Kaliforniya’da geldiği nokta bunun açık göstergesi.

Sonuçlarını çok uzun olmayan bir zamanda hep birlikte görürüz.

Gülen’in önem ve değerini anlayamayanlar günümüz Türkiyesini hiç anlayamaz.

Gazeteler gerekli mi?

Bugün gazeteleri birbirinden ayıran tek özellik, köşe yazarları, küçük ilan sayfalarının sayısı ve ölüm ilanları oranı oldu.

Çünkü gazete bir ihtiyaca cevap vermekten uzaklaştı.

Dikkat çekebilmek için Zemzem kuyusuna işeyen adam misali habercilik örneği veriyor ve sırtında bıçakla yerde yatan bir kadınının cesedinin fotoğrafını hiç sorgulamadan basıyor.

Çünkü bu fotoğrafın fark yaratacağına inanıyor.

Oysa, sorun daha derinde.

Sinema, video ve çok kanallı televizyona dayandı. Oysa çoğunluk sinema öldü derken.

Bugün bile bilgisayarınızdan bir sürü filme çok ucuza ulaşma imkanınız var ama sinema salonları hala dolup taşıyor.

Sinema daha eski teknoloji ama yenilere yenilmedi, çünkü kendisini yeniledi.

Türkiye’de ise gazetecilik bunu yapamadı.

Türkiye’de bir gazeteyi elinize aldığınızda diyelim ki, Steve Jobs’un öldüğünü ve ajanstan geçmiş hayat hikayesini okuyorsunuz.

Bunu televizyon, internet veya cep telefonundan çoktan öğrenmiş bulunuyorsunuz ve gazeteniz size bunların ötesinde tek satır sunmuyor, sunamıyor.

Gazeteciler onunla tanışmış Türkiyelilerle konuşup anılarını bile kaleme almıyor.

Gazeteciler başbakanla seyahat edip uçakta söylediklerini yazıyor ama kimse o ülkeye neden gittiğini, o ülkede neler olup bittiğini yazmıyor.

Özetle, aldığınız an, herkesin bildiği, dünün gazetesini alıyorsunuz.

Yarının gazetesini yapamadığınız veya dünü zenginleştiremediğiniz sürece tiraj almanız mümkün değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder