11 Ekim 2011 Salı

Müslümanlarla Kürt sorunu ve Kürtçe eğitim!

Bir Müslüman, Cemal Uşak özeleştiri yapıyor: “Kendine mümin diyen kişiler, farklı dillerin ve kimliklerin özgürlüğünü kabul etmeli ve bu özgürlüğün temini için elinden geleni yapmalıdır. Dindarlar bu sorumluluğu yerine getiremediler.”


Dindarlar, Müslümanlar ve Kürt sorunu... Bu konu, Türkiye’de demokrasinin yerli yerine oturmasını epeyce ilgilendiriyor.
Yıllardan beri öyle.
Müslümanlar, Kürt sorununa ne kadar yakın, ne kadar uzak? Bu meseleyi bugüne kadar yüreklerinde hissettiler mi, hissetmediler mi?
Tabii bunun tersi de geçerli.
Kürtler, örneğin Müslümanların başörtüsü sorununa ne kadar eğildiler?
Ya da Aleviler Kürt sorunuyla veyahut Kürtler Alevilerin dertleriyle nereye kadar haşır neşir oldular?
Şu da sorulabilir:
Müslümanlar, bu ülkedeki ‘Alevi meselesi’ni içlerinde hissettiler mi?
Bütün bu soruların yanıtları bizim memlekette olumlu değildir. Olumlu olmadığı gibi, tarafların sözcüleri de bu gerçeği itiraf etmekten genellikle kaçınırlar.
Bu bakımdan dün bir istisnaya tanık oldum.
Cemal Uşak...
Fethullah Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ikinci başkanı.
Kendisini tanıyorum, sohbetini biliyorum. Radikal gazetesinde Ezgi Başaran’a şöyle diyor:
“Caiz olduğu söylenen Kürtçenin özgürlüğünü savunmak lazımdı ama bu yapılmadı. Çünkü Türkiye’de yaşayan dindarlar üzerinde de hegemonyasını sürdüren bir resmi söylem vardı. Milliyetçi, devletçi resmi söyleme kapılınca, benim camiam da Kürtlerin varlığını kabul etse de, vicdani gerekliliğini yapamamıştı.
Genelde milliyetçiler ve biz dindarlar, ‘Çin zulmü altında’ anadillerini konuşmaktan men edilen Türkistanlı ırkdaşlarımızın veya Bulgaristan’da Türkçe isim almalarına izin verilmeyen kardeşlerimizin derdine yandık. Onlar için ağıtlar düzdük, türküler besteledik.
Ama burnumuzun dibindeki Kürtlerin anadillerini konuşamamasının ıstırabını hissetmedik.”
Şöyle devam ediyor Cemal Uşak:
“Kürt sorunu önemli ölçüde Kürt dilinin ve kimliğinin özgürlüğü sorunudur. Bazılarına göre TRT Şeş’in ve Kürtçe kurslarının açılması bu sorunu çözmek için yeterli.
Osmanlı döneminde basılmış Kürtçe, Babanice, Suryanice, Kırmançi mukayeseli sözlük ve grameri üzerine kitaplar var.
Bir dilin özgürlüğü ne demek?
Ben kendimi Kürt addedecek olsam, Kürtçeyi sadece evde konuşulan bir anadili olarak mı yaşayacağım? Öyle tabii bugünün şartlarında. Halbuki bu şekilde hiçbir dil yaşayamaz.”
Kürtçe eğitimi vurguluyor:
“Anadilin eğitimi Kürtçe kurslarla telafi edilemez. Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı ülkenin her yerinde eğitim sisteminin içerisinde olması gerekir Kürtçenin...
Bir Kürt gidip, ben çocuğumun Kürtçe de öğrenmesini istiyorum dediğinde, Kürtçe sınıfımız var seçeneğini sunmak gerek.
TRT Şeş’in açılmasının sembolik anlamı var elbette. İktidar yasal düzenlemeleri zorlarcasına siyasi risk alarak yaptı ama yeterli değildir. Çünkü Kürtçenin özgürlüğü önündeki engeller hâlâ hayatiyetini sürdürüyor.”
Ezgi Başaran soruyor:
“Dindarlar 1990’larda Kürtlerin haklarını ciddi biçimde savunmuş olsalardı, bugün farklı bir yerde mi olurduk?”
Cemal Uşak yanıtlıyor:
“Kesinlikle. İslami hassasiyeti olduğunu söyleyip bugün bir yerlerde yazıp çizen bazı kişiler hâlâ bunu görememiş vaziyette. Neredeyse ‘E çok oluyorlar, yetmez mi bu kadar hak’ diyecekler...
Kendine mümin diyen kişiler farklı dillerin ve kimliklerin özgürlüğünü kabul etmeli ve bu özgürlüğün temini için elinden geleni yapmalıdır. Dindarlar bu sorumluluğu yerine getiremediler.”
Bir Müslüman, bir dindar böyle diyor. Kürt sorunu konusunda özeleştiri yapıyor, Kürtçeye özgürlük diyerek, Kürtçe eğitim diyerek...
İnşallah kulaklara çalınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder