8 Ekim 2011 Cumartesi

'PKK realitesi'ni görmek

Sene 1983'tü. Hasan Cemal'in genel yayın müdürü olduğu Cumhuriyet'te çıkacak ilk köşe yazısını, ilk okuyanlardan biri olduğumu hatırlıyorum.

Bu ilk yazıyla birlikte Cemal, 1970'lerden bugüne Türkiye siyasetinin belki en dikkate değer tanıklıklarını oluşturan kitapların temelini attı. Onun sayıları dokuza varan kitaplarında özgürlüğe inanan bir demokratın gözüyle ve bir gazetecinin göstermek zorunda olduğu özenle son kırk yılın siyasi öyküsünü bulabilirsiniz. Siyasilerden, mağdur olan sıradan yurttaşlara kadar hemen bütün aktörleriyle kurduğu diyaloğa dayanarak kaleme aldığı üç kitap ise sorunlarımızın anası olan Kürt sorununun seyrini izlemek için vazgeçilmez kaynaklar: 2003'te yayımlanan "Kürtler", 2010'da basılan "Türkiye'nin Asker Sorunu" ve yeni çıkan "Kürt Sorununa Yeni Bakış: Barışa Emanet Olun!"



Bir gazeteci olarak Cemal'in Kürt sorununda tarafların anlaşılmasına yaptığı belki en değerli katkı, önce 2009 Mayıs'ında, sonra geçen Haziran ayında Kandil'e çıkıp PKK'nın dağdaki, yani fiilî lideri Murat Karayılan ile uzun mülakatlar yapması oldu. Karayılan'ın 25 Haziran 2011'de, son genel seçimlerin hemen sonrasında Hasan Cemal'e söyledikleri PKK'nın geldiği noktanın anlaşılmasına ışık tutuyordu:

"Türkiye artık barış istiyor, çözüm istiyor. Toplum Kürt sorununa öcü gibi bakmıyor. Türkiye bu noktaya geldi... Biz artık sorunu şiddetle çözmek istemiyoruz. Silahı devre dışı bırakmak istiyoruz... Türkiye'yi bölmek istemiyoruz... TBMM tatile girmeden önce milletvekili krizi ve yeni anayasa konusunda olumlu bir tavır belirlenirse, barış sürecini derinleştirir, kalıcı kılar... Başkan Apo, bundan bir ay önce İmralı'da devlete üç protokol verdi... Bu üç protokolün öngördüğü yol haritası, Kürt sorununda yeni bir açılımdır. Demokratik anayasal çözüm sürecinin başlatılması ve şiddetin tümden devre dışı bırakılması. Yani barış açısından çok önemli bir açılım..."

Karayılan, Hasan Cemal aracılığıyla Başbakan Erdoğan'a da şöyle sesleniyordu: "Toplumsal barışın kapısını açmak Başbakan Erdoğan'ın elinde. Hem milletvekili krizini çözmek, hem Kürt sorununda köklü bir çözümün kapısını açmak, AKP iktidarının elindedir. Bugün böyle bir tarihi liderliğe ihtiyacı var Türkiye'nin. Bunu gerçekleştiren lider, tarihe geçer. Türkiye'nin bugün geldiği noktada yeni, açılımcı bir anayasaya ve adil bir iç barışa ihtiyacı var. Barış ve demokrasiyle birlikte Türkiye ekonomik olarak daha çok büyür, zenginleşir. Ortadoğu'ya da emsal olur... Kürt sorunu Türkiye'nin ayağını bağlıyor. Bunu çözerse çok daha ileri gider." (s. 23-26)

Karayılan'ın söyledikleri barışa giden yolun açıldığı umudunu uyandırdı. Ne var ki, (sonradan anlaşılacağı üzere, devletle PKK arasındaki görüşmelerde tıkanma üzerine) sadece iki ay sonra Karayılan, "Gerillalarımıza yönelik operasyon geliştiriyorsun, Kürt siyasetçilerini iki kelime söyledikleri için tutukluyorsun... AKP, Kürt sorununu şiddetle çözme, yani savaş kararı almıştır..." diye konuşuyordu. (s. 295) PKK şiddeti tırmandırıyor; yeniden bir şiddet sarmalına girildiği kaygısı yayılıyordu.

14 Eylül 2011'de MİT'le PKK arasındaki gizli görüşme zabıtlarının internet ortamına sesli olarak düşmesi, bunu takiben hükümet sözcülerinden gelen görüşmelerin süreceğine dair açıklamalar ise barış umudunu yeniden canlandırmış görünüyor. Yaşadıklarımız ışığında, Hasan Cemal'in vardığı sonuçlara katılmamak mümkün değil: "Barışın koşulları olgunlaşmış durumda, iki taraf da bunun çoktandır farkında... Silahlı mücadelenin artık çıkmaz yol olduğunu iki taraf da görüyor... Kürt sorunu ile PKK sorunu iç içedir, birbirinden ayrılamaz... PKK sorunu çözülmeden Kürt sorununda barışçı bir çözüm raya oturmaz... Devlet, 'Kürt realitesi'nden sonra 'PKK realitesi'ni de görmek zorunda... Kiminle savaşıyorsan barış da onunla yapılır, yani barış 'düşman'la yapılır. Bunun ilk adımı da parmakları tetikten çekip karşılıklı olarak masaya oturmak ve konuşmaktır..." (s. 299)

s.alpay@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder