29 Haziran 2011 Çarşamba

İşte özlenen Kılıçdaroğlu!

CHP’nin Meclis’teki yemine katılmama kararı tam isabettir. Kılıçdaroğlu dün verdiği bu kararla gerektiğinde tavır alabileceğini ve hatta meydan okuyabileceğini gösterdi ki bu özelliği lider olabilmenin ön şartıdır.
Evet Kılıçdaroğlu her yanına gelene sen de haklısın deme tavrından vazgeçip köşeli olmaya, yani ilkesel davranmaya başlıyor ki bu sadece CHP için değil, lider sıkıntısı çeken Türkiye muhalefeti için de kazançtır.
CHP’nin aldığı boykot kararında beni en çok sevindiren husus, Kılıçdaroğlu CHP’sinin Paxamericana’ya ram olduğu yakıştırmalarını da bir ölçüde olsun bertaraf etmiş olmasıdır.
Öyle, çünkü artık herkes biliyor ki yaşananlar ayrıntılara kadar ABD projesidir.
Dolayısı ile de CHP’nin emperyalizme figüran olmaması takdire şâyândır.
Diyeceksiniz ki kararı Kılıçdaroğlu değil, CHP’nin gövdesi aldı!

Sakın inanmayın buna!
Bir partide lider ne derse o olur!
Kemal Bey eğer yemin etmeye teşne olsaydı, diğerleri misali parti MYK’sına bile danışmaya gerek duymadan kendini angaje eder ve partisini de arkasında sürüklerdi.
Kemal Bey öyle yapmayarak hem demokrat olduğunu, yani danışmaya önem verdiğini ortaya koydu, hem de birilerinin direktifi ile hareket eden kukla olmadığını kanıtladı.
Dün de yazdık, bulunulan süreçte metot artık sokak muhalefetidir.
Muhalefet demokrasi içinde kalmak kaydı ile alanlara inmeli, zira zaten başka bütün muhalefet etme araçları iktidar tarafından teslim alınmıştır.
Medyanın tamamen kontrol edildiği, iş dünyası ile sivil toplum örgütlerinin sindirildiği bir zeminde TBMM’de şeklî muhalefet oyunu oynamak, ancak majestelerinin yani Tayyip Erdoğan’ın istediği muhalefet biçimidir.
Kimse kendini kandırmasın, tablo ortadadır.
Tayyip Erdoğan’ın herkesi sindirdiği Türkiye’de, diklenebilen sadece BDP kalmıştır ki buna şimdi CHP de eklendi.
Altını çizerek yazıyorum, BDP ile biz gece ve gündüz gibi farklı kulvarlardayız, lakin yanlışa tepki noktasında yaptıkları doğrudur.
Şimdi bazıları bu yapılan TBMM’yi boykot ya da BDP ile aynı çizgiye girmek gibidir diyebilir ama emin olun tablo öyle değil.
Ne yani, BDP kazara namaza durursa, o durdu diye namazdan vaz mı geçeceksiniz?
Tekrar ediyorum kim Tayyip Erdoğan’ın istediğini yapıyorsa o dolgu malzemesi olma görevinde olduğunu ortaya koymuş demektir.

ÇELİŞKİLER KUMKUMASI
Umre, Said Nursi ve Ahmet Kaya!
Ertuğrul Özkök’ü 20 küsur senedir tanırım.
Ben 29 yaşımda Türkiye gazetesinin Ankara temsilcisi olduğumda o da Hürriyet’in Ankara temsilcisiydi.
Abartısız onlarca yurt dışı seyahatta beraber olduk. Dolayısı ile onu yakından gözleme fırsatım oldu.
Peşin söyliyeyim, ben bazılarının aksine Özkök’ü büyük resimde olumlu bulurum.
Ancak bazı konularda izah edilemez tutumları var.
Hayır, Özkök sıradan biri değil, medyamızda hâlâ büyük izleri olan bir isim; çünkü adeta kendi tarikatı var. Ondan önemlisi, Özkök baştan itibaren muhaliflikle özdeşleştiği için, onun tavırları muhalif gazeteciler adına da referans niteliğindedir.
Haksızlık etmek istemiyorum ama son olanları Özkök’e yakıştıramadım!
Neleri mi?
Umreye gitmesini, Said-i Kürdi ya da Nursi’yi güya yeni keşfediyor görünmek istemesini ve Ahmet Kaya’nın mezarına gidip özür fotoğrafları çektirmesini!
Umre olayı saygıdeğer, lakin Özkök için o sefer siyasi; zira fotoğraflarla ile sabit ki ihrama bile girmedi; yani bir yerlere mesaj adına yapıldı o seyahat!
Soruyorum; AKP değil de iktidarda merkez sağ ya da sol bir iktidar olsa da idi Ertuğrul Bey umreye gider miydi?
Gitmezdi...
O zaman Özkök kusura bakmasın, ben bu tutumu AKP’nin yaptığı gibi din istismarı olarak görüyorum!
Aynı şekilde 60 küsur yaşından sonra Said-i Nursi’yi güya keşfetmesi inandırıcı olabilir mi?
Nurcuların medyasında verdiği o mesajlar tüluat değil mi?
Keza Kürtçülerin yükseldiği bir iklimde Ahmet Kaya’nın mezarında adeta tavaf yapmak olacak şey midir?
Bakın ben sağdan biriyim.
O camiaları, sembollerini ve ritüellerini iyi bilirim.
Emin olun, isteseydim Yiğit Bulut’tan yüz bin kere daha iyi viraj alır, o camialara ram olur ve tepelere anında tırmanırdım; zira o camianın zirvedekilerini çok çok yakından tanıyorum.
Yapmadım bunu; çünkü Türkiye’nin Atatürk çizgisinden çıktığı an bölüneceğini düşündüğümden, yakılan ihanet ateşini söndürmek için karınca misali su taşıyarak minnacık olsa da katkım olsun istedim ki 18 yaşımdan yani üniversiteye girdiğim günden beri eylemli ideolojik kimliğim ortadadır.
Doğrusu bu ya, Ertuğrul Özkök’ten de aynısını beklerdik.
AKP’ye diklense, meydan okusa, kendini riske etse!
Belki işinden kovulur, rahatı bozulurdu ama, emin olun vicdanların doruğuna çıkardı.
İnsanları diğer canlılardan ayıran şey işte bu tür hasletler değil midir?
Gökkubbede hoş sada bırakmak için Pink Floyt’u dinlemek yetmiyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder