25 Haziran 2011 Cumartesi

Muhteşem Süleyman da mahkemeye el koymuştu


Seçimler bitti; Türkiye rahatlar derken ortalık daha da gerildi. Çünkü; sandıktan çıkan halk iradesine; mahkemeler el koydular.  Özel yetkili mahkemeler; halkın oyu ile seçilen üç  vekilin görev yapmasına engel olacak bir karara imza attı. Prof. Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan'ı  tutuklu bıraktı.
Bu isimleri, seçim sürecinde AKP Lideri ve Başbakan Sayın Erdoğan çete üyesi gibi göstermiş; bunları aday yapan CHP'ye ve MHP'ye de demediğini bırakmamıştı. Sonuçta; mahkemelerden bu hususta çıkan karar ile devleti yöneten kişinin düşünceleri aynı noktada buluşmuş oldu.
Şimdi konuşulan şudur: Acaba bu mahkemeler; Başbakan'dan gelen işarete göre mi karar verdiler?
Ne yazık ki Osmanlı zamanından beri bizde; devlet başkanlarının mahkemelere ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak el attıkları bilinen bir gerçektir.
Şunu belirtelim ki Osmanlı Devleti zamanında geçerli olan şeriat mahkemeleri de bağımsız idiler.  Padişahlar bile bu sisteme karışamazlardı. Ama eğer iş devleti ilgilendirir hale gelmişse; o zaman Topkapı Sarayı'ndaki yüce irade yasaları çiğneyerek mahkemeye yön verebiliyordu. Bu durumu gösteren çok ilginç bir yargılama olmuştur. İşte onu; size; 'Osmanlıda Karşı Düşünce ve İdam Edilenler' adlı kitabımızdan aktarıyoruz.

İSA MUHAMMET'TEN ÜSTÜN DİYEN BİR MOLLA

Bu çok garip ve bir benzeri daha görülmemiş dava Kanuni Sultan Süleyman döneminde görüldü.
Yargılanan kişi de 'molla' unvanı taşıyan, yani önemli bir alim olan Molla Kabız idi...
Osmanlı tarihçilerinin hemen hemen tümünün anlattığı Kabız olayı 1527 yılında İstanbul'u çok karıştırmıştı. Çünkü İran'dan gelmiş olan bu alim; Hazreti İsa'nın Hazret! Muhammed'den üstün olduğunu savunmaktaydı.  Bu görüşünü kanıtlamak için de İsa'nın göğe (yükseğe) çıktığını, mezarının da yerde değil gökte olduğu gibi şeyler söylemekte, iddiasını isbat için de Kuran'dan bazı ayetleri kanıt olarak kullanmaktaydı. Molla Kabız bu düşüncesini evlerde, tekkelerde ve meyhanelerde yayıyordu.
Bundan sonrasını Osmanlı tarihçisi Ali'nin, Künh-ül-Ahbar adlı eserinden aktarıyorum:
'Alimler kesiminden Kabız adlı dinsiz, 934 yılının Safer ayında, din yolundan ayrıldığı için öldürüldü.
Kabız, meyhanelerde ve tekkelerde günah dolu düşüncelerini yayıyordu.
'Niçin böyle yapıyorsun? En sonunda, soru ve cevap yeri olan mahşere gideceksin...' denildiği zaman, kendi geçersiz düşüncesine göre, hadisler ve Kuran'dan aktardığı ayetlerle savlarını kanıtlamaya çalıştı. Söylediği birçok yalandan ve pis sözlerden başka, İsa Peygamberi, Hazreti Muhammed'den üstün tutup buna ilişkin bazı kanıtlar gösterdi. Gezdiği meyhanelerde ve evlerde bu çürük ve bozguncu düşünceleri ile cahil halkın aklını çelmeye çalıştı ve bu yolda ün kazandı.'

MAHKEMEYE ÇIKARILIYOR
Elbette ki İslam dünyasının merkezi sayılan Osmanlı başkentinde böyle aşırı fikirleri yaymaya kalkışanlara izin verilmeyecekti. Bu yüzden; Molla Kabız hakkında işlem başlatıldı. Kendisi din bilginleri (ulema) sınıfından olduğu için de normal bir mahkemede değil, dönemin kadıaskerleri tarafından yargılandı. Bilindiği üzere imparatorlukta Anadolu ve Rumeli kazaskerleri bulunmaktaydı. Amma imparatorluğun bu en yetkili yargıçları Molla Kabız karşısında başarılı olamadılar.  Bu durumu tarihçi Ali kızgınlıkla şöyle anlatıyor: 'Kabız adlı dinsiz, geçersiz kanıtlarını sıra ile anlattığı zaman, dinsel yoldan onu susturmaya güçleri yetmedi. 'Yanlışlığının kaynağı burasıdır.' diyerek onun savlarını çürütecek gücü bulamadılar. İkisi de çok kızdı. Bilgisizliklerini örtmek için sertlik ve kabalık yoluna sapıp terbiyelerini yitirdiler. Molla Kabız'ı susturup çürütemedikleri halde, ikisi de onun öldürülmesini buyurdu.'

KANIT GÖSTER
Kabız'ın iddialarını çürütemedikleri halde onun idamına karar veren iki yüksek yargıç, karşılarında Veziriazam İbrahim Paşa'yı ı buldular. Divan-ı Hümayun'da görülen mahkemeyi izleyen Veziriazam duruma el koydu. Sonrasını yine Ali'den okuyalım:
'Fakat vezirazam kızgınlıkla ikisini de azarladı: 'Sizin yapmanız gereken sertlikle karar vermek değil, kutsal din kurallarına göre karar vermektir.' dedi. Bundan sonra da, zorunlu olarak bu yargı kurulunu dağıttı ve işi ertesi güne erteledi. Kabız'ı ise sıkı önlemlerle hapse gönderdi.
Meğer o sırada zamanın büyük sultanı,(Kanuni Sultan Süleyman)  vezirlerin üst yanındaki 'Kasr-ı Adil' de bulunmakta ve kazaskerlerin yargılamalarını -daha önceleri de olduğu gibi- dinlemekteymiş. Kabız sorununun yine çözümlenemediğini görmüş. Daha sonra vezirazamdan işin özünü öğrenmek istemiş. Yanına gelen vezirazama: 'Bir dinsiz divanımıza geliyor ve büyük peygamberimizin yüce ününe kötülük saçan saçmalarını sürdürme gücü buluyor. Ayrıca kendi geçersiz düşüncesine göre, kanıtlar ve ayetler de aktarıyor. Durum böyleyken o adam susturulamıyor ve çekip gidiyor. Bunun sebebi nedir?' diye buyurdu.
Şerefli ve en ulu vezir: 'Kazaskerlerimiz, dinsel yasaklar konusundaki dinsel bilgiden yoksunlar. Sanığın kanıtlarını çürütüp konuşamaz hale getirdikten sonra karar vermeleri gerekirken buna güçleri yetmemektedir.' dedi.

YENİ YARGIÇLAR GELDİ
Bunun üzerine padişah soruşturmayı yürütecek yeni yargıçlar atadı ve böylece daha o zamanda 'özel yetkili mahkeme' kurmuş oldu.  Devamını görelim:
'Bu yargıçlardan birisi; o dönemde Şeyhülislam, yani en bilgililerin sultanı, (...) Kemal Paşazade idi. Diğeri ise; İstanbul Kadısı (...) Sadi Efendi idi.
Yargı kurulu, ertesi gün yeniden toplandı. Kabız getirildi. Yeni yargıçlar geldiği zaman kazasker, onların başa geçmesini kendisi için utanç verici görerek kalktı, gitti. Ünlü alim Kemal Paşazade onun yerine oturdu. Yanında, yeri yüksek (Anadolu Kazaskeri) Kadri ve karşısında İstanbul Kadısı oturdu.
Molla Kabız, yeni yargı kurulunu, önceki gibi yetersiz sandığından, saçmalamalarını sürdürme hevesindeydi. Yine, çürük kanıtlara tutunarak savunmaya başladı. Fakat en büyük müftü olan Kemal Paşazade, dinsizi her yönden susturdu. Öyle oldu ki gerçekten de Kabız gevezelik edecek güç bulamayıp sustu kaldı. Ayetlerdeki ve hadislerdeki hatalarını öğrendi, konuşamaz oldu. (...) İstanbul Kadısı, hükümden önce yine sorular sordu.  Kabız'a; geçersiz inancından dönmesini, boş mezhebini bırakmasını, tövbe ederek hak yoluna girmesini bildirdi ve bunun için çaba gösterdi. Fakat  gösterdiği büyük çaba Kabız'ın tutumunu değiştirmeye, onu inançlı ve düzgün bir insan yapmaya yetmedi.
İstanbul Kadısı bundan sonra, olayla ilgili gelişmeye uygun olarak, dinsizin öldürülmesine ilişkin kararı imzaladı.'
Elbette ki bu yargılamayı kafesli pencere ardından izleyen Sultan Süleyman çok mutlu oldu.
Sonra; Molla Kabız; yüz kişilik cellat takımına  verildi.
Ve onun başı; Topkapı Sarayı'ndaki Cellat Çeşmesi önündeki siyaset taşı üstünde kesildi.
Cellat ağa da kanlı elini ve kanlı baltasını o çeşmede yıkadı.
Devleti yöneten kişi rahaaaat bir nefes almıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder