30 Haziran 2011 Perşembe

Meclis’e gelemeyen milli irade değil, partilerin iradeleridir!?

Bazen “sorulan soru” veya “alınan cevap” kadar, “sorunun şekli” de önemlidir... Bazı “soru”lar vardır ki; içinde “tuzak” vardır ve insanı “yönlendirir” ve dolayısıyla “cevap” da “istenilen yönde” alınır.
Bunun en güzel misallerinden biri de, fıkra tadındaki şu olaydır:
3 arkadaş, “lokanta”da yemek yerler, garsondan “hesap” isterler.
Garson hesabı getirir;
“25 lira.”
Her üçü de; “ben ödeyeyim” der ama, birbirlerini ikna edemezler...
En sonunda bir “çözüm” bulurlar: “Alman usûlü yapalım.”
Yani, herkes “kendi ücretini” verecektir... Ceplerinden “10’ar lira” çıkarıp, garsona verirler.
Garson da; 25 lirayı alır, “para üstü” olarak “5 lira” verir.. O “5 lira”nın “3 lira”sını geri alıp, “2 lira”sını garsona “bahşiş” verirler.

“3 lira”yı da aralarında bölüşürler.
Lokantadan çıktıktan sonra, kendi aralarında bir “hesap” yaparlar... Toplanan para, verilen bahşiş, geri alınan para tek tek hesaplanır ama işin içinden çıkamazlar.
Niye mi?..
Her bir kişinin verdiği 10 TL’den geri aldıkları 1 TL düştükten sonra kişi başına garsona verilen para 10 TL - 1 TL= 9 TL olmaz mı, olur!..
Öyleyse 3 kişinin toplam verdiği para 9 TL x 3= 27 TL olur...
2 TL de bahşişi koyunca garsona ödenen toplam para; 27 TL + 2 TL= 29 TL olmaz mı, olur...
Oysa garsona toplam 30 TL vermişlerdi öyle değil mi?..
O halde;
1 TL nerede?..
CHP, OLAYI ÇARPITIYOR
Eğer soruyu, böyle “tuzaklı” sorarsan, 1 TL’nin nerede olduğunu arar durursun!
Zaten, soruyu soran; sizin “1 TL’ye” odaklanmanızı istemiş ve dolayısıyla “cevabı olmayan” bir soru sormuştur!..
Oysa, böyle bir soru soran kişiyi “ters köşe”ye yatırmak için; “sorunun çözümü”ne de “tersten” gitmek gerekir.
Meselâ, şöyle diyeceksin:
“Lokantaya verdiğiniz para, 25 lira... Garsona da 2 lira bahşiş verdiniz... Etti 27 lira... 3 lirayı da kendi aranızda bölüştünüz... Ne etti?.. 30 lira!”
Demek oluyor ki;
“Doğru cevap” verebilmek için, sorudaki “yönlendirme”ye dikkat edecek, “tuzağa” düşmeyeceksin!..
Aksi halde;
Merhum Nasreddin Hoca’nın durumuna düşer; “samanlıkta”, yani “karanlıkta” kaybettiğin iğneyi, “aydınlık” diye, avluda arar durursun!..
Tabiî, bulabilirsen!..
“BDP’nin Türk versiyonu CHP” de aynısını yapıyor şu anda... Millete öyle bir “kazık soru” soruyor ki, cevabını vermenin mümkünatı yok.
Soru şudur:
“Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, halkın iradesi ile seçilmişlerdir... Dolayısıyla, yargının kararı milli iradeye terstir... Yargı, niçin milli iradeye aykırı bir karar vermiştir?”
CHP’nin sorusu budur!..
Bunun da cevabı yoktur!..
Oysa, “CHP’nin tuzağı”na düşmemek için, şöyle bir “karşı soru” sorulmalıdır;
“Siz, tahliye edilmeyeceklerini bile bile, Haberal ve Balbay’ı niye aday gösterdiniz?”
Soru, böyle sorulur!..
Bırakın, pirincin taşını CHP ayıklasın ve eğer bulabilirlerse kılıf bulsunlar!..
Ama, bulamazlar!..
367 SABİH BİLE UYARMIŞ!
Çünkü CHP, bütün “uyarı”lara rağmen “Ergenekon sanıkları”nı aday göstermiştir!..
Ki, bu “uyarı”ları yapanlardan biri de; “367 ucubesi”nin mucidi Sabih Kanadoğlu’dur.
Sabih Kanadoğlu’nu anlatmaya herhalde gerek yok... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilmemesi için elinden gelen çabayı harcamış ve son anda “367 milletvekilinin oy vermesi” şartını ortaya atarak, Türkiye’ye “büyük bir kaos” yaşatmıştı!..
İşte bu Kanadoğlu; uyarmış Kemal Kılıçdaroğlu’nu... “Aday yapmayın” demiş; “Zira, seçilseler bile hapisten çıkamazlar!”
Ama, Kılıçdaroğlu;
Bile bile aday göstermiş Haberal ve Balbay’ı... Dahası, 3 Haziran 2011’de Kanaltürk ekranlarında Adem Yavuz Arslan’ın sorusu üzerine demiş ki;
“Evet çıkmayabilirler. Bunu daha önce de Sabih Kanadoğlu açıklamıştı. Sonuçta yargının takdirine bağlı... Cezaevinden çıkması için yargıcın kararı lâzım. Herhangi bir sorun yok.”
Lütfen dikkat;
3 Haziran 2011’de “yargının takdiri”ne vurgu yapan Bay Kılıçdaroğlu, şimdi kalkmış, diyor ki;
“Yargı, milli iradeye aykırı bir karar verdi... Arkadaşlarımızı satmayacağız!.. Mücadelemizi sürdüreceğiz!”
Nasıl mücadele ettiklerini, 28 Haziran günü Meclis’te gördük... Meclis’e geldiler ama “yemin” etmediler!..
Üstelik de, MHP’yi suçladılar;
“Arkadaşlarını sattılar!”
O zaman sormak lâzım kendilerine;
“Diyelim ki, MHP’liler Engin Alan’ı, yani bir tek arkadaşlarını sattılar!.. Peki Oktay Ekşi ne yaptı?.. En yaşlı üye sıfatıyla Meclis Başkanlığı koltuğuna oturan Oktay Ekşi, yemin ederek bütün CHP’lileri satmış olmadı mı?!?”
Madem ööle, işte bööle!..
KANDİL’E YOL OLUR!
Gelelim, madalyonun öteki yüzüne...
Ama, önce bir fıkra:
Adam, “derin uyku”ya dalmış... Bir ara, yüzünde bir şeylerin gezindiğini farketmiş... Bir de gözlerini açıp bakmış ki; bir “fare” bıyığının üzerinden geçiyor!..
Sabahleyin kalktığında;
İlk işi “bıyığını kazımak” olmuş!..
İşe gidip de, arkadaşlarının;
“Bıyığına ne oldu?” sorusu üzerine olayı anlatmış!..
Arkadaşları; “Be adam” demişler; “Üzerinden fare geçti diye hiç bıyık kesilir mi?.. Yıkasaydın yeterdi!”
“Yoo” demiş adam;
“Kesmeseydim, yol olurdu!”
CHP’lilerin; “CMK 100. maddenin değişmesi”ni ve “milletvekili seçilen bir tutuklunun derhal tahliye edilmesi”ni teklif etmesine, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın çarpıcı bir örneği var...
Yazıcı, “Tamam” diyor; “Diyelim ki; CHP’nin teklifine uyduk ve milletvekili seçilen bir tutuklunun derhal serbest bırakılmasına dair bir düzenleme yaptık.
Ama o zaman;
Bu düzenlemeyi gerekçe gösteren BDP, 2015 seçimlerinde, meselâ PKK elebaşılarından Murat Karayılan’ı aday gösterirse, ne yapacağız?..
Öyle ya;
Murat Karayılan da, sonuç itibariyle Türk vatandaşıdır ve hakkında da kesinleşmiş mahkeme kararı yoktur.
Bunu Kılıçdaroğlu’na soralım... Eğer uygun görüyorsa, gelsinler bu düzenlemeyi yapalım!..”
BUNLAR APO PROVALARI!
Hayati Yazıcı haklıdır...
Bugün, “haklarında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı yok” diye Haberal ve Balbay’ın “derhal tahliye” edilmesini isteyen CHP; böyle bir düzenlemenin “Kandil’e yol olacağını” acaba hiç düşünmüyor mu?..
İşin enteresan tarafı;
2015’te “Murat Karayılan’ı Kandil’den indirip milletvekili yapan” bir BDP, bu defa da Apo için “boykot” yapabilir ve onun da “Meclis’e gelmesi” için baskı oluşturabilir!..
Hiç kimse “Olmaz” demesin!
Olmaz, olmaz!..
Zaten, BDP’lilerin “nihaî hedef”leri de budur!.. Şu anda yaptıkları, “Apo’yu Meclis’e getirmenin provaları”dır!..
2011’de Hatip Dicle!..
2015’te Murat Karayılan!..
Daha sonra da, Abdullah Öcalan!..
“Hatip Dicle plânı” bir tutsaydı var ya, 2015’te Apo için bile bastırabilirlerdi!..
Hazırlanan “tuzak” budur!..
Bu tuzağa düşmemenin tek yolu, CHP’ye de, BDP’ye de hep aynı soruyu sormaktır;
“Arkadaş; karıncalı isimler olduklarını bile bile Hatip Dicle’yi, Mehmet Haberal’ı ve Mustafa Balbay’ı niye aday gösterdiniz?.. Bunların hapisten çıkamayacaklarını bile bile niye milletvekili seçtirdiniz?..”
NE MİLLÎ İRADESİ?!?
İşin doğrusu;
Yargının verdiği kararların “millî irade” ile de ilgisi yoktur...
Yargının karşı çıktığı; “millî irade” değil, “CHP ve BDP genel başkanlarının iradeleri”dir!..
Onları aday göstermeyip de, başkalarını aday gösterseydiler, bu defa onlar seçilecekti!..
Durum, bu kadar basit!..
O halde; o soru, hep sorulmalı;
“Onları niye aday gösterdiniz?”
Varsa bir cevapları, versinler!..
Yazımızı, Meclis Genel Kurulu’ndan bir anekdotla bitirelim.
Önceki günkü “yemin töreni”nde, CHP’lilerin ismi okundukça, katip üyeler “yok” dediler!..
Bu da gösterdi ki,
Yeni CHP “yok”tur!..
Genel Kurul’da;
Eski “militan CHP” vardır!..
Memlekete hayırlı olsun!..
Kandil’in “Kürt versiyonu” BDP ile “Türk versiyonu” CHP “eylem ortaklığı” sergilediler ya; millet bu “ruh ikizleri”ni iyi tanımalıdır!..
Meğer Ergenekon “iyi kuklacı”ymış!..


Severim böyle “demokrat”(!)ları
Önceki günkü Genel Kurul’da CHP’lilerin “yemin etmeme” kararını, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, o esnada Meclis’te bulunan “133 CHP milletvekili”ne şu “emir”le ilân etti:
“Kimseden tek kelime duymak istemiyorum... Kesinlikle yemin etmeyeceğiz... Aksini düşünen, salonu hemen terketsin!”
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavırlarını “dikta özlemi” içinde olmakla, “sivil dikta”ya yelken açmakla ve de “tek adam”lığa özenmekle suçlayan CHP’lilere sormak lâzım; “Kılıçdaroğlu’nun tavrı mı demokratiktir?”
Şu hâle bakın; adam, bir “diktatör” gibi “emir” veriyor: “Kimseden tek kelime duymak istemiyorum!”
Demek oluyor ki, “aykırı bir tavır”a zerrece tahammülü yok!.. Devam ediyor emir: “Yemin edecek olan, salonu hemen terketsin!”
Yani, demek istiyor ki;
“Ya sev, ya terket!”
MHP’yi bu şekilde suçlayanların kulakları çınlasın!.. MHP’liler böyle denince “faşist” oluyorlar ama Kılıçdaroğlu söyleyince “hümanist” oluyor, öyle mi?!?..
Sevsinler, “Yeni CHP’nin eski diktatörleri”ni!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder