8 Haziran 2011 Çarşamba

Bir seçim uyarısı... Savaş cephede değil, masada kazanılır!

 
“Askerlik” yapanlar bilir... Komutanlar derler ki; “Savaş, tanklarla başlar, piyadelerle biter...”

Ve yine derler ki; “Zafer, piyadenin süngüsünün ucundadır.”

Öyle değil midir.

Savaş, ilk önce “savaş uçakları”ndan atılan “bomba”lar ve “füze”lerle başlar... Ardından “tankların bombardımanı” başlar...

En sonunda da; “makinalı tüfek”lerle yapılan “yaylım ateş”le devam eder...

Ancak, “cephe”ye “piyade” girmedikçe, bir anlamda “göğüs göğüse çarpışma” olmadıkça “netice” alınmaz...

İnceliğe dikkat ederseniz;

“Makina”larla başlayan savaş “piyade” ile, yani “insan”la sona erer!..

Yani, “zafer”i veya “mağlubiyet”i tayin eden, “insan”dan başkası değildir!..

Yalnız, şu da var:

“Savaş”lar, her zaman “cephe”de kazanılmaz...

Savaş, “masa”da kazanılır!..

Cephede “zafer” kazanan nice millet vardır ki, “masa”da kaybetmişlerdir!..

İşte Osmanlı, işte Türkiye...

“İstiklâl Savaşı”nda yedi düvele karşı savaşan ve “işgalci”leri topraklarından kovan Türkiye, maalesef “Lozan Konferansı”nda kaybetmiştir!..

Demek oluyor ki;

“Cephede kazandım” demekle iş bitmiyor... “Masada” da kazanacaksın!..

Aksi halde; kazandığın zafer, pekalâ “hezimet”e dönüşebilir!..

Çünkü “savaş”ın; böyle “cilve”leri, böyle “hile”leri çoktur!..

KOŞANER, İSTİFA MI EDECEK?

Seçime “4 gün” kalmışken, kalkıp da “savaş muhabbeti” yapmaya niyetlendiğimi sanmayın... “Savaş”tan söz ettim ki; sizler bunu “seçim” olarak değiştirin!..

Çünkü “savaş meydanları” ile “seçim meydanları” birbirine çok benzerler... Her ikisinde de “hile”ler vardır, “cilve”ler vardır!..

Ve yine;

“Seçim meydanları”nda kazanılan bir “zafer”, seçim günü “oy sandıkları”nın bulunduğu “salon”larda pekalâ bir “yenilgi”ye, bir “hezimet”e dönüşebilir!..

Şu anda bile;

AK Parti, “yeni bir zafer” beklentisi içindeyken, onun “yenilgisini” bekleyenler olduğu iddia ediliyor.

Meselâ, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in, eğer “AK Parti tek başına iktidar” olursa, “derhal istifa” edeceği, bir “koalisyon” çıkarsa görevine devam edeceği ileri sürülüyor!..

İddialara göre;

“İstifa mektubu” cebindeymiş Işık Koşaner’in!.. 12 Haziran akşamında, bir “koalisyon tablosu”nun çıkmasını dört gözle bekliyormuş!.. Aksi halde, “13 Haziran’ı beklemeden istifa etmeyi” ve böylece “AK Parti’ye seçimi kazanma sevinci yaşatmamayı” plânlıyormuş!..

Emre Uslu’nun bu iddialarına; bu yazının yazıldığı saat 19.30’a kadar Genelkurmay’dan da, Işık Koşaner’den de bir “yalanlama” gelmedi...

Malûm; “Sükut, ikrardan gelir!”

Acaba niye susuyor Koşaner?..

Yapacağı bir “yalanlama”nın; etrafındaki “abluka”yı daha da artıracağını mı düşünüyor yoksa “niyet”inin nasıl “deşifre” olduğunu mu araştırıyor?..

Kim bilir, belki de; “istifa niyeti”nin açığa çıkmasının “AK Parti’ye puan kazandıracağını” düşünmüştür!..

Belki, bu da “psikolojik harp teknikleri”nden biridir!..

Ama, şurası meçhul:

Org. Işık Koşaner’i, bir “koalisyon beklentisi” içine sokan sebep ne?..

Yoksa, bir “son dakika operasyonu” ile gidişatın tersine çevrileceğine dair bir umudu, duyumu, tahmini veya bilgisi mi var?!?..

Ne olabilir “son dakika”da?..

CHP veya MHP, ya da BDP; son dakikada nasıl bir “oy patlaması” yapabilirler ki; “AK Parti’nin tek başına iktidarı”nı engellesinler ve bir “koalisyon” ihtimali doğsun?..

Dedik ya;

“Savaş, hiledir!”

“Seçim”ler de, “hile” ve “tuzak”larla doludur... Her an, “umulmadık bir yer”den “darbe” gelebilir ve Işık Koşaner gibileri bir “beklenti” içine sokabilir!..

Kim, ne derse desin;

Şu anda, “seçim meydanları”nın galibi AK Parti’dir...

“Miting meydanları”ndaki kalabalık, eğer “oy”a yansırsa, AK Parti’nin, “tek başına iktidar” olmanın da ötesinde, “fark atması” kesin görünüyor!..

Ama, endişem şu:

“Miting meydanları”nda sağlanan bu üstünlük, ya “oy masaları”nda kaybedilirse!..

ÖLÜLER BİLE OY KULLANIRSA!

Bir örnek vereyim:

Tarih, 20 Mayıs Cuma...

Başbakan Tayyip Erdoğan, Van’da “coşkulu bir kalabalığa” hitap etmiş...

Akşamleyin, heyette bulunan Tarım Bakanı Mehdi Eker’le birlikte, Edremit ilçesinde, “Van Denizi”nin kenarındaki bir “çay bahçesi”nde sohbet ediyoruz...

Sözü; “bölge halkının iradesinin BDP tarafından gaspedilmek istenmesi”ne getiriyor ve diyor ki;

“BDP; sadece dirilerin iradelerini değil, ölülerin iradelerini bile gaspetti!”

Nasıl yani?..

“Yaşadığı” bir olayı anlatıyor:

“Bir sandıkta, diyelim ki 200 seçmen kayıtlı... Bunların 100’ü gelmiş, oyunu kullanmış!..

Ama 100 tanesi; ya tembelliğinden, ya mazeretinden ya da umursamazlığından, gelip de oyunu kullanmamış!..

Sandıkların kapanmasına yarım saat veya 15 dakika kala, sandık başkanı odada bulunan gözlemcileri ısrarla dışarı çıkartıp, kapatıyor kapıyı!..

Sonra da;

Alıyor eline oy pusulasını, basıyor mührü, zarfa koyup, atıyor sandığa...

Tabiî, 100 oyun tamamı BDP’ye!..

Geçen yerel seçimlerde, Diyarbakır’ın bir ilçesinde, sadece 57 oy farkıyla başkanlığı kaybetmiştik.

Tutanakları getirtip, incelettim.

Aaa, o da ne?..

Hastanelerde yatan yatalak ve kötürümlerden tutun da, cezaevinde hapis yatan, ya da ölüp mezarda yatanlara kadar, birçok kişi oy kullanmış!..

Düşünebiliyor musunuz;

Mezardakiler bile oy kullanmış!..

Saydım, en az 55 ölünün sandığa gidip, oy kullandığını tesbit ettim...

BDP’liler, ölülere kullandırdıkları oylarla kazandılar seçimi!..

Elbette itiraz ettim...

Ama, ne İlçe Seçim Kurulu, ne de İl Seçim Kurulu, oralı bile olmadı...”

Peki niye?..

SANDIK BAŞKANI BDP’Lİ OLURSA!

“Çünkü” diyor Mehdi Eker;

“İl veya ilçelerde; en yaşlı, en kıdemli hakim, il veya ilçe seçim kurulu başkanı olur...

Dolayısıyla, sandık başkanlarını belirleme yetkisi onlara aittir...

Dönemin Diyarbakır Valisi, bir liste yapmış... Listedeki insanların güvenilir kişiler olduğunu, dolayısıyla sandık başkanlıklarına bu kişilerin atanmasının uygun olacağını bildirmiş... Gelin, görün ki; o listedeki isimlerden bir teki bile sandık başkanı yapılmamış!..

Dolayısıyla, sandık başkanlarının çoğu BDP’lilerden oluşmuş... Onlar da; oy kullanmayanların yerine; basmış mührü BDP’ye, atmış sandığa!”

Mehdi Eker bunları anlatırken, inanın kanımız dondu... Şu hâle bakın; bir şekilde “sandık başkanlığı”nı eline geçiren bir BDP’li, boynundaki “poşu”suyla oturuyor sandığın başına, “seçimin gidişatı”na yön veriyor!..

Ne oluyor o zaman;

“Meydan üstünlüğü” olmayan BDP, seçimi “masa”da kazanıp; “yenilgi”yi “zafer”e dönüştürüyor!..

AK Parti veya bir başka parti, istediği kadar “miting üstünü” olsun!..

“Milletvekili adayları, il ve ilçe teşkilatları, kadın ve gençlik kolları üyeleri ya da gönüllüler” istedikleri kadar çalışsın, istedikleri kadar “ayak basmadıkları yer, çalmadıkları kapı” bırakmasın!..

Sonuçta, “boynu poşulu bir BDP’li” oturuyor sandığın başına, “seçmenin iradesi”ni gaspediyor!.. Hatta, “ölülerin iradesi”ni bile gaspediyor!..

OY PUSULASINA DİKKAT!

Dedik ya, savaş hiledir!.. İşte gördünüz; seçim de, “hile”lerle dolu!..

Bu yazıyı yazarken, Konya’da faaliyet gösteren Denge Hukukçular Derneği’nden de bir açıklama geldi.

Denge Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Ramazan Aslan da, tıpkı benim gibi, 12 Haziran’daki muhtemel “seçim hileleri”ne dikkat çekmiş...

Ramazan Aslan, yapılacak “en küçük bir hile”nin halk iradesinin sağlıklı şekilde sandığa yansımasının önüne geçilebileceğini söylemiş...

Seçmenlerin, oylarını sandığa atmadan önce mürekkep, çizik, yırtık gibi hileli eylemlere karşı uyanık olmasını isteyen Başkan Aslan demiş ki;

“Vatandaşlarımız, oyunu kullanmadan önce tercih mührünü basıp, zarfa yerleştirmeden ve sandığa atmadan önce mutlaka oy pusulalarını kontrol etmeleri gerekmektedir.

Aksi takdirde, kasıtlı ve hileli fiillerle, işaretlenmiş veya mürekkep lekeleri ile parmak izleri bırakmış oy pusulaları geçersiz sayılacak ve kullandığınız oy heba edilmiş olacaktır.”

Yapılabilecek hileleri bir örnekle açıklayan Denge Hukukçular Derneği Başkanı Aslan, bazı sandık görevlilerinin bilerek ya da bilmeyerek tek bir hareketle, oy pusulasını geçersiz hale getirebileceğine dikkat çekmiş ve şu uyarıyı yapmış:

“Oy kullanacak olan vatandaş uzaktan gelirken, pusulayı teslim edecek görevli, vatandaşı kılığından kıyafetine, bıyığından sakalına kadar çok ince bir şekilde süzüp, eğer kendi düşüncesinden olmadığını kestirdiği birisi ile karşı karşıya ise, imza attırmak için daima elinde tuttuğu kalemi ile, oy pusulasını vatandaşa teslim ettiği sırada arka tarafına “ufacık” bir çizik atar veya parmaklarını önceden mürekkebe daldırarak pusulayı alırken-verirken mürekkeple işaret bırakır.

Tüm bu olanlardan habersiz olan vatandaş seçimini yapar ve oyunu sandığa atar. Oy sayım işlemleri sırasında pusulalar önlü arkalı kontrol edilir.

Bu sırada arka tarafta tespit edilen o küçük önemsiz gibi görülen çizik veya mürekkep izi sebebiyle oy geçersiz sayılır. Çünkü her türlü işaretli oy pusulaları geçersizdir. İşte bu yüzden oyunuzu kullanmadan önce oy pusulasının temizliğinden mutlaka emin olun.”

Görüyorsunuz ya;

Sadece “savaş”larda değil;

“Seçim”lerde de işte bu tür “hile”ler olabiliyor!..

O halde, ne yapmak lâzım?.. Her şeyden önce, “uyanık” olmak lâzım!..

Unutmayın ki;

Savaşlar, “uçak, tank, top ve füzeler”le başlasa da, “zafer”i belirleyen “piyade” yani “insan”dır!..

O halde; “insan” olarak oyunuza sahip çıkın ve “hile”ye geçit vermeyin.

Aksi halde;

“Seçim meydanları”nda kazandığınız üstünlük, “masa”da mağlubiyete dönüşebilir!..

Bilmem, anlatabildim mi?..

Kılıçdaroğlu’nun yeğeni!

Hani, AK Partililer; “Kastamonu’da kurşunlandık, Hopa’da taşlandık” diyorlar ya, her iki “saldırı”yı yapanlardan birinin “PKK’lılar”, diğerinin de “Halkevleri” olduğu kesinleşti!..

“Halkevleri” adlı örgütün de, “CHP’nin arka bahçesi” olduğunu, geçenlerde belgeleriyle ortaya koymuştuk... Çünkü “Halkevleri”nin “yönetim kadrosu”nda “4 CHP kurmayı” bulunuyor!..

Böylece; “Hopa’daki saldırının bir CHP tezgâhı” olduğu, tartışılmaz bir gerçek haline geldi...

Şimdi ben, işbu “Halkevleri” konusunda, “Kılıçdaroğluvari sorular” sormak istiyorum... İlk sorum şu: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Atilla Kılıçdaroğlu adlı bir yeğeni var mıdır?..”

Devam edelim sormaya: “Kılıçdaroğlu’nun öz be öz yeğeniyim” diye ortalıkta dolaşan işbu Atilla Kılıçdaroğlu, halen Kocaeli Üniversitesi kampüsünde faaliyet gösteren İş Bankası Şubesi’nde “güvenlik görevlisi” olarak çalışmakta mıdır?”

İşbu Atilla Kılıçdaroğlu, aynı zamanda “Kocaeli Halkevleri’nin bir üyesi” midir?.. Çevresinde; “küfürbaz” ve “anarşist ruhlu” biri olarak tanınan işbu Atilla Kılıçdaroğlu; katıldığı birçok “eylem”den sonra, kaç defa “gözaltı”na alınmıştır?..

Bu soruların cevabını kim verirse versin... İster Kemal Kılıçdaroğlu versin, ister Halkevleri, isterse yeğen Kılıçdaroğlu!..

Yeter ki, şu “Halkevleri”ni iyice tanıyalım!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder