30 Temmuz 2011 Cumartesi

BASINDAN SEÇMELER

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın istifalarına medyanın ilk tepkisi:Hükümet orduya

BASINDAN SEÇMELER

Yüzde 50 ile iktidarını pekiştiren AKP uzun süredir Silahlı Kuvvetler’i kendi dilediği gibi dizayn etmeyi düşünüyor ve bunu planlıyordu. O halde generallerin de, bugünkü konjonktürde direnecek güçleri olmadığını da hesap edersek, hükümete bu yolu açması gerekiyordu.
Görünen o ki, hükümet Yüksek Askeri Şûra’ya iki gün kala düğmeye bastı ve Silahlı Kuvvetler’in tüm komuta kademesinin kenara çekilmesini sağladı.
Dün akşam üzeri yaşadığımız istifalar, Türkiye’de 30 yıl öncesine kadar alışılmış olan “Ordu yönetime el koydu” anlayışının tam tersidir. Yani bu kez hükümet orduya el koymuş durumda.
Hükümet bundan sonra Silahlı Kuvvetler’i yeniden oluşturma yönünde kesin güç kazanmıştır. Muhtemelen başta “or” rütbesinde olmak üzere bir dizi istifa daha olabilir. Hatta istifa etmemiş çok az general de kalabilir. Ama bu, iktidarın hızını kesmek bir yana, işini kolaylaştıracaktır.
İktidar bu operasyonu uzun süredir planlıyordu. “Darbe paranoyası” üzerine kurulan siyasetle “Bu ordunun en temel işi darbe yapmaktır” fikri halkın kafasına adeta nakşedildi.
Ardından PKK terörü ve sürekli şehit verilmesi bahane edilerek “Silahlı Kuvvetler’in çapsız ve beceriksiz olduğu gibi darbe yapmak uğruna teröristlerle işbirliğinden bile çekinmeyeceği hatta kendi askerinin öldürülmesine göz yumduğu” görüşü de yaygınlaştırıldı. Böylelikle halkın önemli bir bölümü kendi ordusuna karşı kuşku duyar hale
getirildi.
Çeşitli davalarla “Orgeneralleri bile hapse atan, dokunulmazlara dokunan iktidar” imajı da yaratıldı.
Dünkü istifalarla (bana göre görevden almalarla) operasyonun sonuna gelindi. İktidar, her şeye rağmen endişe duyduğu, çalışmak istemediği, ülke güvenliğini teslim etmek istemediği tüm üst kadroyu bir hamlede tasfiye etmiş oldu.
Bundan sonrasında artık sürpriz yoktur. İktidara yakın olan görüşteki subaylar, hangi rütbede olurlarsa olsunlar istenilen makamlara getirileceklerdir. Türk Ordusu belli ki baştan aşağı yenilenecektir.
Avrupa Birliği bu gelişmeleri “demokrasi” olarak niteliyor. Bilemem artık.
Can Ataklı / Vatan







TSK’nın yeniden dizaynı

TSK komuta kademesi görevden çekildi mi, çekilmeye mecbur mu edildi? Herhalde ikincisi... TSK son dönemde öylesine itibar kırıcı davranışlarla karşı karşıya kaldı ki, komutanların makamlarında oturmaya devam etmesi onursuzluk sayılacaktı...
Örneğin 13 şehit verdiğimiz olaydan sonra bölgeye sivil müfettiş gönderilmesi TSK adına hayli onur kırıcı olmuştu.
En büyük başağrısı Balyoz davasıdır.. Balyoz ve Ergenekon davalarında 44 general ve amiral ile 60’ın üzerinde albay tutuklu. TSK mensubu bir gün dahi tutuklu kalsa terfi edemiyor. Bunu normal sayabilirsiniz. Ancak bu davadaki kanıtlar üzerinde büyük tartışma var. Generaller ve amiraller imzasız dijital belgelerle tutuklanmış durumda. Eğer mahkeme sonuçlanır subayın suçsuzluğu kanıtlanırsa yeniden terfi edebiliyor. Denebilir ki generaller albaylar beklesin, suçsuzluğu anlaşılırsa nasıl olsa terfi edecekler. Ne var ki mevcut davaların da görünür bir tarihte bitmesi mümkün değil. Bu durum Genelkurmay ile Başbakan arasında gerginliği artıran en önemli nedenlerden biri...
Bitmedi... Dün mahkemeden “Askeri internet siteleri” ne ilişkin iddianame ile Ege Ordu Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler ve bir dizi generalin yakalanması kararı çıktı. Böylece onların terfisi de bir kalemde suya düştü. Bunların hepsi üstüste gelince komutanlara görevden çekilmek kaldı. AKP gidenlerin yerine dilediği komutanları atayacak, TSK’yı istediği gibi dizayn edecektir. Ancak bu olaylar TSK’nın gücünü, moralini, disiplinini, bütünlüğünü nasıl etkiliyor?
Bunlar hesaplanıyor mu?
Melih Aşık / Milliyet







Bugüne kadar terfiler konusunda hiçbir hükümet döneminde görülmeyen boyuttaki israrın, herşeyi göze almanın sebebi ne? Galiba asıl cevap aranması gereken soru bu!
Ruhat Mengi / Vatan







Terfi sistemi alt üst olacak
Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmedik bir krizle karşı karşıyayız..
Siyasi krizlere şerbetli olan Türk halkı ilk kez komuta kademesi boşalmıs bir ordu gerçeğiyle tanışıyor..
Halk bu durumdan dolayı siyasi iktidarı sorumlu tutacaktır. Çünkü Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sürecinde TSK’ya karşı bir itibarsızlaştırma operasyonu yürütüldüğü yaygın bir inanıştır..
Dünkü gelişmeler TSK’nın ileriye dönük hiyerarşisini de altüst eden bir etki yaratacaktır..
Güngör Mengi / Vatan







Cumhuriyet tarihinde ilk
Ankara’da -gazetecilik değimiyle- bomba patladı:
“Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları istifalarını vererek emekliliklerini istediler!..”
Bu yaz anlaşılan daha da sıcak geçecek. İktidar-asker ilişkilerinde gerilimin yükseldiği ve kopma noktasına çok yaklaşıldığında hep dile getirilen bir olasılıktı “Genelkurmay Başkanı ve komutanların istifa ederek topluca tavır koymaları...” Ama...
Bir Ankara efsanesi olarak kaldı, gerçekleşmedi.
Bu ortak tavır Cumhuriyet tarihinde bir ilk.
Elbette üzücü...
Keşke olmasaydı.
Şu satırları, gazetenin baskıya girişine dakikalar kala yazıyorum.
Sağlıklı bir değerlendirme için henüz çok erken.
Sadece borsaların ve piyasaların karışmaması, döviz kurlarının fırlamasını önlemek için istifaların cuma günü akşam saatine kadar bekletilmiş olduğu belli.
Eskiden askerin nabzını tutmak için bizim kuşak gazeteciler gece yarısı Genelkurmay’da ışıkların hâlâ yanık olup olmadığını gözlerdik.
Günümüzde “eşref saati” borsaların ve bankaların kapanma saati.
Güneri Civaoğlu / Milliyet





SİZDEN GELENLER





Öncü ve savaşçıydı...
O yazmak gibi büyük bir suçun sanığıydı. Yüksek sesle düşünmüş olmanın aykırı sesi. Ve çileli fikir işçiliğinin, yüreğini davasına adamışlardan saydığı, işte salt bu nedenle Türkiye’yi masa başında dizayn etmeye çalışanların ise “istenmeyen adam” ilan ettiği anıtsal bir duruştu. Bütün bu anılanların karşılığı ise 264 yıllık mahkûmiyet talebi, 130 yıllık sürgün kararı, kurşun, bıçak ve kelepçe.
Evet, Türk fikir dünyası usta bir kalemini, Türkçülük ve Milliyetçilik davası bir militanını kaybetti. “İnsanı nerede ve ne zaman, hangi şartlarla yakalayacağı bilinmeyen ve belki de hayat boyu sürecek bela ve felaketleri, yolun başında kabullenip, sonsuz bir tevekkülle Yaradan’a bağlanmalıydı.”
Bu tespit Necdet Sevinç’in bir fikir adamı için, yolun henüz başında görebildiklerinin ve yaşamın ona kuracağı tuzakların ve kurt kapanlarının kabulüyle ilgili. Nitekim o efsane bir kalem ve bir dava adamı olarak bu fikriyatın şuuruyla yaşadı. Adanmış ve kutsanmış bir ömrün içinde, Elmalı köprüsünde şahadet şerbeti içen Şahinbey’den nöbetini devraldığında henüz çocuk yaşındaydı. Asil kanlı Gaziantep’in bu iki hemşehrisi bir taraftan Türk topraklarının diğer taraftan Türkçenin sınırlarında müebbede kadar göğüslerini siper ettiler. Eğreti kalabalıklardan yeni bir millet yaratılmaya çalışılan bu süreçte Gaziantep’i emperyalist bölüşüme hazırlayanlar karşılarında Dündar Taşerlerin, Necdet Sevinçlerin ve Şahin Beylerin çelikleşmiş suretlerini bulacaklar.
Gaziantep bir hafta içinde Ali İhsan Göğüş’ten sonra Necdet Sevinç’i kaybetmiş olmanın acısıyla bir kere daha sarsıldı. Birkaç nesile yazıları ve fikirleriyle öğretmenlik yapmış olan Necdet Sevinç’le karşılaşma olanağımız hiç olmadı. Ya da garip tesadüflerin neden olduğu engeller bu buluşmaya olanak tanımadı. Ortak dostlarımız her zaman bu buluşmaya ev sahipliği yapma sözü verdiler. Ancak, küçük ihmaller ve “nasıl olsa zaman var” düşüncesiyle, “yahu geçen hafta buradaydı” gibi insan trafiğiyle ilgili tezatlar, aramıza giren sıra dağlar gibiydi. Gaziantep’in Türkçü-Milliyetçi düşünceye kazandırdığı sayısız değerlerden biri olan, rehber öğretmen Necdet Sevinçi sadece Gaziantep’in değil bütün Türkiye’nin ve Türklerin öğrenme ve algılama mecburiyeti olduğu kanaatindeyim.
Necdet Sevinç ve fikirleri yaşamalı ki, Türkiye yaşasın. Gaziantep’in ve Türkiye’nin, Gazianteplilerin ve bütün Türklerin başı sağ olsun.
Tamer Abuşoğşu, Gaziantep 27 Gazetesi







Layık olduğumuz gibi yönetiliyoruz
24 Temmuz Pazar günü. Saat 13:50 gibi. CNN TÜRK kanalını izliyorum. Alt yazıda, Mardin’deki üç askerimize saldırı haberi geçti. Merakla 14:00 haberlerini beklemeye başladım. Haberler başladı, sıradan bir olaymış gibi verdi. (yaklaşık bir dakika) Daha sonra Amy Winehause haberi başladı, en az 7-8 dakika sürdü. Bu ülkenin içine düşen ateş (ya da ateşin içine itilen bu ülke) o kadar mı sıradan. Şehitlerimizin canı o kadar mı değersiz. 3’er, 5’er, 10’ar, 13’er gidiyor da bu çocuklar, bilmem kimin bir parmağı kadar olamıyorlar, diye düşündüm, kahroldum, ama cevabını kendim buldum. Ne yazık ki hak dediyoruz. Çünkü, seçim geçeli daha bir ay oldu, oylarımızı kimlere verdik. Halen kimlerin gazetelerini alıp okuyoruz, kimlerin kanallarını izliyoruz. Kırk yıllık bir davanın adamıyız diyoruz, fakat kaçımız bir bardak çay veya iki sigara az içip kendi gazetemizi alıp okuyoruz. Kısacası hakediyoruz. Üzgünüm ama gerçek bu.
Necdet Öztürk







23 Temmuz 2011 günü kaybettiğimiz Necdet Sevinç’i onlar yaşatacak...
Necdet Ağabeyi yakından tanımak şerefine nail olduğum için Allah’a şükrediyorum. Ondan çok şeyler öğrendim. Mekanı Cennet olsun. Nur içinde yat sevgili ağabeyim. Selahattin Sekban

Ben böyle kalem görmedim. Allah rahmet eylesin. Savaş Kara

Allah Rahmet etsin, mekanı Cennet olsun...
İsa Eseroğlu

Dayanamıyorum... Nur içinde yat ey koca Türk ey!... Dursun Elmas

Türk Milliyetçiliğine ve ülkümüze katkılarından dolayı sana minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Allah mekanını cennet etsin... Taner Karaoğlu

Kalemin korkusuz tarafını göstermekten asla imtinâ etmedi. Türk’ün cesaretini, ahlâk anlayışını duruşuyla ve kalemi tutuşuyla göstererek büyük bir mütefekkir olduğunu dosta düşmana kabul ettirerek uçmağa vardı. Hakk’ın rahmeti üzerine olsun. Alper Göktürk Şafak

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun
inşallah... Ali Umutlu

Yazdı kurşunladılar, yazdı tutukladılar, maalesef artık yazamayacak; Allah rahmet eylesin...
Ayhan Osmanoğlu

Allah rahmet eylesin...
Tuncer Şahin

Rabbim mekanını Cennet eylesin...
Kadir Alptekin

Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun... İsmail Söke

Ve taziyelerini bildiren; Kurtkaan Oğuz, Korkmaz Göktan, Ertan Saygı, İsa Aydoğdu, Fikriye Taşçı, Canan Tuna Sözbir, Koray Efe, Oğuzhan Şeremet, Yunus Kahraman, Taner Ağdemir, Arzu Öztürk, Taner Arman, Hamdi Budak, Ömer Saraç, Deniz Arslan, S. Tutar...







Neşter kapma yarışı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BDP’li Bengi Yıldız’ın, “Vergi vermeyiz” sözleri üzerine Bakü seyahati öncesinde, “Herkes vergisini ödemek zorundadır. Ödemezse bedelini ödemek zorundadır. (Vergi vermeyeceğim,merkezi yönetim bana ayrıca destek verecek’. Yağmacı Hasan’ın böreği nerede böyle ya?) şeklinde cevap verdi. (...) Sözde özerkliğin ilanında atıfta bulunulan uluslararası sözleşmeler BM tarafından 16 Aralık 1966’da imzaya açılmasına rağmen Türkiye tarafından 37 yıl yasalaş(ma)mıştı taa ki 4 Haziran 2003’e yani AKP’nin devr-i iktidarına kadar. Bu yaşanan tartışmalar olsa olsa ’bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız’ diyenlerin ellerindeki neşteri birbirlerine kaptırmama telaşıdır!
Emin Dindar, Mimar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder