29 Temmuz 2011 Cuma

Nerede o eski tatlı kavunlar ve karpuzlar?

Eskiden askerlerle siyasetçiler anlaşamayınca muhtıra verilir ve siyasetçiler istifa ederdi... Şimdi tersi oluyor.
Değişime alışmak kolay değil. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna alışkanlıklara dayalı olarak karar veremeyiz. Ama kesin olan bir şey var.
Sivilleşme ve demokratikleşme bugünün dünden farkını oluşturan olgular arasında.
Gerçi Özal döneminde önce Necdet Öztorun zorunlu emekli olmuştu, sonra da Necip Torumtay, hükümetle anlaşamayınca istifa etmişti.
Yani genelkurmay başkanları istifa da ederdi eskiden. Ama bugün her alanda dünden çok farklı.
İsterseniz yine alışılmış söylemlerle bakalım yeni dünyaya.

Gerçekten kavunlarla karpuzların eski tadı yok. Eskiden her şey daha lezzetliydi.
Elimde uzaktan kumanda cihazı TV kanallarını dolaşıyorum. Farklı kanallarda program sunan, tartışan, kanallarının izlenme oranını artırmak için kendini parçalayan meslektaşlarıma bakıp, onlara acıyorum.
Eskiden böyle değildi bu meslek. Bir tek TRT'nin tek kanallı televizyonu vardı. Hangi programı yapsanız o hep en fazla izlenen program olurdu.
"Rekabet" devreye girdiğinden beri her mesleğin olduğu gibi televizyonculuğun da eski tadı kalmadı.
Sanayicilik de tatsızlaştı açıkçası. Birkaç tane yerli malı otomobil markası vardı.

Rekabet işin tadını kaçırdı
Benim ilk otomobilim Anadol'du.
Torpido gözünün üzerinde de Anadol'u üreten şirketin adı olan "Otosan" yazardı. Rahmetli ses sanatçısı Necmi Rıza Ahıskan yanıma oturduğunda her seferinde bu yazıyı okur ve sonra bana dönüp "Sen bu arabayı oto san" derdi.
Amerikan, Alman, Japon, Kore markaları ile rekabet etmek gibi bir sorunu yoktu otomotiv endüstrisinin. Paralar peşin alınır, sonra da sıra gelince yerli malı araç teslim edilirdi alıcıya.
Okullardaki "Yerli malı haftaları"nda da kuru incir ve Antep fıstığı ile ülkemizin ekonomik potansiyelinin tadına bakardık.

Nerede o eski ucuz tatiller
Nerede o eski Antalya'nın, o eski Bodrum'un güzel tatil günleri?
Bodrum'da Azmakbaşı'nda kahvaltı eder, Kırıkçatal'da birkaç liraya karnınızı doyurur, akşam da Han'da Zeki Müren'le barda oturup tatilinizin hakkını verirdiniz.
Şimdi her yıl 10 milyon turist ağırlayan Antalya'da 1970'lerin ortasına kadar otel denilecek bir konaklama mekânı yoktu.
Belediyeden Konyaaltı'nda bir gecekondu "Oba" kiralayabilmişseniz, denize ve tatile hak kazanmış olurdunuz.
Zap Suyu'na köprü yapılmadığı için Boğaz'a köprü de düşünülmezdi.
Siyaset de daha lezzetliydi eskiden.

Siyasetin de tadı kaçtı
Dış politikanızı Amerika belirlerdi.
"Sovyet tehdidi" varken başka türlüsü de mümkün değildi zaten.
İçeride de son sözü askerler söylerdi.
Kürtler o zaman da vardılar ama hem resmen hem de siyaseten yoktular. Bu mesele de askerlerin ilgi alanındaydı.
"Acaba nasıl çözüm üreteceğiz" diye şimdi kafa yorduğumuz sayısız sorun hiç gündemde değildi.

Genelkurmay'ın ışıkları
Hürriyet, Milliyet veya Cumhuriyet gazetelerinden birini elinize aldığınızda, Türk basınını izlemiş olurdunuz.
G.Kurmay'ın pencerelerinde sabaha kadar açık olan ışıkları izlemek, Ankara gazeteciliği için en geçerli uğraştı o zamanlar.
Kapalıçarşı'daki Cumhuriyet ve Reşat altınlarının fiyatları da ekonomiyi izlemeye yeterdi. Kadıköy vapurunda da herkes birbirini tanır ve selamlaşırdı.
"Halk" henüz kentlere akın etmediği için "Vatandaşlar" huzurluydu. "Çok seslilik" de kalabalıkların aynı sloganları birlikte tekrar etmesi olarak algılanırdı.
Bu "Değişim" denen bela her şeyin tadını kaçırdı. Baksanıza Öcalan bile PKK'ya "Ben taşeron olmayacağım artık" diye rest çekiyor yeni dönemde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder