30 Temmuz 2011 Cumartesi

Kriz değil, büyük fırsat

31 Temmuz 2011 Pazar

Değişime ayak uyduramayan, hatta değişimi kendisine saldırı olarak algılayan en önemli kurum Silahlı Kuvvetler yönetimi oldu. Çünkü Türkiye’nin değişimi biraz da Ordu’nun siyasetten ve hayatın hemen her alanından el çektirilmesi anlamına geliyor. 27 Mayıs’tan sonra Ordu eğitimden ekonomiye her alana el atmıştı. Darbenin ardından kendileri için fabrikalar bile kurdurdular. Ülkenin dört bir tarafında inşa edilen Orduevleri ise askeri ayrıcalıkların simgesi haline geldi. 5 yıldızlı otel standardında kurulan otel, lokanta ve marketlerde fiyatlar sokaktaki adamın dudaklarını uçuklatacak kadar ucuzdu. Diğer memurlar ile kıyaslanamayacak maaşlar ve daha nice ayrıcalık elbette gökten yağan kaynaklarla değil, bu ülkenin vergileriyle karşılanıyordu. Medya üzerinde kurulan baskı sayesinde seçilmiş ve atanmış siviller kıyasıya eleştirilirken Ordu eleştirilerden muaf tutuldu. Örneğin başbakanların makam araçları bile israf haberlerine konu olurken, kuvvet komutanlarına tahsis edilen uçak ve helikopterleri yazmaya hiç kimseler cesaret edemedi.



Paralel devlet

Ekonomik ve sosyal ayrıcalıklardan daha kötüsü ise siyasi ayrıcalıklar oldu. Generaller her darbe ve muhtıra sayesinde paralel bir devlet, yani olanın yanına ikinci bir devlet kurdular. Görünürdeki devletin başında Başbakan ve hükümeti varken, asıl güç sahibi devletin başında Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları vardı. TSK’ya göre genelkurmay başkanı bakanlardan daha üsttedir ve bu durum resmi merasim ve toplantılara da yansır. Örneğin MGK toplantılarında Başbakan ile Genelkurmay Başkanı karşı karşıya, generallerle de bakanlar ile karşı karşıya oturur. YAŞ toplantılarında ise Başbakan ile Genelkurmay Başkanı yan yana en başta oturur, Milli Savunma Bakanı ise kuvvet komutanları arasında oturmak durumundadır. Bu durum sivillerle yapılan tüm toplantılara yansır. Asker kendisini bu ülkenin sahibi saymıştır ve yakın bir zamana kadar da bu böyle olmuştur. Bundan dolayıdır ki yakın bir zamana kadar sivil-asker çarpışmasında geri adım atan askerler değil, sivil seçilmişler olmuştur.

Ayrıcalıkların en kötüsü ise kanun önündeki eşitsizliklerdir. Birkaç yıl önceye kadar asker ne suç işlerse işlesin sivil mahkemelerde yargılanamazdı. Buna karşın askeri bir konuyla ilişkilendirdiğiniz zaman sivillerin tamamı askerlerce yargılanabilirdi. Askeri mahkemelerdeki hâkimlerin hiçbirinin general olamayacağını ve hepsinin sicillerinin üstlerince oluşturulduğu düşünüldüğünde bu mahkemeler fiiliyatta kendi iradeleriyle hiçbir generali yargılayamadı, cezalandıramadı. Başka bir deyişle generaller canları ne isterse onu yaptılar, hesap vermediler, sivillerden emir almadılar. Dahası önüne gelene emir verdiler, herkesi fişlediler, siyasilerden daha çok siyasete daldılar.

Ayrıcalıklar TSK’yı zayıflattı

Kendilerinin yazdırdığı anayasalar sayesinde eleştiriden muaf, bin çeşit ayrıcalık içinde yaşayan generaller Türkiye’ye büyük zarar verdiler. Demokrasiye prangalar vuruldu, hukuk bir türlü hukuk olamadı, ekonomi askeri müdahaleler nedeniyle bir türlü toparlanamadı. Bu tavırlarıyla darbeci zihniyeti içselleştirmiş eski nesil generaller aslında en büyük zararı TSK’ya verdiler. TSK dış savunmada bir türlü özlenen düzeye gelemedi, iç çekişmelerin sıradan bir aktörü olarak kaldı.

Son 10 yılda Türkiye de, dünya da çok değişti. Askerleri koruyan siyasi ve yasal kalkanlar birer birer ortadan kalktı. Generaller 27 Mayıs’taki halleriyle ortada kalıverdiler. Geçmişte kimseden korkmadan yapılan darbe hazırlıkları, muhtıralar, cuntacılık, fişlemeler, siyasilerin arkasına ajanlar takmalar, faili meçhuller ve daha nice suçlar Yeni Türkiye’de suç haline geliverdi. İşin kötüsü eski nesil generallerimiz Yeni Türkiye’nin ve yeni konumlarının hala farkında değiller. Bu nedenle vatan hizmeti sandıkları hataları cezalandırılınca şaşırıyorlar, anlayamıyorlar. Bu nedenle son istifalar yeni bir dönemin başlangıcıdır ve kriz değil altın bir fırsattır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder