30 Temmuz 2011 Cumartesi

Demokrasinin günü

31 Temmuz 2011 Pazar

Genelkurmay Başkanı ve arkadaşlarının emeklilik yoluyla istifa etmeleri siyasal sistemimiz için deprem değilse de hissedilir bir sarsıntı önemine sahiptir.

Zira, bugüne kadar sivillerle asker arasında bu çapta bir kopuş yaşanmamıştır. Ancak, “deprem” etkisinden daha önemli olan, siyasal sistemimizin bu olayın üstesinden kolaylıkla gelebilmiş olmasıdır. TSK’nın komutansız kalması düşünülemezdi. Birkaç dakika içinde atama yapılarak sarsıntı durdurulmuştur.


Demokrasilerde beklenmedik durumlar yaşanabilir, üst düzey bürokratlar çekip gidebilir, tepki de koyabilir. Ama asıl demokratik durum, o kritik anları kontrolden çıkarmadan yönetebilmek, krize sebebiyet vermeden süreci devam ettirebilmektir. Türkiye önceki akşam, bu tecrübeyi yaşadı... Eskiden olsa iki ayağının bir pabuca gireceği, rejimin üzerinde vesayet arzusunda olanların kollarını sıvayarak çatışmayı izlemeye koyulacakları bir gösteri, perde dahi açılmadan sivil iradenin lehine bitti. Bir demokraside başka türlüsü de düşünülemezdi.

Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları emekliliklerini istediğinde “Eski Türkiye” sevdalıları hariç kimse bir telaş ve panik belirtisi göstermedi. Değişimi okuyan herkes bu sürecin kesintiye yol açılmadan yönetileceğini, arkada güçlü ve daha önemlisi yaşananların ne anlama geldiğini bilen bir hükümet olduğunun farkındaydı.

“Yaşananların ne anlama geldiğini bilmek” yani Org. Işık Koşaner ve komutanların istifa karşısına koydukları taleplerin derinliğini bilmektir. Hükümet ülkeyi darbelerden, muhtıralardan, andıçlardan, kara propagandalardan arındırmak için inisiyatif almışken sanık/tutuklu generallerin terfisi mümkün olamazdı. Olursa da bu ne perhiz bu ne lahana turşusu olurdu...

29 Temmuz 2011 Türkiye siyasal tarihi için önemli bir günün adı olarak anılacaktır... “Yeni Türkiye” felsefesinin derinlikli ve önemli kazanımlarından birisi tahakkuk etmiştir. Sivil bürokrasi ve yargıdan sonra askeri vesayetin de fiilen bittiği bir ana tanıklık etmiş bulunuyoruz.

12 Eylül referandumu ne anlama geliyorsa, 29 Temmuz ancak bununla kıyaslanabilecek değerde bir demokrasi günüdür.

Türkiye, masa üstünde değil; sahada, mücadele ederek ve bedel ödeyerek demokrasiyi kazanıyor. İşte böyle bir kazanım elde edilmiştir.

İster general, ister profesör, ister polis, isterse de işadamı... Kim olursa olsun, ülkeyi karanlık tünellere sokma arzu ve teşebbüsünün faturası yargı önünde ödeniyor.

Öte yandan, 29 Temmuz sadece sivil irade açısından hayırlı bir gün değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe ve darbe teşebbüsleriyle gölgeli sicilinin arındırılması için de büyük bir fırsat doğmuştur. Her asker artık, demokrasiye, seçilmiş hükümetlere, topluma karşı teşebbüslerin suç olduğunu, bu suçun mutlaka cezalandırılacağını ve kimsenin kimseyi kurtarmaya muktedir olmadığını bilmek zorundadır.

Tek emniyetli pozisyon hukuk ve demokrasi içinde kalmak ve sadece kendi işini yapmaktır. Vatanı kurtarmak gibi kendinden menkul vazifeler icat etmek değil. O devir artık bitmiştir.

Başbakan Tayyip Erdoğan, bu son hamleyle TSK’ya eski anlayıştan arınma ve bir yeniden yapılanma fırsatı sunmaktadır.

Altı çizilmesi gereken bir husus da Cumhurbaşkanı’nın oynadığı yapıcı ve hızlandırıcı roldür. Çankaya’nın siyasal sistem için ne anlama geldiğini gösteren bir rol. Özellikle de Abdullah Gül’ün selefiyle kıyaslandığında o rolün kıymeti daha iyi anlaşılacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder