29 Temmuz 2011 Cuma

Norveç’teki terör

30 Temmuz 2011 Cumartesi
Norveç’te Breivik adlı bir kişinin geçekleştirdiği eylemle ilgili yorumları okurken kendimi elleri üzerinde yürüyen bir insana benzettim. Olayları ters yorumluyor ve onların vardığı sonuçlardan hiçbirini paylaşmıyordum. Çünkü metotlarımız farklıydı ve herkesin değerlendirmede kullandığı metot benimkiyle uyuşmuyordu.
Onlar bir olaya bakıp gelişmelerin ne olacağını ve bunun ne anlama geldiğini arıyor, ben önce geleceğe yönelik tahminlerde bulunuyor ve herhangi bir olayın bu modele uyup uymadığına bakıyor, modelimin yanlış olduğunu gösteren güçlü deliller varsa modelimi buna göre düzeltiyor, aksi halde olayı bir sapma olarak değerlendiriyordum. Bunun dışında analizlerimizdeki varsayımlar da birbirinden çok farklı. Onlar din, kültür soy gibi farklılıkların çatışmanın sebebi olduğunu söylerken ben bu farklılıkların sadece bir araç olarak kullanıldığını düşünüyordum. Yani dünyada din ya da soy temelli bir çatışmanın olmadığını, yönetenlerin siyasi hedeflerine ulaşmak için bu farklılıkları tahrik ettiğini düşünüyordum. Mesela 11 Eylül saldırılarının ABD’yi hiçbir biçimde etkilemeyeceğini, ancak ABD’nin yapacağı askeri operasyonlara halkı hazırlayacağını ve bu operasyonları desteklemeleri için yapıldığını söylüyordum. Norveç’teki terör de bir ruh hastasının eylemi.
Ayrıca günümüzdeki terör eylemlerini, küçük militan grupların amaçlarına ulaşmak için kullandıklarını düşünmüyor, bunların büyük güçlerin hedeflerine ulaşmak için kullandıkları araçlar olduğunu kabul ediyorum. Bu konuda iki strateji izliyorlar. Ya farklılıklara dayanan örgütler kuruyor ya da kurulmuş bir örgütü ele geçirerek kendi politikalarını geliştirmek için kullanıyorlar. PKK başlangıçta sınıfsal bir hareketti ve bölgedeki feodal yapıyı yani ağalık düzenini sona erdirmek için yapılıyordu. Kürtlerin çok büyük bir bölümünü, ağaların kontrolünde oldukları için, PKK’yı desteklemiyor ve bunların içinden PKK ile savaşan ve yüzbinlere varan korucu çıkarılabiliyordu. Ama genel model farklı bir amaca yönelikti. Özal döneminde Kürt kimliği kabul edildi ve federasyonun da tartışılması gerektiği söylendi. Yani çok farklı bir amaçla kurulan PKK artık Türkiye’nin bölgedeki rolünün belirlenmesinde bir araç haline geldi. Yani Türkiye yeni rolünü tek kültürlü bir ulus devlet olarak oynayamayacağı için çok kültürlü olacak ve bölgedeki ortak değer olan İslama sırtını dönmeyecek ama bu, geçmişte olduğu gibi, farklı inançlara karşı olmayı gerektirmeyecekti.

Olayları sürekli bize yönelik bir düşmanlık olarak algılamamız kendimize olan güven eksikliğinden kaynaklanıyor. Avrupa’da biri Türk karşıtı bir laf söylese hemen tedirgin oluyoruz. Halbuki ben kendimizin geleceğinden değil Avrupa’nın geleceğinden endişeliyim. Geçmişte Suriye’nin Hatay’ı almak için saldırabileceği konuşulduğunda bundan daha güzel bir senaryo olamayacağını söylüyor ve keşke böyle bir şey yapsalar diyordum. Bugün Ermenistan’ın Ağrı Dağı’na talip olduğunu duyunca buyursun alsınlar dedim. Bu sözüm orayı hiçbir şekilde kaybetmeyeceğimiz anlamına gelmez. Türkiye çökerse bu amaçlarına ulaşırlar.

Ben korkmuyorum ama dünyayı doğru okumanın gerektiğini düşünüyorum. Mesela dünyadaki para sorununu onbeş yıldır izliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder