29 Temmuz 2011 Cuma

Bizans oyunları

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Dünden beri aynı şeyi düşünüyorum. 'Neden' diye soruyorum kendi kendime, 'neden Türkiye'de soru sormanın altında hep kişisel sebepler aranıyor? Neden şahsi mesele değil, duruşlar üzerinden tartışma yapılabileceği bir türlü anlaşılmak istenmiyor?'
- - -
Bir yazarın 180 derece tersine dönen duruşu, başka yazarların dikkatini çekmeli. Onlara 'ne oluyor?' diye sordurtmalı. Bu soru değişen yazar ile kişisel bir hesap görmek olarak algılanmamalı. Hilal Kaplan ve ben tam da bunu yaptık geçtiğimiz günlerde. Ece Temelkuran'ın dönüşümünü sorguladık.
- - -

Ama... Şimdi gelinen noktaya bakıyorum da... Gördüklerime, aldığım yanıta, yaratılmaya çalışılan havaya... Şaşırmıyorum ama çok üzülüyorum! Bir Ece Temelkuran vardı eskiden. Milliyet'te yazardı. Hatırlıyorum, bir grup öğrenci kendi kanları ile bir Türk bayrağı boyamışlar, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da bunu gururla göstermişti. Bunun üzerine Ece bu, kandan beslenen, ırkçı tavra karşı güzel bir eleştiri kaleme almıştı. O eleştiri nedeniyle Tercüman gazetesi Ece'yi 'Bayrak düşmanı' ilan etmiş ve sürmanşetten hedef göstermişti. Ödüm kopmuştu. Gerçi laiklik konusunda TSK çizgisindeydi. TSK'nın örgütlediği darbeci mitingleri heyecanla alkışlıyordu ama Kürt meselesinde militarist bakışa ve kandan beslenen etnik ayrımcılığa kafa da tutuyordu.
- - -
Oysa şimdi? 'Biz Türk'üz ve bayrağımızı Türk kanımızla boyarız' diyenlere karşı dururken bugün 'Nasıl her Türk asker doğarsa her Kürt de gerilla doğar' cümlesini kurabiliyor. 'Kürtler hangi partiye verirse biz de o partiye oy verdik' diyenlere kafa tutacağına onların gönüllü sözcülüğünü yapabiliyor. Nereden nereye... Böyle bir değişimi sorgulamaktan daha doğal ne olabilir?
- - -
Ben Ece'nin bir açıklama yapmasını beklerdim. Bir özeleştiri ya da 'değiştim, artık etnik milliyetçiliği destekliyorum' gibi bir kendini anlatış. Hepsi kabul edilebilirdi... Yeter ki önüne çıktığı kitleyi inandırmak için bir gün kara dediğine ertesi gün neden ak dediğinin sebebini anlatsın. (O sebep açık ama başka bir yazı konusu) Ama bunların hiçbirini yapmadı. Onun yerine ne yaptı? Twitter üzerinden 'Ben gidiyorum bacılar, meydan size kaldı' diye yazdı. Yani: 1) Siz benim kovulmam için bu yazıları yazdınız. 2) Sizin yüzünüzden çekiliyorum.
- - -
Bu tavra karşı söylenecek çok şey var ama isterseniz önce somut gerçeklere bakalım... Öncelikle neden gazeteyi değil de twitter'ı kullandı? Bu soruyu ben de sordum kendime. Meğer köşesini kullanmak istemiş ama gazete izin vermemiş. Hatta Temelkuran bir aydır yazmıyormuş (hiçbirimiz farkında değiliz!). Yani gazetesiyle sıkıntı yaşayan bir yazar, Hilal ve sonra da benim yazılarımla yeniden hatırlanmış.
Hal böyleyken sanki bizim yüzümüzden işi bırakıyor havası yaratmasına ne demeli? Şimdi anlıyorum ki Ece ve HT arasında işler çoktan kopma noktasına varmışken bizimle birlikte çıkan tartışmanın kamçısıyla yeniden anlaşma sağlanmış. Kısacası bırakın gitmesini sağlamak geri gelmesini bir anlamda hızlandırmış olduk Ece'nin.
- - -
Ben dolaylı olarak yaptığımız katkıya hakikaten sevindim. Bir meslektaşımın, hele eskiden sevdiğim yazılar yazan bir meslektaşımın gitmesini asla istemem. Aksine böyle bir durumda ona destek olurum. Ama tabloyu olduğu gibi tersine çevirmesi ve bunun için de bizi tetikçi gibi göstermeye çalışması karşısında ne diyeceğimi şaşırıyorum. Kuyudan bir insanı çıkartıyorsunuz ve o size 'beni kuyuya itmeye çalıştınız' diyor. Pes doğrusu...
Not: Bir sözüm de kendi kirli bahçelerini örtbas etmek için Ece ile ittifaka gitmeye çalışan ve bizi ihbarcı gibi gösterenlere: Daha düne kadar birbirine düşman cephelerde duranların bugün çıkar sağlama platformu oluşturması tek bir şekilde tarif edilebilir: Şer ekseni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder