18 Temmuz 2011 Pazartesi

Cumhurbaşkanı Gül "Kaygılıyım" demişti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü son gördüğümde zihnini hayli meşgul buldum.

Zihninin hep aynı soru üzerinde odaklandığı anlaşılıyordu: "Ya ortamı bozacak bir olay yaşanırsa?"

O gün devletin güvenlik ve istihbarattan sorumlu siyasi ve bürokratik kadrolarıyla ayrı ayrı görüşmüştü. "Hepsine, 'Aman her zamankinden daha dikkatli olalım, yıllar önce yaşanan ve bir günde 33 eri şehit verdiğimiz müessif olay gibi her şeyi sıfırlayan vahamette bir gelişmeyle karşılaşmayalım' mesajını verdim" dedi bana.

Görüştüğü siyasiler, devlet görevlileri de aynı kaygıyı taşıyorlarmış... "Teyakkuzda olduklarını gördüm" dedi Cumhurbaşkanı Gül...


Ertesi gün Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile Ankara'da görüşecekti; kaygılarını onlarla da paylaşacağını söyledi.

1993 yılı Mayıs ayında, bir süre önce 'ateşkes' ilân etmiş olan PKK, bölgeye gönderdiği militanlarla, acemi eğitimi sonrası birliklerine teslim olmaya giden -yani silâhsız- 33 eri Bingöl-Elazığ Karayolu üzerinde otobüsten indirerek infaz etmişti. Kimilerinin 'karanlık senaryo' diye adlandırdığı o olay, şimdilerde artık 'Kürt sorunu' diye anılan ülkenin en ciddi sorununun barışçı yöntemlerle çözülmesini gündemden çıkarmıştı. Terör de teröre karşı yürütülen savaş da tırmandı o olaydan sonra...

'Teröre verilen 40 bin kayıp bilançosu'nda sayıca en kabarık dönem '33 er infazı' sonrasında yaşandı.

Yukarıda anlattığım Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmem öyle çok eski bir tarihte yapılmadı. Geçtiğimiz hafta, 13 Temmuz Çarşamba gününün akşamında, İstanbul'daki Huber Köşkü'nde görüştüm kendisiyle... Bulgaristan gezisine davet ettiği milletvekilleri arasında bulunan BDP'li Ahmet Türk'le, bir gün önce, yemin krizinin nasıl sona erdirilebileceği konusu etrafında uzunca bir görüşme yaptığı biliniyordu.

"Ahmet Türk ve Şerafettin Elçi gibi siyaset adamları deneyimli ve makul düşünebilen insanlar; onlara görev düşüyor" dedi Cumhurbaşkanı Gül.

Türkiye gerçekten zamanı peşinden koşturan bir ülke; bir günü diğerine uymayan, umutla yeisin birbirini izlediği... Huber Köşkü'nde, akşamın ileri bir saatinde yaptığımız görüşmede Cumhurbaşkanı Gül evet kaygılıydı, ortamı bulandıracak, yürekleri dağlayacak, ocaklara ateş düşürecek çapta bir olayın meydana gelebileceği endişesini taşıyordu; ancak aynı zamanda epeydir çekilen sıkıntıların, yerlerini, ülkeyi kanatlandıracak bir olumluluğa bırakacağına da inanıyordu...

Gül şunu da söyledi: "Eğer gelişmeler endişelerim istikametinde yaşanırsa, sebebi, anayasa değişikliği sürecinin baltalanmak istenmesidir..."

Biz bu görüşmeyi 13 Temmuz Çarşamba akşamı yaptık; 15 Temmuz Cuma günü öğle saatlerinde, PKK, Diyarbakır/Silvan'da pusuya yatıp 13 erin şehadetiyle sonuçlanan kanlı eylemini gerçekleştirdi. Daha önce ilân ettiği 'ateşkes' sürecinin son gününde, Abdullah Öcalan'ın 'eylemsizlik' durumunun uzayabileceğini açıklamasından sadece 24 saat sonra hem de...

İstenen, Bingöl'de öldürülen 33 erden sonra oluşan 1993 ortamına yeniden dönülmesiyse, 13 erin şehit edilmesi o şartları süratle geriye getirebilir.

Peki de, aradan geçen onca yılda hiç mi akıllanılmadı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder