18 Ağustos 2011 Perşembe

228 sığınak biliniyormuş!


BUGÜN günlerdir "Kandil'i etkisiz hale getirmeliyiz. Güvenli bölge olmaktan çıkarmalıyız" diye yazıyor.

Ne kadar haklı olduğumuz dün bir kez daha teyit edildi.

İşte Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklaması;

"17 Ağustos 2011 günü akşam saatlerinden itibaren bölücü terör örgütüne ait Kandil Dağı, Hakurk, Avaşin-Basyan, Zap ve Metina bölgesindeki 60 hedefe, Türk Hava Kuvvetleri uçakları tarafından başarılı bir taarruz harekâtı icra edilmiştir...

Ayrıca, hava harekâtı öncesinde; Zap, Avaşin-Basyan ve Hakurk bölgelerinde tespit edilen 168 hedef, topçu silahları ile yoğun olarak ateş altına alınmıştır."

Demek ki, terör örgütü sınırın öte yakasında kendisine 228 güvenli saha oluşturabilmiş.

Demek ki, Türkiye bu üslerin yerini bildiği halde, barışa şans tanımak için mühlet vermiş.



Demek ki, teröristler sınırın ötesinde oluşturduğu bu "güvenli" eğitim sahaları ve kamplar sayesinde pervasız şekilde hareket edebiliyormuş...

Peki, Kandil havadan vuruldu, sınıra yakın kamplar top ateşine tutuldu, bu terör örgütünün eylem kabiliyetini sonlandırır mı?

Şüphesiz 'hayır.'

Bu sadece terör örgütünün rahat hareket etmesini ve kendini sınırın ötesinde güvende hissetmesini engeller.

Elini kolunu sallayıp sınırlardan geçip, eylem yapıp sonra da güvenli sığınaklarına dönmesini önler.

Hava operasyonu ve top ateşi sadece alınması gereken tedbirlerden birisi...

Uzmanların, alınması gereken diğer tedbirlere dair görüşleri de belli.

Terör örgütünün geri dönüp bu sığınakları yeniden güvenli hale getirmesine izin verilmemeli.

Keşif ve takip sürekli olmalı. Güncel istihbarata dayalı olarak nokta hedefler imha edilmeli.

Sınırın ötesinde "tespit edebildiğimiz" bu 228 noktada yeniden militanlar yetiştirilip, terör yapmaları için gönderilmelerine fırsat verilmemeli.

Bunun için de teröristlerin sınırdan geçişleri durdurulmalı.

Sınırlara insan ve teknoloji destekli kesintisiz "güvenlik duvarı" örülmeli.

Avrupa Birliği'nde olduğu gibi İçişleri'ne bağlı Sınır Güvenliği Müdürlüğü bir an önce kurulmalı.

Güvenlik zaafı olan karakollar kaldırılmalı.

Diğerleri de saldırılardan korunaklı hale getirilmeli.

İçerideki ve dışarıdaki teröristlerin irtibatı tamamen koparılmalı.

Can kayıplarına neden olan "alan hâkimiyeti" uygulaması ve "arama tarama" faaliyetleri yerini teknolojik taramaya bırakmalı.

İHA'lar, termal kameralar, uydu veya balonlarla tespit edilen terör gruplarına yönelik özel birlikler tarafından "nokta operasyonlar" yapılmalı.

Bu tedbirler yürek yakan can kayıplarını azaltacağı gibi terör örgütünü büsbütün etkisizleştirecektir.

Hakkâri pilot bölge olmaktan kurtarılmalı

Terör örgütüne askeri operasyonlar, demokratik açılımları bitirmez.

Aksine, atılan adımların istismarını önler ve özgürlüğün halka yayılmasına fırsat sağlar.

Kürt sorununa barışçıl çözüm arayışını bitirecek bir şey varsa o da terör örgütünün bir süredir olduğu gibi şiddete başvurmasıdır.

Bu nedenle terör örgütü kırsalda olduğu gibi şehir içinde de etkisizleştirilmeli.

Özellikle Hakkâri, Yüksekova ve Şırnak, terör örgütü tarafından adeta "kurtarılmış pilot bölgeler" haline getirilmeye çalışılıyor.

Güvenlik güçlerini "sokağa bile çıkamaz" hale getirip, devleti otorite zaafına düşürüp, yerine terör örgütünü ikame etmeyi planlıyorlar.

Sokak infazları bu amaçla yapılıyor.

Saldırılarla ilgili tek bir tanık çıkmaması da halkın giderek sinmeye başladığı anlamına geliyor.

PKK'nın bölgede adam kaçırması, "vergi" adı altında haraç toplaması da bu otorite boşluğu izlenimini güçlendiriyor.

Seçim ve referandum sonuçları korucu köylerinin bile sindirildiğini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, şiddet eylemlerini organize eden "şehir kadrosu" da "dağ kadrosu" gibi etkisizleştirilmeli.

Silahın gölgesinden kurtulan yerel siyasetçiler de kalıcı barışın tesisi adına daha makul politikalar üretebilirler.

Güvenlik sağlanmadan demokratik açılımlar, terör örgütünün istismar alanlarına döndüğü gibi, örgütün "silahla her istediğimi elde ederim" anlayışıyla hareket etmesine de neden oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder