10 Ağustos 2011 Çarşamba

Müslüman'ın 'dinsiz'i gettoya hapsetmesi

10/08/2011
Adı konulmasa da şu anda herkes zaten kendi gettosunda (beyaz Türk ağzıyla söylersek muhitinde) yaşamıyor mu?
Yeni Şafak gazetesinde Hayrettin Karaman’ın söylediği sözlerin gelebileceği nokta burası olabilir. Olmasa bile endişeli modernin bu paranoyasına su taşıyacağı kesin.
Hayrettin Karaman’ın daha fazla ne istediğini anlamakta zorlanıyorum. Zira adı konulmasa da şu anda herkes zaten kendi gettosunda (beyaz Türk ağzıyla söylersek muhitinde) yaşamıyor mu? Biliyorsunuz geçen günlerde Bodrum’da gittiğim bir klasik müzik konserinde tek bir türbanlı olmadığını (üzülerek) yazmıştım. Sanki başka klasik müzik konserlerinde var mı? Yok ne yazık ki!
Ya da benzer bir durum tersi için de geçerli değil mi? Siz ramazanda mutaassıp yerlerde içki içen birisini görüyor musunuz? Hatta bırakın içki içen birini, açık bir içkili lokantayı, hatta içkilisini de geçtim, açık lokanta görebiliyor musunuz?

Adı tam olarak konulmasa da, ister ‘mahalle baskısı’, ister ‘görüşlere saygı’, ister ‘korku’ desek de zaten bir toplumsal ayrışma yaşanıyor. Herkes usulca kendi mevzilerine çekilmiş durumda. Ramazanda en azından saygıdan (kimisi de korkudan) ortalıkta yiyip içmiyor. İnançlısı da inançsızının olduğu yerlere uğramıyor.
Ama işin içine bir kez olsun ‘müdahale etmek’ fikri girerse işte o zaman yandı gülüm keten helva!
Sonradan çok pişman olsa bile Hayrettin Karaman dahi bu müdahaleci ruhu tutamaz.



Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanlığı döneminde yanıt bekleyen sorular var.

Bize anlatın komutanım!
Dün telefonum yine acı acı çaldı. İtiraf edeyim, tembelliğin doruğunda öğleden sonra uykusunun sonundaydım. Telefondaki ses –ki asker olduğu hemen anlaşılıyordu- “Müsaitseniz komutanımız Tuğgeneral Tayyar Süngü sizinle görüşmek istiyor” dedi. (Kamera şakası mı bu!) Kuşkuyla “Tayyar Süngü mü?” dedim. Bir asker için fazlasıyla başarılı ve kuşku uyandıran bir isim gibi geldi kulağıma.
İnanır mısınız şaşkınlıkla ayağa kalktım! (Askerliğini yapmamış kadınlarımızın bu ruh halini anlamasını beklemiyorum) 21 yıllık gazetecilik hayatımda pek çok kuvvet komutanı ile, Genelkurmay başkanı ile görüşmüşlüğüm var, hatta Eşref Bitlis’in ölümü üzerine bir kitap da yazmışlığım bulunduğundan askerlere bir yabancılığım olduğu söylenemez ama yıllardır ilk kez Genelkurmay’dan aranıyorum.
Tayyar Süngü nasıl bir komutandır bilemem ama kibar ve derdini net anlatmak isteyen bir insan olduğu kesin. Pazar günü yazdığım YAŞ atamaları ile ilgili ‘Askerli Harikalar Kumpanyası’ yazımın başlığını çok ağır bulduğunu söyleyerek söze başladı. YAŞ’a çok uzun sürede hazırlanıldığını, çok titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu, anketler, personel içinde değerlendirmeler yapıldığını, bunu da en iyi bu YAŞ’ta görev alanların bildiğini, komutanların terfisinde çok sayıda parametrenin dikkate alındığını, atamaları ise idarenin yaptığını söyledi.
Tayyar Süngü o kadar iyi niyetli söze girdi ve tatlı tatlı anlatıyordu ki bir ara kendimi “Teşbihte hata olmaz ama belki ben yanlış anlaşıldım, kem, küm, ama...” derken buldum. Daha sonra neyse ki uyku mahmurluğunu üzerimden atıp biraz toparladım da laf arasında benim bunlara itirazım olmadığını ancak NATO’ya ya da önemli görevlere ataması yapılan subayların bir kısmının halen Hasdal’da tutuklu olmalarını kastettiğimi söyleyebildim. “Üstelik” dedim, “baksanıza, YAŞ’ta Başbakan ile aynı masada bu kararları alan Orgeneral Nusret Taşdeler hakkında tutuklama kararı çıktı, bu çok normal değil” diyebildim.
Tayyar Süngü ardından ilginç bir konuya geçti. “Bir de...” dedi, “geçen gün sizin yazınızdan yola çıkıp yazı yazan Vatan gazetesinin ‘başarılı yazarı’ (bu başarılı ksımını ben ekledim, itiraf ediyorum) Mutlu Tönbekici’ye demişsiniz ki ‘Askerler sadece Fikret Bila’ya konuşur, bize konuşmazlar’. Biz herkes ile konuşuyoruz, hatta Taraf’ın sorularını bile yanıtlıyoruz”.
(İşte en çok bu çıkışa şaşırdım sevgili askerseverler!)
Bu çıkış bana ilginç ve farklı geldi. Şunu itiraf edeyim, askerlerin Ankara’da sadece Fikret Bila’ya konuşuyor olması Fikret Bila için önemli bir gazetecilik başarısıdır. Askerler içinse sorunlu bir iletişim biçimidir. Akreditasyon içinde akreditasyon uygulamasıdır. Kendine güvensizliğin bir göstergesidir. Garanticiliğin kısa yoludur.
Böylesine kişiler üzerine kurulu ilişkilerin sonuçlarını sanırım darbe günlüklerinde net bir şekilde okuduk. Ankara’da bazı gazetecilerin ‘fitratında’ ne yazık ki askerlerle fazla içli dışlı olup gazeteci-asker ilişkisinin kırmızı çizgilerini hayli aşmaları da var!
Anlaşılan o ki yeni bir dönem açılıyor ve askerler yeni Genelkurmay Başkanı ile yeni bir iletişim sistemi geliştiriyor. “Taraf’ın sorularını bile yanıtlıyoruz” vurgusu, geçiş dönemi için bile olsa olumulu bir gelişme. Bu konuşmayı yazmamın nedeni ise asker-gazeteci ilişkilerinde bu yeni dönemin ruhunu anlatırken bir yandan da konuşulanları şeffaf bir şekilde sizinle paylaşmak. Telefonu kapatırken “Sayın Süngü, Genelkurmay Başkanı’na sorduğum sorular vardı, asıl onlara cevap vermeyecek misiniz?” dedim.
“Bakacağız, cevap verilecek her şeye cevap vermeye çalışıyoruz” dedi. Yani asıl konuya ancak telefonun sonunda gelebildik, cevap alamadık.
Evet, Sayın Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, size sorduğum soruların yanıtını kamuoyu adına hep beraber bekliyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder