2 Ağustos 2011 Salı

Erdoğan ve Atatürk

Günlerdir YAŞ’la oturup YAŞ’la kalkıyoruz... Buna rağmen ne borsa tepetaklak oluyor, ne de insanlar endişeye boğuluyor. Haber kanalları da Genelkurmay’ın önünde kamp yapmadı.
Bütün bunlar, Türkiye’nin “normalleşmesi” yani sivilleşmesine bağlanıyor. En popüler yorum da şu: Eskiden darbe yapmaya kalkarlardı, şimdi istifa ediyorlar.
Ah, keşke her şey o kadar basit olsa! Yeni Anayasa şekillenmeden, 12 Eylül’ün ruhumuza işlemiş tortularını atmadan, barışı sağlamadan, hukuku evrensel standartlara getirmeden, asker devletinden polis devletine geçerek nasıl bir “normalleşme”den bahsedebiliriz ki?

İklim değişti mi?

Tuhaf bir kolaycılık, hatta acelecilik söz konusu. Benzer bir halet-i ruhiye, Kemal Burkay’ın dönüşüyle ilgili haberlere de sirayet etti. Her gün, yazarın dizelerine yapılan göndermeyle “İklim değişti, Akdeniz oldu” başlıkları atılıyor. Burkay, ısrarla “İklim daha değişmedi” dese de fark etmez!
Basınından devletlisine, “değişti be, değişti di mi Kemal abim”i terennüm etmekte diretiyoruz.
İklim değişikliğine fena halde hasret olduğumuzdan mıdır nedir? Herkeste bir Akdeniz özlemi ki sormayın gitsin... Ancak kimin, Akdeniz ikliminden ne anladığı, neyi kastettiği de meçhul!
Bir yandan da eski refleksler bırakılmış değil: Lacili hakili devlet erkanının yan yana, inci gibi masaya dizilmiş fotoğrafları dokuz sütuna açılıyor. Her köşe yazarı TSK’daki değişimi analiz etmekle meşgul. Gelenle giden karşılaştırılıyor.

Tek partili rejim
Sadece Türk medyası da değil. Yabancı basın, ülkenin en tepesindeki “güç savaşı”nı yorumlama çabasında.
İsrail’in sol tandanslı gazetesi Haaretz’deki yorum, dikkat çekici:
“Erdoğan, ordu üzerindeki kontrolünü tamamlıyor. Kendini modern bir ‘Atatürk’e çeviriyor. Bu önemli lider gibi anlamlı olmayan bir muhalefetle, tek partili bir rejim uyguluyor.”
Türkiye’de pek çok insan için bu iki liderin isminin yan yana telaffuz edilmesi bile tabu sayılır... AKP’yi destekleyenler, açıktan olmasa bile gizliden Kemalizm ideolojisiyle çatışıyor. AKP’ye muhalefet edenler içinse Başbakan’ı ulu öndere benzetmeye kalkmak bile affedilemez hata!
Meslektaşlarımız, elbette ki kişilik ve vizyon benzetmesi yapmıyor. “Tek adam”lığa dikkat çekiyorlar.
Anlayacağınız “tek adam”lık devam ettiği sürece -ister tepedeki asker olsun, isterse sivil- ne Türkiye demokratikleşir, ne de o çok özlenen Akdeniz iklimi gelir.


MUNZUR BEACH
- Son birkaç yıldır Tunceli’nin “Munzur sahilleri”ni fotoğraflamak pek popüler oldu. Aslında basının “Aman Tanrım Doğu’da bikinili kadınlar yüzebiliyor!” altyazılı hayretine şaşırmamak lazım.
- Çoğumuz, Doğu deyince tek bir düşünce ve yaşam tarzını anlıyoruz: Son derece muhafazakâr, bir o kadar tehlikeli ve tekinsiz... Son yıllarda Kürtlükle, hatta Kürtçülükle anılan güzide bölgemiz!
- Ankara’nın batısında yaşayan pek çok insanın “o taraf”lara adım atmamasının altında aslında bu korku ve önyargılar yatıyor.
- Ne kadar doğru, bilemem... Ama Egelilerin tatil için Munzur’a gitmesi güzel gelişme. Devamlı terör ve operasyon haberleriyle gündeme gelen Dersim’de “normal” bir hayatın da sürdüğünü ancak böyle anlayabiliriz.
- Geçen hafta konuştuğum AK Partili milletvekili Burhan Kayatürk, Doğu ile Batı’nın birbirini daha çok tanımaya ihtiyacı olduğunu söylemişti. Doğu, bunca yıllık göç deneyimiyle Batı’yı biliyor. Ama Batı, kebap ve baklavası haricinde Doğu’yu tanımak için çaba harcamıyor.



SONUNDA!
- Hep söylüyoruz: Kadına karşı şiddeti önlemenin yolu, bu saatten sonra ancak toplumsal bir seferberlikle mümkün olur. Devlet, sigaranın zararlarına karşı nasıl kampanya başlatabiliyorsa, aynı şeyi kadını korumak için de yapmalı!
- Türkiye Psikiyatri Derneği, devlet, üniversite, medya ve sivil toplum örgütlerini kadına yönelik şiddetin önlenmesi için eylem planı hazırlamaya, gerekli tüm adımları hızla atmaya ve önlemleri yaşama geçirmeye çağırdı.
- Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, şu talep ve tespitlerde bulunmuş: 1- Kadına yönelik şiddete dair aylık ve yıllık veriler yayınlanmalı. 2- Ailede şiddeti meşrulaştıran zemin araştırılmalı. 3- Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı en temelden ele alınmalı. 4- Medyada kadına ayrımcılık ve şiddetin özendirilmesi durdurulmalı, sigara karşıtı kampanyalar örnek alınmalı.
- Velhasıl; kelepçeler, düğmeler, TOKİ’ler yetmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder