24 Ağustos 2011 Çarşamba

Ha PKK, ha KCK ve BDP...

Yok birbirlerinden farkı! Bilenler bilir... “Mantık”ta, “yargıya ulaşma”nın ya da “ulaşılan yargının doğruluğunun ispatlanması”nın iki yolu vardır!.. “Tümevarım... Tümdengelim.” Tümevarım; gözlenen “tek tek olgular”dan yola çıkarak “genel yargılar”a ulaşma yöntemidir... Bir başka deyişle; tümevarım, özelden genele giden bir akıl yürütme türüdür. Tümdengelim ise; gerek akıl, gerekse gözlem ve deney yoluyla elde edilmiş genel bir “yargı”yı, ayrı ayrı olaylara uygulamaktır... Başka bir deyişle; “özelin bilgisini, genel yargılardan çıkarmak”tır. Meselâ, şu örnek: “Toplumsal değişmenin çok hızlı olduğu dönemlerde suç oranı artar. İstanbul’un toplumsal değişme hızı çok fazladır. O halde İstanbul’da suç oranı artar.” Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi tümdengelim yöntemi, bize yeni bir bilgi vermez.
Genel yargıların içerisindeki saklı olan bilgileri açığa çıkartır... Tümevarım ise; “tek tek olaylar”dan hareketle, “genel kanaat”in oluşmasını sağlar. Meselâ, şöyle: “Gözlemlediğim Seyrek, Ortaklar, Geren ve Yanıklar köylerinde köyden kente göç oranı azdır... O halde, sulu tarımın yapıldığı köylerde, köyden kente göç oranı azdır!” KCK, SİYASÎ BİR ÖRGÜT MÜ? Bugün, ben de aynısını yapmak ve “olayın ispatı” için “tümevarım” metodunu uygulamak istiyorum... Yukarıda da okuduğunuz gibi; Tümevarım, “parça”lardan hareketle “bütün”e, dolayısıyla “netice”ye ulaşma metodudur. Malûm; gündemde bir “KCK Dâvâsı” var ve birçok BDP’li bu dâvâ kapsamında tutuklu bulunuyor... BDP’liler, Meclis’e gelip “yemin” etmek için, “KCK tutuklularının serbest bırakılmasını” şart koşuyor. İddiaları şu: “KCK, bir terör örgütü değil, siyasî bir yapılanmadır!.. Siyasî eylem içinde bulunan insanlar da terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla yargılanamazlar!” Mı acaba?.. KCK, gerçekten “siyasî bir örgüt” müdür, yoksa “PKK’nın şehir şubeleri” midir?.. Ve ayrıca; “Hem PKK ile, hem BDP ile bağlantıları var mıdır?” Bizim iddiamız şu: “KCK denilen yapılanma, PKK’nın bir yan örgütüdür, onun şehir şubeleridir... Eylemlerini PKK’dan aldığı talimatla yapar, bu yüzden de BDP’lileri sorgulama yetkisine sahip, dolayısıyla BDP’nin de üstünde bir örgüttür!.. Çünkü, gücünü PKK’dan almaktadır!” Evet, iddiamız bu!.. Şimdi gelelim, iddiamızı ispatlamaya. ILISU BARAJI’NA KİMLER KARŞIYDI? Herhalde hatırlarsınız... 2005 yılının Ekim ayında, “Asteriks” lâkaplı Oktay Konyar’ın “Boyalı Eylem” yaparak başlattığı ve tam 3 yıl boyunca süren, “Hasankeyf’i Yaşatalım” kampanyası vardı. “Hasankeyf’i yaşatmak” ve dolayısıyla “Ilısu Barajı’nın yapımını engellemek” için kimler konuştu kimler... Mesela, BDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir dedi ki; “Ilısu Barajı’nın yapımı için 4 şirkete verilecek 2 milyar doları bize verin, bu parayla bütün bölgenin turizm potansiyelini harekete geçirelim!” Dönemin Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen de diyordu ki; “Tarihimiz, kültürümüz yok edilmek isteniyor!” “Ilısu Barajı”nı İstanbul’da protesto eden Beşiktaş taraftarı “Çarşı” grubu, eylemini 2007’de, Dicle Nehri kenarında da sürdürmüş ve “Hasankeyf’e dokunma, Çarşı Ilısu Barajı’na karşı” pankartını El Rızk minaresine asmıştı!.. Kampanyaya, şarkıcı Tarkan da katılmış ve 2008’in Mayıs ayı ortalarında bölgeye giderek, şu açıklamayı yapmıştı: “Barajlar daha iyi bir yaşam ve iş imkânı vaat ederken, geride bıraktıkları ise tahribat, çoraklaşma, göç ve ölümdür!” Uzatmayalım... “Ilısu Barajı”na yönelik protestolar Türkiye sınırlarını aşmış, Viyana’da bile protesto edilmişti!.. Eylemlerin amacı, görünürde, elbette “çevre duyarlılığı”ndan kaynaklanıyordu. Evet, “görünürde” böyleydi... Açıklama yapan, eylem koyan, protesto eden herkes, güya “Hasankeyf’i kurtarmaya” çalışıyordu... Eğer “Ilısu Barajı” yapılırsa, Hasankeyf ölecekti!.. Herkes böyle biliyordu... Herkes, “Baraj yapılmasın” diyordu; “Çünkü çevre katledilecek!” PEKAKA: ILISU TU KAKA! Şimdi kalkıp; “Tüm bu eylem ve açıklamalar, PKK’nın ekmeğine yağ sürmek içindi” dersem, fazla mı abartmış olurum!.. Tarkan’ın, bir “PKK sempatizanı” olduğu elbette söylenemez ama 2008’de yaptığı “siyasî şov”la, nihayetinde “PKK’nın emellerine hizmet” etmiştir!.. Nasıl mı?.. Buyrun, “KCK İddianamesi”ne bir bakalım... 76 parça, 7 bin 587 sayfa ve “366 Ek Klasör”den oluşan “iddianame”de deniliyor ki; “Silâhlı faaliyet gösteren örgüt mensupları, Kuzey Irak ile Türkiye’deki geçiş güzergâhının kesilmesi, bölgedeki hareket kabiliyeti ve barınma imkânının kısıtlanacağı gerekçesiyle, örgüt üst yönetiminin emri ile Ilısu Barajı’nın yapımını engellemeye çalışmışlardır!.. Terör örgütünün şehirlerde yapılacak eylemleri; e-mail yoluyla gönderdiği ve yönlendirdiği tesbit edilmiştir!” Lütfen dikkat!.. Tarkan’ın bile “çevre duyarlılığı” gerekçesiyle karşı çıktığı Ilısu Barajı, meğer “PKK’nın talimatı” ile engellenmek istenmiş!.. Tabiî, PKK’nın “çevre duyarlılığı” veya “tarihin yok olması” diye bir derdi yok!.. PKK diyor ki; “Geçiş güzergâhım kesilecek!” “Hareket kabiliyetim azalacak!” “Barınma imkânım kısıtlanacak!” O halde; “Ilısu Barajı yapılmasın!” Söyleyin Allah aşkına; “Çevre duyarlılığı” adı altında eylem yapıp, “Ilısu Barajı’na karşı çıkanlar”, bir anlamda “PKK’nın talimatları”nı yerine getirmiş olmadılar mı?.. Bilerek veya bilmeden “PKK’ya alet” olmadılar mı?.. Demek ki, neymiş; “Sahnede görünen” başka, “perde gerisi” başka!.. Yani, bu olay da; “bildiğimiz gibi değil”miş!.. Herkes “KCK’nın e-mailleri”ne, dolayısıyla PKK’ya alet oldu, vesselâm!.. KCK, PKK’NIN TAŞERONU! “PKK-KCK ilişkisine çarpıcı bir örnek” olması açısından “Ilısu Barajı”nı misal gösterdim... Ama, “PKK-KCK bağlantısı”, sadece Ilısu Barajı ile de sınırlı değil!.. Buyrun, “KCK İddianamesi”ndeki diğer örneklere de bir bakalım: ¥ Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, KCK üyeleri olan Ümit Aydın ve Seda Akbaş Can tarafından 13 Ağustos 2008’de sorgulanmıştır!.. ¥ PKK’lı teröristler tarafından başlatılan “Ben de Sayın Öcalan Diyorum” kampanyasıyla ilgili “anket çalışması”nın masrafları, BDP’li Yenişehir Belediyesi’ne fatura edilmiştir... ¥ Kısa adı BDP olan Barış ve Demokrasi Partisi’nin kuruluş aşamasında, bu partiye “isim babalığı” yapan şahıs, PKK’nın Avrupa Sorumlusu Sabri Ok’tur!.. ¥ “Şırnak’ın Cizre Belediyesi İmar ve Ruhsat Müdürü Serdar Elçin’in; “KCK Yerel Yönetimler Bürosu”na yaptığı şikâyet, daha doğrusu “ispiyon” üzerine; Cizre Belediye Meclis Üyesi Nezir Acet, 3 kişilik KCK Komisyonu tarafından, evet; Hüseyin Yılmaz, Zöhre Bozacı ve Bayram Altun tarafından sorgulanmıştır!.. Hüseyin Yılmaz, bu “sorgu” esnasında şöyle demiştir: “Biz, Van gibi koskoca bir ilin Belediye Başkanı’nı ihraç ettik!.. Hakkari Belediye Başkanı bizim kadromuzda, biz gittik görevden aldık!” ¥ PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın da avukatlığını yapan Av. Siracettin Irmak, örgüt yandaşlarının dâvâlarına da girmiş ve onlardan aldığı parayla, bir yıl içinde evlenmiş, kendisine ev ve araba almıştır!.. Yine “KCK iddianamesi”nde; ¥ Batman’da yapılan arazi yolsuzluğu ve seçimler için finans temini amacıyla arazi ve ihale yolsuzluğu yapılması ve iş çevrelerinden para ve eşya alımı yaptırılacağı, örgüte gelen paranın yüzde 50’sinin KCK/TM kasasına konulması talimatı verildiği belirtiliyor. ¥ PKK terör örgütünün üst düzey yöneticilerinin talimatlarıyla, örgütsel işlerde kullanmak amacıyla “Mali Kampanya” adıyla belediye başkanları, meclis üyeleri ve belediyede çalışanlardan aidat adıyla, esnaflar ve iş adamlarından da örgüte yardım adıyla, gerektiğinde tehditle para toplandığı vurgulanıyor. ¥ 1-3 Kasım 2008 tarihleri arasında örgütten gelen çağrılar doğrultusunda, Diyarbakır’da Kürt sorununa demokratik çözüm adı altında yasadışı PKK terör örgütüne karşı güvenlik kuvvetlerince yürütülen sınır ötesi operasyonların durdurulması ve teröristbaşının sağlık koşullarının kötülüğü bahanesiyle gerçekleştirilecek oturma eylemine, DTP’li belediye başkanları ve meclis üyelerinin katılımının zorunlu olduğu, ayrıca 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerine ise katılmamaları yönünde Zöhre Bozacı ve diğer örgüt yöneticilerinin, belediye başkan ve yardımcılarına talimat verdiği ifade ediliyor. ¥ Terör örgütü yandaşları, şehir eylemlerinde ön saflarda hep çocukları kullanıyor... Bu durum KCK iddianamesine de yansımış... İddianamede güvenlik güçlerine taş atmaları için yönlendirilen çocuklar hakkında görüşmelerde “Küçük Generaller” tabirinin kullanıldığı belirtiliyor. İT İTE, İT KUYRUĞUNA! Daha nice örnek var... Ama, “PKK-KCK bağlantısı”nı veya “KCK-BDP işbirliği”ni görebilmek için, herhalde bu kadar örnek yeter!.. Bütün bu örnekler de gösteriyor ki; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, KCK ile ilgili olarak; “Ülkemizin bazı şehirlerinde esnafı, kurdukları mahkemeye çağırıp, kendilerine yıllık vergi kesen bir örgüttür bu örgüt!.. Bunlar, şimdi şehre inmenin gayreti içindeler” sözleri, son derece “doğru bir teşhis”tir ve “yerinde bir tesbit”tir!.. Hani, “İt ite, it de kuyruğuna buyurur” deriz ya, işte gördünüz; “PKK, KCK’ya buyuruyor, o da BDP’ye buyuruyor!” Ne yazık ki; “Entel-dantel” ağabeylerimiz ve ablalarımız ile “çevreci” geçinen güruh da; bilerek veya bilmeyerek onlara alet oluyor!.. Sadece; “bunları bilin” istedim!.. Eğer bilirseniz; “Oynanan oyun”u da görürsünüz!.. Çünkü, “tedavi”nin ilk şartı, “Teşhisi doğru koyabilmek”tir!.. Teşhis doğru konulduğuna göre; “Tedavi” kolaydır!.. Yeter ki, “ameliyat ekibi”nin içine “PKK sempatizanları” sızmasın, “neşter” istendiğinde “pamuk” vermesin!.. Bilmem, anlatabildim mi?..
Tükürdüğünü yalayacak mı?
Bugünlerde, tam bir “fetva manyağı” olduk... Önüne gelen “fetva” yumurtluyor!.. Bizler “fetva manyağı” olduk da, fetvacıların normal olduğu söylenemez... Onlar da, “manyak fetvacılar” olsa gerek... Bizi “fetva manyağı” yapan bu “manyak fetvacı”ların kimi “Teravih namazı yok” dedi, kimi “Namazı 2 vakte indirelim” dedi, kimi de “Sahur daha uzun, Diyanet bize kazık atıyor” dedi... Bu Ramazan’ı da, “manyak fetvacılar”ın ipe-sapa gelmez fetvalarıyla geçirdik... Gelecek Ramazan’a Allah kerim... Fırsat bulabilseydim, bunlardan bir fetva isteyecektim... Soracaktım kendilerine; “Tükürdüğünü yalamak orucu bozar mı?” Bu da nereden çıktı demeyin... Bay Kemal Kılıçdaroğlu; sürekli tükürdüğünü yalıyor da, acaba orucu bozuluyor mu?.. Pardon, pardon; Bay Kılıçdaroğlu zaten oruç tutmuyordu değil mi???.. Neyse... Bay Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’a saldırırken; “Mübarek’e çekil dedin, Kaddafi’ye niye diyemiyorsun?..” demişti ya... Kaddafi; ha gitti, ha gidecek... Türkiye ise, Kaddafi’yi defterden sildi, “muhalefet”le görüşme halinde!.. Hani diyorum ki; Bay Kılıçdaroğlu, tükürdüğünü yine yalayacak mı?.. Nasıl olsa oruç tutmuyor...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder