4 Ağustos 2011 Perşembe

Tam bir oyun

Dün bütün gün adaşım Hüsnü Mübarek'in yargılanmasını seyrettim... Hemen söyleyeyim tam bir komedi. Mahkeme yeri, hakimler, savcılar, savunma ve şikayetçilerin avukatları, güvenlik önlemleri ve son olarak televizyon yayın teknikleri açısından tümüyle bir maskaralık. Seyyar mikrofonu kapan konuşuyordu. Saddam'ın yargılanması Amerikalıların kontrolünde geliştiği için daha ciddiydi. Ama Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki mahkemesi tam anlamıyla süper idi. Türkiye farkı...
Gelelim işin özüne.
Mübarek 6 Ekim 1981'de Başkan Sedat'ın bir tören sırasında radikal İslamcı bir grup tarafından öldürülmesinden sonra ABD tarafından desteklenerek başkan seçilmişti. Hatırlıyorum da suikast sırasında Sedat'ın yanında oturan Mübarek isabet almamış ve korumalar tarafından hemen olay yerinden kaçırılmıştı. İsrail'e karşı tüm savaşlarda görev almış ve 'ulusal kahraman' kabul edilen Mübarek başkan olur olmaz tümüyle ABD'nin hizmetinde olmuştu. Ancak Mübarek son dönemde hastalanıp iktidarı oğluna devir etmeye çalışınca ABD ile arası bozuldu. Başka nedenleri olan bu bozulmayla ilgili olarak WikiLeaks'te çok yazışma ve belgeler yayınlandı. Bu belgelerin altında şimdi Ankara'da bulunan ve 2005-2008 yılları arasında Kahire'de görev yapan Amerikan Büyükelçisi Ricciardone'nin imzası bulunuyor. Bu dönemde Büyükelçi Ricciardone muhalefetteki Müslüman Kardeşler yöneticileriyle bol bol görüşerek Başkan Mübarek'i kızdırıyordu. Mübarek de Başkan Bush'u arayarak bu büyükelçinin geri alınmasını isteyecekti. Ancak Ricciardone Washington'ı Mübarek'in devrilmesi konusunda ikna etmişti. Sayın Büyükelçi 2008'de Washington'a yolladığı bir mesajında bakın ne diyor:

''Savunma Bakanı Tantavi çok kibar ve terbiyeli bir kişi.'' İşte Mübarek'in silah arkadaşı ve suç ortağı olan bu kişi diğer suç ortaklarıyla birlikte 11 Şubat 2011'de ABD'nin talimatıyla darbe yaptı. İşin en garip tarafı görevinden ayrılmadan önce Mübarek'in geçici olarak başkan atadığı ve Mısır'daki tüm pisliklerden sorumlu İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman'ın ne mahkemede ne de başka yerlerde adı geçiyor. Belli ki Süleyman serbest ve sağ kalmak karşılığında kendi patronu Mübarek'i ABD'ye satmıştır. Her şey oyun... Yüzde yüz gerçek olan şey 30 yıl Mısır gibi bir ülkeyi yöneten Mübarek rezil bir şekilde 1981'de Sedat'ı öldürenlerin konulduğu kafesin benzeri bir kafes içindeydi. Belki de Tunus Başkanı Bin Ali'yi Suudi Arabistan'a kaçırtan ABD'liler kendilerine göre nedenlerden dolayı Mübarek'in REZİL olmasını istediler. Belki de başkalarını korkutmak için. Ya da başkalarını tam anlamıyla kendilerine köle yapmak için. Oyun da öyle başladı. Önce Obama ilk Arap ülkesi olarak 4 Haziran 2009'da Mısır'ı ziyaret ederek bu ülkeye ve başkanına yönelik Amerikan planlarının sinyalini verdi. Yani 'demokrasi' yakında Arap alemine gelecekti. Bunu sezen Mübarek, Eylül 2010'da son kez Washington'a gider ve 'istediğiniz her şeyi yaparım' der ama ABD'lileri ikna edemez. Çünkü Obama Washington'da düzenlediği Ortadoğu Barış Konferansı'nda Mübarek'i arkalarda tutar ama Mısırlılar fotoshop ile başkanlarını en ön sıralara taşırlar. Bu ise Mübarek'i sevimsiz kafesten kurtarmaya yetmez... Çünkü Amerikan uşaklığının karşılık ve bedeli hep böyle olmuştur ve olacaktır. Amerikalılar kullandıkları tüm yöneticileri kullandıktan sonra mutlaka bir kenara atıyor ve farklı sonlarını zevkle seyrediyorlar. Bunun onlarca örnekleri var. İran Şahı, rahmetli Adnan Menderes, Saddam Hüseyin, Panama lideri Noriega, Filipinler Başkanı Markos ve başkaları... Bir de yeğeni tarafından öldürülen Suudi Kral Faysal ya da oğlu tarafından iktidardan düşürülen Katar Emiri var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder