15 Ağustos 2011 Pazartesi

Hazreti Muhammed, Atatürk ve Elçibey


14 Aralık 1997 tarihli Milliyet gazetesi... 1. sayfadan anonsla, 13. sayfada yayımlanmış bir röportaj. Röportajı yapan Macit Gürbüz, konuşan Ebülfez Elçibey. Macit Gürbüz, bu röportajın özetini “Kaç PeKeKe’li Ölmüş Abe” (İtil Yayınları) adlı kitabına da aldı.
“Aliyev düşmanım değil rakibim” diyor Elçibey. Abdullah Çatlı’nın, Cumhurbaşkanlığı sırasında, Karabağ’da çarpışmak için kendisine gelip izin istediğini söylüyor. Elçibey, bu izni vermemiş “Seni öldürürler, sonra da kimliğini açıklarlar, diplomatik sorun olursun” demiş. Fakat bu röportajın en ilginç bölümü bunlar değil. Hani tabutuna Türk bayrağı örtülmeyen, örttürülmeyen, Türklük özürlü bir adam vardı. Rahle-i tedrisinden geçenlerin bugün iktidarda olduğu adam. “Sen Türküm, doğruyum, çalışkanım dersen, benim Kürt kardeşim de ben de Kürdüm, ben daha doğruyum, daha çalışkanım, der” diyen adam. İşte o adamı eleştiriyor Elçibey, şöyle diyor.

“Erbakan başbakan oldu. Bizler, Azerbaycan’a, Tacikistan’a, Özbekistan’a gelmesini beklerken, Libya’ya ve dünyanın terörist devlet olarak kabul ettiği Nijerya’ya gitti. Kaddafi, Türk düşmanıdır. Bu konuda en iyisini rahmetli Alparslan Türkeş söyledi: ‘Kaddafi terbiyesiz bir adamdır, onunla konuşmaya değmez’ dedi. Erbakan, Türk cumhuriyetlerine arkasını döndü. Atatürk düşmanı bir adamla ilişkiye girdi. Atatürk, Time dergisinden de anlaşıldığı gibi yüzyılın en önemli adamıdır. Böyle insana küfür edilir mi? Bu Türk ahlakına yakışmaz. 65 milyon Türk insanından rica ediyorum, Hazreti Peygamberle Hazreti Atatürk’e küfür edenlere izin vermesinler.”
Elçibey’in böylesi çıkışları çoktu, söylence olmuştu Azerbaycan’da. Gazeteci Çetin Agaşe, “Avrasya-Bir Gazetecinin Çeçenistan ve Azerbaycan Notları” (İyidost Yayınları) adlı kitabında yazıyor:
“Yıl 1974’tü. Elinde bir Alman gazetesi ile sınıfa girdi Elçibey ve öğrencilerine binlerce kilometre ötede yaşanan olayı şöyle müjdeledi: ‘Uşahlar... Gözünüz aydın... Kıbrıs’ı aldık!’”
Agaşe diyor ki “Ebulfez Elçibey, bir geleneğin son temsilcisiydi. Türk dünyasında Atatürk ve Sultangaliyev’den sonra anti-emperyalist zincirin son halkasıydı. Hayatı boyunca taviz vermez bir Atatürkçü olarak kaldı.”
Doğru diyor, kitabın tam ortasından diyor.
Elçibey’den söz eden iki kitaptan söz ettim. Üçüncü bir kitaptan daha söz edeceğim, bu kitap Elçibey’e özgülenmiş, adı: “Elçibey” (Ötüken Yayınları), yazarı Uğur Güler. Elçibey’in sözlerinden bir tutam aktarayım bu kitaptan: “Azerbaycan, Ulu Tanrı’nın su ile od’un öpüşünden seve seve yarattığı (...) dünyanın kadimden kadim insan meskenlerinden ve ilk medeniyet merkezlerinden biridir. Zengin tabiatlı, ezeli ve ebedi bir Türk yurdudur.”
Yine bu kitaptan: “Ebülfez Bey, hayatının son gününe dek, ‘Güney Azerbaycan bağımsız devlet olacak ve başkenti Tebriz olan Büyük Azerbaycan kurulacak. Türk dünyası birleşerek Turan meydan gelecek. Ben ona inanıyorum, siz de ona inanın ve işinizi o yönde kurun’ diyordu.”
Evet, niye Elçibey’den söz ettik? Çünkü 22 Ağustos onun 11. ölüm yıldönümü. Saygıyla, rahmetle anıyorum, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi ziyaretinde Anıtkabir şeref defterine yazdıklarıyla bitiriyorum:
“Ne mutlu Türk’üm diyene! Sizin askeriniz Ebülfez Elçibey.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder